23 Haziran 2008 Pazartesi

@ Osmanlı'da laiklik nasıldı?

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'yla Yenişafak'tan Mehmet Gündem konuştu. Röportajda "laiklik ve dindarlık" konularında ezber bozan görüşler ortaya çıktı.

Türkiye'de toplum dindarlaşıyor mu, laikleşiyor mu tartışması var. Din ve laiklik birbirine rakip ve zıt olarak görülüyor?

Laiklik bir inanç değil, yönetim mutabakatıdır. Aynı zamanda din özgürlüğüdür. Madem ki dinle aynı düzeyde değil, bir zıtlaşma da düşünemeyiz. Laikliği Müslümanlık'la çatışmacı gören, biri varsa diğeri yoktur anlayışı doğru değil. Bazıları kişisel tarafgirliklerini laiklik adına ileri sürünce, diğeri bunu din adına yapınca din-laiklik kamplaşması var gibi algılanıyor. Türkiye'de laiklik hiçbir zaman tartışılan bir kavram olmadı. Türkiye'nin dindarlığı Osmanlı'dan beri devam eden çok kalıcı bir tercihidir. Türkiye dindarlıktan da, laiklikten de, demokrasiden de vazgeçecek değildir.

“Laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olduğu gerekçesiyle iktidar partisine kapatma davası açılıyorsa…

Siyasi tartışmalar bizim dışımızda… Türkiye'de sosyal bilim metodu iyi bilinmediğinden farklı laiklik tarifleri var sanılıyor. Din devlet işlerine, devlet de dine karışmasın. Türkiye'de laikliğin oturduğu doğrudur.

Biz bugün laikliği tartışmıyorsak neyi tartışıyoruz?

Laikliği nasıl anlayıp uygularsak ilerlemeyi sağlarız, bu bakış açıları arasında fark var. Kimi pozitivist, kimi demokratik düşünebilir. Laiklik o kadar beğenilen bir kavram ki herkes kendi projesini laiklik üzerinden öne çıkarmayı düşündüğü için kendi tanımıyla sunuyor.

Sorun biraz da din-devlet ilişkilerinin tam kurulamamasında. Laikliğin doğru anlaşılmasında Diyanet'in yeri nedir?

Biz işimizi en iyi yaparak dinin doğru anlaşılmasına kapı aralıyoruz. Siyasete karışmıyoruz kendi işimize de karıştırmıyoruz. Kimseden icazet almıyoruz. Dinin doğru bilgisini esas alarak hizmet ediyoruz ve bunu yaparken laikliğin doğru anlaşılmasına da ışık tutuyoruz.

Birey olarak da laikliği önemsiyorsunuz…

Türkiye laikliği oturmuş, benimsenmiş bir laikliktir. Türkiye laikliği hem İslam dünyası için, hem Batı için önemli kazanımlar verecek güçtedir ve böyle bir potansiyele sahiptir. Yeter ki laikliği din karşıtı ve din dışı bir ideoloji haline getirmeyelim. En küçük tartışmalarda konuyu laiklik, din, vatan, millet, bayrak çerçevesine oturtursak hiçbir konuyu sağlıklı tartışamayız. Bunlar üst kavramlar, bunlara zaten bir şey olmaz.

İslam'da ruhban sınıfı olmadığından mı laikliği bu düzeyde içselleştirebildiniz?

Kilise-siyaset ilişkisinde yaşananlar bizde yaşanmadı. Bizde teokrasi ve din hizmetinde olanların siyasi egemenlik talebi hiç olmadı.

İslam tarihinden çıkan laiklik pratiği var mı?

Osmanlı'da da din devlet ilişkileri laikliğe model olabilecek şekildeydi. Şeyhülislama bir konu gelirdi, “bu dini bir konu değil, bizim alanımıza girmez” deyip cevap vermezdi. Böyle olduğu için de bizde hiç cami karşıtlığı olmadı.

İnsanlara bilgi mi müdahale eder?

Evet. İslam'da bilgi şahısların, kurumların değiştireceği kadar bulanık değildir. Örneğin içki günahtır. Din deruni bir ihtiyaç olduğundan bu bilgi onlara rahat vermez. Günahtır ama Allah affetsin der, madem günah vazgeçeceğim der, üçüncü ihtimalde günahın değişmesini ister ki, bu tür insan azdır. Biz camiye gelen arasında içen-içmeyen gibi tasnif yapmayız. Ne yüzle geldin diyen görevli yoktur, varsa gerekeni yaparız. Kur'an kurslarımızda falakalı hoca kalmadı. Eski kitaplarda bazı kötü hatıralar canlı tutulduğu için eskiyi yeni zanneden kesimler var. Camiye gitmemeye bahane için camiyi, görevliyi kötülememek lazım.

Bir ara medyatik hocalar dönemi vardı ekranlarda. Bugün azaldı galiba...

Göreve geldiğim yıllarda reyting malzemesi olarak dini konuların kullanıldığını, herkese mikrofon uzatıldığını görüyorduk. Din bağının çözülmesi hepimize zarar verir. Doktorluk ile din görevliliği benzerdir. Doktor sokaktan hasta toplamaz, görevi tedavi olmak isteyenlere yardımcı olmaktır. Din de öyle. Görevimiz dini nasıl doğru anlarızın yolunu açmaktır.

Propaganda yapmak değil hizmet vermek

Güzel ifade ettiniz. Din Diyanet'e verilmiş bir propaganda görevi değildir.

Serdar Turgut gazetelerde din konusunda uzman editörün neden olmadığını sorgulayan bir yazı yazdı, bu nitelikte birini istihdam edebileceklerini söyledi.

Maalesef bir boşluk var medyada. Bir köyde bir imamın yanlış davranışını, 15-20 yıl önce yazılmış kitaplardan bir cümleyi alıp önünü arkasını kesip Diyanet'in fetvası gibi sunuyorlar.

Bu konuyu medya yöneticileriyle hiç konuştunuz mu?

Zaman zaman görüşüyoruz ama öyle büyük bir toplantı yapmadık. İsteyen bana kolay ulaşıyor. Ama haber cazip gelince yayınlıyorlar. Bugüne dek dinle ilgili yalan yanlış haber yapıp özür dileyen kimse olmadı. Bazen ben arıyorum o haberin doğrusu şudur diyorum, ama bir Allah'ın kulu çıkıp da ben yanlış yazdım, doğrusu budur demiyor. n Bazı köşe yazarları Kur'an'da örtünme yok diye fetva veriyorlar.

Sözlüğe bakıp Kur'an ayetlerini açıklamak baltayla saat tamir etmeye benzer. Bu konuda Diyanet'in söyledikleri ortadadır. 14 asırdır Müslümanlar kadınların başını örtmesini dini bir gereklilik olarak görmüşlerdir ve genel çizgi budur.

Gazete köşelerindeki seküler 'teologlar' Diyanet'in işini zorlaştırmıyor mu?

Bunlar vatandaşta ciddi etki yapmıyor. Olayın iki yüzü var; biri dini tecrübe ve algılama yönü, diğeri de hukuki-siyasi yönü. Bir alanın işini diğer alanda görmemeliyiz. Toplumda var olan başörtüsü sorununun çok tartışılmakla çözüleceğini düşünmüyorum.

Zaten tartışma dini değil, siyasi...

Öyle tartışıldığı için kamplaşmalar artıyor, konu çözülmez hale geliyor. Din ve ifade özgürlüğünü önemsiyoruz ama şunu da doğru bulmuyoruz; kimse kendi düşüncesini topluma empoze etmek hakkına sahip değil.

Yani?

Bir dinin nasıl anlaşıldığı o dinin teologları tarafından tartışılacak bir şeydir. Siyasetçinin, gazete yazarının işi değil. Aksi yöndeki tartışmaları vatandaşın algılaması farklı oluyor; dini algılamasına saldırı olduğunu düşünüyor ve dindarlığı içinde ne varsa hepsini korumaya alıyor. Bu durumda hurafelerle mücadele etmemiz de zorlaşıyor.

Dine din dışından müdahale var…

Türkiye'nin 23 tane ilahiyat fakültesi var. Biri farklı konuştuğunda onu göklere çıkarıp ilahiyatçı böyle olur dediğiniz vakit önce o kişiye karşı haksızlık yaparsınız, çünkü şöhreti taşımak zordur, insan kendi fikirlerini putlaştırıyor. Din adına yeni fikirlerin söylenme politikası iyi yönetilemezse toplumda taassup artar.

Toplumda dindarlık derinleşiyor mu?

Dünya kuruldu kurulalı, iyi var, kötü var. Her insanda iyilik, güzellik ve kötü duygular vardır, önemli olan iyi duyguların önde olmasıdır. Giderek dinimizi daha iyi öğreniyoruz. Bunun bir duygu, bir de bilgi boyutu var. Bilgi boyutunun geliştiği kanaatindeyim ama bilmek dindar olmak anlamına gelmez.

Duygu boyutu?

Duygu boyutunu geliştirmemiz lazım. Modern şehir hayatı duyguyu aşındırdı. İnternette binlerce sayfa İslam'la ilgili bilgi var, din bunları öğrenmekle alakalı değil bunların sindirilmesiyle alakalıdır. Dindarlığın özü her an Allah'la bir olabilmektir. Dindarlığın derinliği deyince ben, namaz kılanların sayısının artmasını değil, bunu anlarım. Kılınan namaz, insanları 24 saat denetleyebiliyor, ahlaki güzellik, derinlik, duyarlılık kazandırıyorsa… Gönül ister ki, bilgi oranında duygu boyutu da gelişsin.

Devletin varlık nedeni, halkına hizmet ise dini önemsemesi gerekmez mi?

Devletin dini önemsemediği kanaatinde değilim. Devletin dini kendine rakip olarak görmekten vazgeçmesi lazım. Din dünyevileşmenin, hırsın, bencilliğin rakibidir. Aslında din sizi dünya hayatı aldatmasın diyor. Modern devlet aslında dini önemser çünkü devletin de sorunu toplumun huzurudur. Din dünya hayatını önemsiz görmüyor ama peşine takılıp sürüklenme diyor.

İslam dünyasındaki sıkıntılar dinden kaynaklanmıyor

Aydınlar arasında din konusunda cehalet var. İslam dendiğinde Batı'da Hıristiyanlığın yaşadığı tecrübe akıllarına geliyor.

İki yanlış yapılıyor. Bir, Batı'nın din-devlet ilişkilerindeki gerilimler esas alınarak bizde aynen yaşanmış gibi düşünülüyor. İki, İslam dünyasında meydana gelen hadiseleri iyi analiz edemediklerinden din üzerinden algılıyorlar, gerilimleri din alanının kavgası gibi görüyorlar, hepsi dinin siyasal başkaldırısı gibi algılanıyor. Birçok şeyin nedeni ekonomiktir, siyasidir…

Din bağı ayrışmayı önler ve birleştirir

Güneydoğu'ya gittiniz. Bu gezi bazı gazetelere, 'devlet bölgedeki tablodan rahatsız oldu, Diyanet'e git, düzelt dedi' şeklinde yansıdı.

Devletin her birimiyle konuşuruz ama beş yıldır görevdeyim, yaptığım hiçbir işi başkasının gözünün içine bakarak yapmadım. Bütün illere gidiyorum, gitmediğim birkaç il kaldı. En son Kars, Iğdır, Siirt, Batman'a gittim. Ankara'da oturup da konuşmayla olmuyor bu işler.

Kürt sorununun çözümünde din faktörünü nereye koyuyorsunuz?

Dinin her yerde olduğu gibi Doğu'da da büyük bir itibarı var. Din bağı çok güçlü bir bağ. Az da olsa din görevlisi kisvesi altında bölücü şeylere destek verenler olmuş. Bunu ayıklamak lazım. Din bizi ayrıştırmaz, birleştirir. Bu o bölge için de böyledir.

Din etkili olduğu oranda istismara da açık…

Bir toplumda bir şeye çok itibar ediliyorsa böyle riskler vardır. Diyanet'in toplumun birliğinden yana olduğunu, terör örgütlerine prim vermediğini herkes biliyor. İnsanın dini duygusu esastır. Bugün birçok insan sırf popüler diye ateistim diyor ama ateist olmak o kadar kolay değildir. Dindar olmak kolaydır.