1 Ağustos 2008 Cuma

@ ''Namaza, bir papaz sayesinde başladım''

Prof. Dr. Mim Kemal Öke, Söz Sende'de Balçiçek Pamir'e konuk oldu. "Meşhur" kızılderili dansından, inancına merak edilenleri ve Türkiye'nin siyasi ortamına dair görüşlerini anlattı.

Bir Kızılderili dansı yaptınız ortalık karıştı.

Her şey Nazlı ile başladı. Benim hayatımı değiştiren kızım şu anda 16 yaşında. Hayatıma damgasını vuran 3 sarışın hanım vardır. Bir tanesi rahmetli annem, bir tanesi eşim üçüncüsü de kızım. Ama kızım hepsinden baskın çıktı. Herhalde babaların kızlarına olan yakınlığı dolayısıyla. Kızım çok özel bir insan. Ben herkese tavsiye ederim, aile olmanın keyfini yaşasınlar. Belki Nazlı'da down sendromu olmasaydı ben ona bu kadar ihtimam göstermeyebilirdim. Veya onun varlığının farkındalığını bu kadar hissetmezdim.

Ne kadar güzel söylüyorsunuz. Çünkü çoğu aile bu hastalıktan sonra yıkılıyor.

Ben de yıkıldım. Eşim çok sağlam durdu ama.

Toparlanabilmişsiniz ama. Özellikle hastalığı yaşayanlardan çok ailelerin daha da zorlandığını her zaman söylerler.

Aslında ailenin rehabilitasyonu önemlidir ilk başta. Daha sonra siz pozitif enerjiyle olmalısınız ki aktarabilesiniz. Sadece kendi kızınıza veya kendi çocuğunuza değil, bütün toplum. Bir kere niye herkes bu işte bir günah arar? Yaptığı bir suçun kefaleti gibi düşünür? Hayır aksine siz seçilmiş insansınız. Bunun altından nasıl kalakacaksınız ve bununla birlikte sizin de yeniden yapılanmanız için bir faktör bu, diye değerlendirirseniz hem çocuğunuza yardımınız olabilir hem de kendiniz bambaşka bir insan olabilirsiniz.

Nasıl bir Mim Kemal vardı, nasıl oldu?

Şöyle söylersem acaba kibir olur mu? İngiltere'de tahsilimi yaptığımda benim çok yakın bir arkadaşım benim nasıl çalıştığımı ve ne yapmak istediğimi çok iyi bilirdi. Mezun olduktan tam 27 sene sonra İstanbul'da yeniden buluştuk. İstanbul'a geldiğinde bana, "Ben Türkiye'ye geldiğimde seni başbakan olarak görebileceğimi düşündüm" dedi. "Peki nasıl oldu?" dedi. Eve gittik, "İşte ailem, işte kızım" dedim. "Ben baba olmayı tercih ettim" dedim. Tam bir baba olabildim mi, bilemiyorum ama gayret ediyorum.

Bu kızılderili dansı nereden çıktı?

Down sendromu çocuklarda müzik kulakları vardır ve güzel sanatlara eğilimleri vardır. Fakat maalesef toplumumuz "engellilere" biraz daha ihtimam göstermesi lazım. Onlarla münasebeti kurarken bunun dozunu çok iyi ayarlaması lazım. Ben kızımın bu yeteneklerini bildiğim için müziğe daha sonra baleye götürdüm ama bakıyorsunuz ki belki dersleri verenlerin eksikliği dolayısıyla bu çocuklar çok bir şey alamıyorlar. "Ben yaparım o zaman" dedim. Bir de kızım perkusyon dersi alıyordu. Orada bir gün bir afrika parçası vardı. İcra edilirken ben dedim ki "Görselleştirilirse çok iyi olur" Kızımın hocası Yaşar Bey "Kim yapacak?" diye sordu. "Ben yaparım" dedim. Araştırmalar yaptım, bu konuda ders aldım. Sonra baktım, bütün bu dansın aslında mistik tarafı ile birlikte şifa verici bir tarafı var. Bunu çocuklara uyguladığınız takdirde benliklerine çok kolay kavuşuyorlar. Bir ilginç taraf daha söyleyeyim mi? Bu dansları ben yaparsam bu ülkede hakikaten kafayı sıyıracağım. Kızılderililer ve Afrikalılar işgal dönemlerinde özgürlüklerini yaşayabilmek için bu dansları yapmışlar. Türkiye'de bakıyorsunuz siyaset insanın içini karartıyor.

Siz bir taraftan benim bildiğim kadarıyla inançları çok kuvvetli birisiniz. Hatta namaza nasıl başladığınız çok ilgimi çekmişti.

Din ve vicdan özgürlüğü çok önemlidir. İnsanların kendi hayatlarına çok özel anlam veren bir boyutudur, bunun teşhir edilmesi de yanlıştır. Bununla övünülmesi de yanlıştır. Fakat İngiltere'ye gittiğimde diskoteğe giden, pubları dolaşmaktan hoşlanan, kavgacı bir adamdım. Bir gün hatırlıyorum, Cambridge Üniversitesi'ne girdiğimde bir tanışma çayında papaz geldi yanımıza. "Biz sizi görmedik kilisede, birkaç hafta oldu" dedi. "Pardon, ben müslümanım" dedim. "Çok özür dilerim, sizi taciz etmek ya da yaralamak istemezdim" dedi, çekildi. Çekildikten sonra iki hafta bile geçmedi arkadaşlarım "Papaz seni görmek istiyor" dedi. Hiç unutmuyorum, defteri açmış "Burası İngiltere buraya da ilk defa bir müslüman geliyor. Dolayısıyla herkesin vicdan ve ibadet hakkı olduğu için biz kolej olarak size bir oda ayırmaya karar verdik. Orayı mescit yaparsınız." Ben de tabii o zamana kadar namaz yok. Birkaç dua biliyorum tabii. "Siz kendinizi yormayın, idare ederim, müslümanlıkta zaten mabed o kadar önemli değil" dedim. "Yok, sizin cumalarınız var, bayram namazlarınız var, örnek olursunuz, başkalarına imamlık yaparsınız" dedi.

Ve siz öyle öğrendiniz.

Tabii.

Sonra hatta aileniz sizden etkilenmiş.

Evet.

O da çok ilginç bir hikaye. Hatta gelip demişler ki "Oğlum tarikata mı girdin, ne yaptın?" Sonra kendileri de...

Tabii. Ben onlardan kitap istedim. Bilmiyoruz tabii şimdi hangi kitapların olduğunu. "Oğlum ne istiyorsun" falan dediler. Baktım daha sonra öyle olmayacak, Cambridge Ünversitesi'nin kütüphanesine gittim ve pek çok İslam eserinin orijinalini gördüm. Orada kimlik oturdu işte.

Size bile TRT'de program yaparken şeriatçı damgası vuruldu. Böyle de bir kutuplaşma var.

Ben Türk siyasetinde yarı zamanlı bir yurttaş oldum. Kendimi Kızılderili gibi hissediyorum. Çünkü yabancılaşmaya başladığımı hissediyorum. Mesela benim çok rahatlıkla oy verdiğim bir parti yok. Hatta hiç yok, seçimlerde oy kullanmıyorum. Bir gazete yok. Etrafımdaki çatışmalara baktığım zaman benim onlarla ortak bir tarafım yok. Makam-mevki hırsı beni çok rahatsız ediyor. Ben Türkiye'yi ve insanı çokseverim. Ama ben Türkiye'nin yolsuzluklar liginde anılmasını istemiyorum. Ben Türkiye'de siyasetin kışla ile cami arasında gidip gelmesinden de pek hoşnut değilim. Türkiye'nin siyasetine baktığınız vakit, ben 18 yıllık siyaset bilimciyim ve ben bu işten anlamıyorum. Bir ülkede siyaset şeffaf değilse, siyaset komplo teorileriyle anlatılmaya çalışılıyorsa o zaman bizim bilimimiz iflas etmiştir.