30 Nisan 2008 Çarşamba

@ İnanca daha açık toplum

Türkiye’de, hayatında dine daha fazla yer veren, dine uygun yaşamaya çalışan insanlara otomatik tepki veriliyor.

Bu tepki o kadar otomatik ki; sonunda kurumsallaştı ve resmi ideoloji haline geldi. Cumhuriyetimizin özelliklerini, tarihsel kökenlerini, duyarlılıklarını ve bazılarının bu duyarlılıkları bilerek provoke edici çıkışlarını burada tartışmak niyetinde değiliz. Çünkü bunlar siyaset ve ideolojinin alanıdır. Bu yazıda bunlarla alakadar değiliz. Burada çok daha genel bir gelişmeden söz etmekteyiz.

Malumunuz diğer bazı yazılarımızda saygın bazı bilim adamlarının dünyada dört yıl içinde büyük felaketlerin yaşanacağı üzerine yaptıkları çalışmalar ve bilimsel analizler var. Dünyada birtakım insanlar bunu biliyor, bazıları da bunu tartışıyor.

Bu konular hayatta hiç yokmuş gibi yaşamak çok da anlamlı değil. Çünkü bireysel olarak yapacak hiçbir şeyimiz olmasa, çaresiz olsak da en azından bilmekten gelen güce ihtiyacımız olabilir. En azından geride kalan zamanı iyi kullanmaya çalışabiliriz.

Yapılan bu tahminlerin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini gayet tabii biz bilemeyiz ama ‘Son’ gelmese bile dünyamızın 2012 yılında bugüne kadar görmediğimiz yoğunlukta ve güçte bir dizi doğa olayıyla karşı karşıya kalacağı neredeyse kesin. Çünkü yapılan tahminler Dünya’nın dönüş hızı ve rotasına, Güneş’te yaşanan birtakım değişimlere dayanıyor... Serdar Turgut'un Akşam Gazetesinde yayınlanan makalesinin devamını, başlığa tıklayarak okuyabilirsiniz.

28 Nisan 2008 Pazartesi

@ Masonların foyası bir bir ortaya çıkıyor...

Fransız masonları önceki yıl düzenlenen törenlerde de Ermeni diasporasına destek veren bir açıklama yapmıştı. Bunun üzerine geçen yılki Büyük Üstad Hüseyin Özgen de bir açıklama yapmak zorunda kalmıştı. Loca'nın yeni Büyük Üstadı Metin Ansen de Özgen gibi bir bildiri yayınlayarak kendilerini savunmak zorunda kaldı. Bildiride, 17-19 Nisan tarihlerinde Fransa'nın Marsilya kentinde 'Akdeniz Mason Birliği' toplantısı yapıldığı, burada Ermeni meselesinin gündeme geldiği, Büyük Üstad'dan 24 Nisan'da konuşma yapmaması için ricada bulundukları; ancak reddedildikleri kaydedildi.

Türkiye masonları, tarihinin en zor süreçlerinden birini yaşıyor. Türk masonları yurtdışında bağlı bulundukları ekollere göre iki ayrı locada toplanmış durumda. Biri, İngiltere obediyansına bağlı olan Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası, diğeri de Fransız ekolünden gelen Türkiye Özgür Masonlar Büyük Locası. Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar, son 2 yıldır yolsuzluk iddiaları ile çalkalanırken Özgür Masonlar, Ermeni meselesi yüzünden köşeye sıkıştı. Bağlı bulundukları Fransa Büyük Doğu Mason Locası, açıkça soykırım iddialarına destek veriyor. Türkiye'deki 'biraderler'den de buna çok sayıda destek veren mason bulunmasına rağmen Loca, kamuoyundan gelebilecek eleştirileri bertaraf edebilmek için peşinen bildiri yayınlamak zorunda kalıyor.
(Resimdeki kişi, Özgür Masonların Üstadı Metin Ansen)

@ Orta Asya'da birlik görüşmeleri devam ediyor...

Kırgızistan Cumhurbaşkanı Bakiyev, geçtiğimiz günlerde Kazakistan'nın başkenti Astana’daydı. Ardından Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov Kazakistan’ı ziyaret etti ve Nazarbayev’le görüştü. Yine aynı günlerde Kazakistan petrollerinin Azerbaycan üzerinden Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattına dahil edilmesi gündeme geldi. Hatta söz konusu aktarımın ihtiyacı karşılamaması durumunda Hazar’dan bir hat oluşturulması seslendirildi. Baktığımızda gerek Bakiyev’in gerekse Kerimov’un eş zamanlı Kazakistan ziyaretleri tesadüfün ötesinde görülüyor. Bilirsiniz bu bölgede öyle kafanıza estiği gibi ziyaret yapamazsınız. Nitekim onlarca dengeyi gözetmeniz gerekir. Dolayısıyla bu çerçevede Kazakistan ve Nazarbayev merkezli yeni açılımların su yüzüne çıkması an meselesi. Hatırlayalım... Orta Asya Devletler birliği projesinin bu üç ülkenin omuzlarında yeşermesi öngörülüyordu. Buna ilişkin olarak geçen iki yılda sınır problemleri neredeyse sona erdirildi ve vizesiz geçiş için çeşitli anlaşmalar imzalandı. Şimdilerde bahsettiğimiz güç alanının oluşturulması için bürokratik ve diplomatik mutabakat sağlanmaya çalışılıyor. Kamuoyları harekete geçiriliyor. Nazarbayev geçtiğimiz günlerde bir Kazak gazetesine Orta Asya Devletler Birliği'nin hayata geçirilmesiyle büyük ve zengin kaynaklara sahip bölgenin daha da güçlü ve stratejik bir konuma geleceğini söylüyor. Eğer dış müdahaleler olmazsa bu ziyaret trafiği devam edecek, böylece Orta Asya’da kalıcı ve nitelikli entegrasyonun önü açılmış olacak.

27 Nisan 2008 Pazar

@ Türkiye, Avrupa'da dinlerin barışı için ara buluyor...

Alman Spiegel dergisi, Türkiye'den ve Batı'da yaşayan İslam bilginlerinden yola çıkarak hazırladığı bir dosya haberde İslam ile Batı dünyasını 'barıştırma' yolunda yeni bir 'Euro-Islam' (Avrupa-İslam) düşüncesinin yükselişte olduğunu yazdı. Önderliğini Tarık Ramazan'ın yaptığı İslam dünyasının ünlü din düşünürlerinin Batı dünyası ile Müslümanları 'barıştırmak' için yeni bir 'Euro-İslam fikri geliştirmeye başladıklarını yazan dergi aynı zamanda Türkiye Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nu da 'açık açık reformdan yana' bir din adamı olarak tanımlarken bu kişileri İslam ile seküler batı dünyası arasında bir uyum bulmaya çalışan kişiler olarak tanımladı.

Spiegel Türkiye ile ilgili 'İslam ve sekülarizmin bir arada olabilirliğini gerçek anlamda göstermiştir' ifadesini kullandı. 5 Yıl yıl önce AK Parti lideri Erdoğan'ın atadığı Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun İslam dünyasına objektif düşünme çağrısında bulunduğunu yazan dergi Erdoğan'ın da şeriat fobisine inat ülkeyi AB yolunda önemli ölçüde modernleştirdiği yorumunda bulundu

26 Nisan 2008 Cumartesi

@ Hahamlar: Golan'ı Vermek "Şeriata" Aykırıdır

Golan Tepeleri'ndeki hahamlar, İsrailli dini liderlerin çoğunun yaşadıkları dağların, Tanrı'nın bahşettiği İsrail topraklarının bölünmez bir parçası olduğu düşüncesini paylaştıklarını, buraların Yahudi olmayanlara asla bırakılamayacağını savundu.

Moşav Hov toplumu hahamı Yigal Ariel, "Golan Tepeleri, İsrail topraklarının bir parçasıdır. Ayrıca buranın fethedilmesi yönünde Tanrı tarafından verilen buyruklar vardır" dedi.

Katzrin Hahamlarının Başkanı Yosef Levi de Golan'dan vazgeçilmesinin dini kurallarca yasaklanmış olduğunu öne sürdü.

İsrail ile Suriye arasındaki Golan Tepeleri sorunu, daha önceki yıllarda da benzer tartışmaları gündeme getirmişti.

1992 yılında eski Aşkenazi Hahambaşı Şlomo Goren, Golan Tepeleri'nin daha az kutsallığı bulunduğunu, bu nedenle Yahudi dini yasalarına göre buradan geri çekilmenin, Batı Şeria'ya göre daha tercih edilebilir olduğunu ifade etmişti.

@ Diyanet: ''Başörtüsü dinin gereği''

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye'deki ilahiyat fakülteleri öğretim üyeleri olarak yetişkin Müslüman kadınların başlarının örtmesinin dini gereklilik olarak asırlardır algılandığını ve bunun dinin anlaşılmasında çok belirgin anlayış ve çizgi olduğunu, dini vecibeler arasında olduğunu defalarca söylediklerini anlattı.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, din ve devlet işlerinin ayrı olmasını dine saygının gereği olarak gördüklerini vurgularken, “Bu nedenle siyasete karışmıyor, siyasetin de din işlerine karışmasını doğru bulmuyoruz” dedi.

ABD’de bulunan Bardakoğlu, Washington'daki Katolik Üniversitesi'nde konuşma yaparak soruları yanıtladı. Konuşmasının İngilizce bölümünde dini özgürlüklerin savunulmasının sadece Müslüman çoğunluk için geçerli olmadığını anlatan Bardakoğlu, azınlıkların mensup oldukları dinler ve ateistler için de bu özgürlüklerin geçerli olduğunu söyledi. Bu kapsamda resmi gazetenin son sayısında din değiştirmenin bireysel hak olduğunun belirtildiğini hatırlatan Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, Lozan Anlaşması'nın 39'uncu maddesinde de farkı etnik grup ve dinler arasındaki eşitliğin garanti altına alındığını vurguladı.

Bardakoğlu, konferansta Türkçe konuştuğu bölümde ise, Türkiye'deki tartışmaların hiçbir zaman laiklik tartışması mahiyetinde olmadığını söyledi. Diyanet İşleri Başkanı, “Bugün artık Türkiye'de din ve devlet işlerinin ayrılması oturmuş bir kavramdır ve kimse din ve devlet işlerinin ayrılmasını tartışıyor değildir” derken “Sadece din özgürlükleriyle, çoğulculukla laikliği nasıl bağdaştırmalıyız, bu konuda kamuoyu farklılıkları var. Ancak politikacıların kullandıkları dil, Türkiye hakkında yanıltıcı bir imajı da dışarıda besliyor” diye konuştu.

Din özgürlükleri konusunda inanan ya da inanmayanların, ibadetini tam yapan ya da yapamayanların, herkesin özgürlüğünden yana olduklarını vurgulayan Bardakoğlu, “Bunların günümüzde nasıl yorumlanacağı, toplumların tarihleriyle, hatıraları, şartları, coğrafyaları, kültürleriyle alakalı bir husus” diye konuştu. Din ve devlet işlerinin ayrı olmasını önemsediklerini, bunu da dine saygının gereği olarak gördüklerini bildiren Ali Bardakoğlu, bu nedenle siyasete karışmadıklarını, siyasetin din işlerine karışmasını da doğru bulmadıklarını söyledi.

“BAŞÖRTÜSÜ DİNDARLIĞIN GEREĞİ”

Bardakoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye'deki ilahiyat fakülteleri öğretim üyeleri olarak yetişkin Müslüman kadınların başlarının örtmesinin dini gereklilik olarak asırlardır algılandığını ve bunun dinin anlaşılmasında çok belirgin anlayış ve çizgi olduğunu, dini vecibeler arasında olduğunu defalarca söylediklerini anlattı. Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, “Ancak, siz de takdir edersiniz ki dini ödevlerini yerine getirip- getirmemek, kişilerin o dine mensup olmasının ön şart değildir. Namaz kılıp- kılmamak gibi, içki içip- içmemek gibi başörtüsü de Müslümanlık içerisinde dindarlığın gereğidir. Ama bir insanın Müslüman olması içinBen Müslümanım' demesi yeter. Bir insanın alkol kullanması da dinen günahtır ama onu dinden çıkarmaz” dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, laikliğin de bir parçası olarak dinin doğruları ve yanlışlarını insanlara açıklamak zorunda olduklarını vurgularken, “Ancak siyasetçiler hangi alanların kanun konusu olacağını, hangi alanların yasaklanacağını, dini özgürlüklerin sınırlarının neresi olacağını belirlemekte sorumludur. Ben hiçbir zaman siyasetçilerin nasıl kanun çıkaracakları konusunda konuşmam, ama onların da İslam dininin gereğinin ne olduğu, ne olmadığı konusunda konuşmalarını doğru bulmuyorum. Şayet ‘Başörtüsü İslam dininin gereği midir?' diye sorsaydınız bunun muhatabı bendim. ‘Ancak, bu konuda yasalar niye böyle?' diye sorarsanız bunun muhatabı siyasetçilerdir” diye konuştu.

CİHAD ANLAYIŞI

‘Cihad anlayışı' konusuna da değinen Bardakoğlu, Kuran-ı Kerim'de cihadın sık geçtiğini belirtirken, “Fakat cihad hiçbir zaman toplum huzurunu, güvenliği bozucu, terörü şiddeti ve masum insanları hedef alan eylemleri onaylamamıza imkan vermez. Çeşitli aşırı grupların dinin ana kavramlarını kullanarak insanlık adına din adına yanlış yapıyor olması o kavramların o yanlışlara onay verdiği anlamına gelmez. Hıristiyanlığın, Yahudiliğin ve Müslümanlığın tarihinde bu dinlerin kutsalını kullanarak toplumun güvenliğine, masum insanlara birçok yanış eylemler yapılmıştır. İşte bu noktada din kurumları ve bilginlerine çok önemli görev düşmektedir. Din adına, kutsal adına, onları öne çıkararak yanlış yapılıyorsa, bu yanlışları teşhis etmesi ve dinin yanlışı onaylıyor olmaktan kurtarılması din adamlarının görevidir. Zaten modern dünyanın aşması gereken en önemli konulardan biri budur” diye konuştu.

25 Nisan 2008 Cuma

@ Diyanet’in hadis projesinde sona doğru

BBC geçtiğimiz günlerde Diyanet’in hadislerle ilgili yaptığı çalışmayı haber yapınca yer yerinden oynadı. BBC'nin ilahiyat muhabiri Robert Pigott imzasıyla yayınlanan haberde Diyanet’in bu çalışması, “Dinde reform çalışması” olarak lanse edildi.

Pigott ile röportaj yapan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez bizzat çıkıp çok sert bir açıklamayla, çalışmanın “dinde reform olarak yorumlanması”nın en hafif ifadeyle saygısızlık olduğunu söyledi.

İslam’da reform olmaz! Görmez, bu kesin ve kat’i gerçeğin altını çizerken BBC’nin kendi sözlerini çarpıtarak hayal mahsulü yorumlar yaptığını söylemişti.

Peki, Diyanet’in hadis çalışması gerçekte neydi? Türk medyası BBC’den alıntı detaylarla Diyanet’in hadisleri ayıkladığını, yeniden yorumladığını ve özgün bir hadis kulliyatı üzerinde çalıştığını yazınca gerçek biraz daha bulanıklaştı.

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan, özellikle Türkiye ve dünyada geniş yankı uyandıran hadislerin günümüze uyarlanması şeklindeki açıklamanızla ilgili yanlış anlaşılmalar olduğu kesin. Bu meselenin aslı tam olarak nedir?
BBC’nin benimle görüştükten sonra yayınladığı haberde üç büyük yanlış var. Birincisi; benim açıklamalarımı kendi dünyasının kelime ve kavramlarıyla tanımladığı reformasyon, radikal revizyon ve İslam kaynaklarının yeniden düzenlenmesi gibi kavramlarla ele aldı. Bizim çalışmamızın bunlarla hiçbir ilgisi yok. İkincisi; bu açıklamalarım siyasetle ilintilendirildi. Yani Ak Parti’nin bir çalışması gibi değerlendirildi. Esasen hükümetin bu çalışmadan haberi bile yoktu. Kaldı ki bu çalışmayı hükümet yaptırsın. Bu çalışma tamamen Diyanet İşleri Başkanlığımızın özgün bir çalışmasıdır. Üçüncüsü ise; ilgili haberde yabancı bir isim yamadılar. O da tamamen yalandır. Yani Hıristiyanların kendi kavramlarıyla yorumlama yapmaları pek çok yanlışı da beraberinde getirdi.

Peki, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çalışması nedir?
Biz bu çalışmaya iki sene önce başladık. Başlama sebebimizin temelini; Türkiye’de ailelerin kendi çocuklarına okutacağı ve de camilerde imamlarımızın ders vereceği bir hadis kitabının olmaması oluşturuyor. Tabi ki elimizde Riyazu’s Salihin gibi, Tac gibi hadis kitaplarının tercümelere var ama bunların hepsi yorumlara ve şerhlere muhtaç kitaplardır. Bu sebeple yorumlarıyla, şerhleriyle yeni bir derlemenin zorunlu olduğunu düşündük. Ama çalışmaya başlamışken sıradan bir tercüme olmasın dedik. Öncelikle bütün hadis mirasımızı gözden geçirelim dedik. Yedi kişilik bir üst kurul oluşturduk, otuz beş hadis hocasıyla konuştuk, seksen kadar yazarla bir araya geldik ve bu şekilde çalışmamızı projelendirdik. Projemizde çeşitli safhalar var. Öncelikle bütün hadis külliyatını bilgisayar ortamına aktararak veri tabanı oluşturduk. Ki şu anda Kütüb-i Sitte’ye ilaveten Abdurrezzak’ın el-Musannef’i, Ebi Şeybe’nin el-Musannef’i, İmam-ı Malik’i Muvattâsı, Ahmed bin Hanbel’in Müsned’i ile birlikte yüz altmış bin rivayet var. Bu rivayetleri muhtevasını okuyarak manasına göre yeniden tasnif ettik ve bilgisayar ortamına aktardık.

Bu çalışmanın nihai amacı nedir?
Günümüzde birçok hadis kitabı şerhiyle birlikte var. Ama bildiğiniz gibi bu çalışmalar daha çok ilmi çalışmalardır. Siz tutup da bu kitapları aile içinde veya eğitim seviyesi normal olan halka okutmaya, anlatmaya çalışırsanız güçlük çekersiniz. Camideki vaaz dili bile gönüle hitap etmekten çıktı kuru bir dil haline geldi. Biz bunları düşünerek ama tabiî ki asli anlamına çok dikkat ederek bu işe koyulduk.

@ Türk Düşmanı Mason Locası

Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ile Fransa Büyük Doğu Locası Büyük Üstadı Jean-Michel Quillardet arasında 8 Nisan'da gerçekleşen görüşmenin üzerindeki sır perdesi aralandı.
Barroso'nun Türkiye ziyaretinin hemen öncesine denk düşen buluşmada masonların AB yetkilisine laiklik ve 'Ermeni soykırımı' ile ilgili düşüncelerini anlattığı öğrenildi. Görüşmenin içeriği hakkında bilgi veren Büyük Üstad Quillardet, Türkiye'de yaşanan gelişmeleri ve sözde "Ermeni soykırımının" tanınmasına ilişkin fikirlerini gündeme getirdiklerini söyledi. Quillardet, "Laiklik sorunu çok önemli bir konu. Fakat ön şart olan Ermeni soykırımının tanınması konusu var." dedi. Türkiye'deki AK Parti hükümetinin kendilerini endişelendirdiğini ifade eden Büyük Üstad, Barroso'ya benimsedikleri laiklik anlayışının Türkiye'deki mevcut rejimle aynı olduğunu anlattıklarını belirtti. Üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılmasından kaygı duyduklarını vurgulayan Quillardet, şubat ayında Zaman'a yaptığı açıklamada başörtüsünün aslında İslamî olmadığını ve Kur'an'da yer almadığını öne sürmüştü.

Dün Ermenilerin Paris'te düzenlediği törene konuşmacı olarak katılan Fransız mason, Türkiye'yi hedef alan sert bir konuşma yaparken, siyasetçilerin yeri geldiğinde tarihi konularda da karar verebileceklerini belirtti. Fransa Büyük Doğu locası Büyük Üstad'ı Quillardet, "Ben de Ermeniyim" diyerek Ermenilere her türlü desteği vereceklerini bildirdi. Fransa Milli Meclisi'nde 2006'da kabul edilen ve senatoya gelmeyi bekleyen inkar yasa teklifinin çıkması için "bütün gücünü ve enerjisinin ortaya koyma" sözü veren Quillardet, bu amaçla bütün mason parlamenterleri göreve çağıracağını söyledi. Fransız meclisi ve senatosunda iki yüz civarında mason parlamenter olduğu ifade ediliyor. Konuşmasında siyasetçilerin tarihe karışmamalarına karşı ortaya çıkan girişimi de tepki gösteren Fransız mason, "Bazı görüşlerin suç olduğunu söylemenin kanun yapıcıların sorumluluğu" olduğunu söyledi. Türkiye'deki Özgür Masonlar Büyük Locası'na yaptığı ziyarete de değinen Quillardet, Türk biraderlerinden "Herkesten önce Ermeni soykırımının tanınması görevini üstlenmelerini" istediğini bildirdi. Türkiye'de ortak tarihçiler komisyonu fikrini dile getirdiklerini hatırlatan Büyük Üstad, "Tam bir saçmalık. Gaz odaları var mıydı yok muydu diye tarihçiler komisyonu mu toplayacağız şimdi" şeklinde konuştu.

Öte yandan, dün Ermenilere 24 Nisan anısına Paris Belediyesi'nde bir resepsiyon veren Belediye Başkanı Bertrand Delanoe, Seine Nehri'nin kıyısındaki Komitas heykelinin arkasına "Erivan Bahçesi" yapma sözü verdi. 2000'de Paris Belediye Başkanı seçilmeden önce, 24 Nisan'ın "Cumhuriyet ayini" yapma sözü verdiğini ve bunu gerçekleştirdiğini dile getiren Delanoe, 24 Nisan 2009 için çok özel bir fikirleri olduğunu ama bunu şimdi açıklayamayacaklarını söyledi. Fransa Ermeni Dernekleri Konseyi Başkanı Alexis Govciyan ise, 2006'da Fransa Milli Meclisi'nde kabul edilen inkar yasa teklifinin senatoya getirilmesi taleplerinin 2007'deki seçimler ve reformlar gerekçe gösterilerek ertelendiğini bildirdi. Bir dahaki seçimlerin 2009'da olduğunu belirten Govciyan, "senatörlerin, kanun teklifini görüşmeleri için yeterince zamanı olacak" diyerek yasanın çıkması için çalışacaklarını söyledi.

Laiklik ilkesinin son yıllarda Avrupa'da tehdit edilmeye başladığını düşünen başta Büyük Doğu olmak üzere değişik mason locaları, bu konudaki rahatsızlıklarını artık AB nezdinde de dile getirmeye hazırlanıyor. Bazı AB'li yetkililerin Avrupa'nın Hristiyan karakterini öne çıkarmaları ve AB kurumlarının dini temsilcilerle kurdukları yakın ilişki masonların tepkisine yol açmıştı. Fransa Büyük Doğu locasının Büyük Üstad'ı Quillardet, Barrosa'ya, "Hristiyan Avrupa" üzerine yaptığı bazı konuşmalarla ilgili ve "dini ahlak" hakkındaki kaygılarını ilettiklerini söyledi. Önümüzdeki dönemde, bu konuda "Avrupa Komisyonu'nun servisleriyle sürekli kontaklar oluşturacaklarını" haber veren Fransız mason, şimdilik kiliseler dibi Brüksel'de daimi bir temsilcilik açmayacaklarını söyledi. Brüksel'deki "en aktif lobiler" olarak bilinen Hristiyan kiliselerinin bir çoğunun AB nezdinde temsilcilikleri bulunuyor.

@ Baykal dine sahip çıktı !

CHP lideri Deniz Baykal, 2002 ve 2007 seçimlerinde oy isterken kullandığı Şeyh Edabali'nin ardından partisinin kongre davetinde “Hz. Mevlana”nın sözlerini kullandı. Baykal'ın yer aldığı 3 farklı afiş ile kurultaya CHP'liler davet edilirken, 2 slogan ve Hz. Mevlana'nın bir sözünden faydalanıldı. Baykal, “Verilecek hesabımız yok, ama sorulacak hesabımız çok”, “Çekil aradan... Din de bizim Devlet de bizim Millet de bizim!” sloganı ve Hz. Mevlana'nın “Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün!” sözünün partisinin kongre afişlerinde kullandı.

22 Nisan 2008 Salı

@ 'İyiliğe davet edilmesi' Hürriyet'i neden geriyor?

Galatasaraylı futbolcu Hakan Şükür'ün 'Kutlu Doğum haftasına yakışan bir derbi olsun' cümlesi üzerine Hürriyet'in internet sitesi Hakan'ı karalamaya yönelik yayın kampanyasına başladı.

Kutlu Doğum gibi manevi değeri çok yüksek bir geceyi centilmenlik şekli sayan oyuncu hakkında ağır eleştiriler yönelten siteye okurlar, "Hürriyet internet sitesi din düşmanı mı, Kutlu Doğum bu siteyi niçin bu kadar rahatsız ediyor?" diye tepki gösteriyor.

İşte Hakan Şükür'ün centilmenlik çağırısını içeren sözleri....

Fenerbahçe ile oynayacakları derbinin Kutlu Doğum Haftası'na denk geldiğini hatırlatan Galatasaray kaptanı Hakan Şükür, sokaklara hakim olan bayram havasının tribünlere de sirayet etmesini istedi: "Taraftarlar stada kesici aletlerle değil, güllerle gelsin."

Şeytanın liderliğindeki masonik güçlerin bazı medya kuruluşları aracılığıyla toplumları yönlendirdiği bilinen bir yöntemdir. Ancak bu yönlendirmede doğruya ve guzelliğe davet edenler her zaman büyük tepki görmektedirler. Mesela, Hakan Şükür'e gösterilen bu tepki, Adnan Oktar' a yıllardır yapılan karalama çalışmaları yanında devede 'kulak biti' olarak kalır!

Bunun aksine, bu tür medya kuruluslarının, toplumu boşluğa, ahlaki dejenerasyona ve karıştırmaya yönelik ideolojilerin yayılmasına ön ayak olmaları ise, düşünebilen insanlar tarafından artık kolayca farkedilebilen bir hileli-düzendir.

4/76- İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.

Tağut= Şeytan, kötülük, vs.
Savaşmak= Fikri mücadele.

@ Vatan gazetesinin son rezaleti, bir hukuk skandalına yaptığı yorum!

Geçtiğimiz günlerde, Vatan gazetesinin manşetinde Adnan Oktar haberi vardı. Oldukça yanlı ve taraflı. Adnan Oktar’ın gazetelerde çıkan ilanlarını kendilerine göre yorumlayıp, tehdit iftirası atmışlar. Ben BAV'ın ilanını okudum; dava zaten baştan aşağı hukuksızluklarla dolu. Suç yok, delil yok. Savcı bile beraat demiş. Ancak ne hikmetse dava devam ediyor!

Vatan gazetesinin editörlerinin rezaleti ise bu habere yazılan yorumlarda... Adnan Oktar’a hakaret içeren yorumları yayınlıyor ama destek yorumlarının kesinklikle çıkarmıyor. 3-5 kere denedim, ama çıkarmadı. Genel yorumlara baktım hepsi olumsuz. Belli ki özellikle seçilmiş. Neyse ki böyle bir haber sitesi var ki doğruları ve adaletli gerçekleri paylaşabiliyorum. Bu haksızlık nereye kadar? Adnan Oktar ve arkadaşlarının basın toplantısını izledim. Mesela bu basın toplantısı da hiçbir Doğan medya grubunda yayınlanmadı. Çok ilginç değil mi? Toplantıda Adnan Oktar dava hakkında detaylı bilgi veriyor, herşey çok açık. Buraya tıklayarak izleyebilirziniz.

@ Ergenekoncuların Dini Ne?

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınanların, kamuoyuna Müslüman olduğu iddia edilmişti. Fakat onların tüzüğündeki din İslamiyet değil. Ulusalcı söylemi olan Ergenekon terör örgütü hangi dine inanıyor? İşte çarpıcı bir açıklama…

Ergenekon terör örgütünün ortaya çıkarılmasında önemli bir yere sahip olan Tuncay Güney yeni bir iddiada daha bulundu. Güney, dışarıdan milliyetçi ve Müslüman görünen örgütün gerçekte dinin Şamanizm olduğunu söyledi. Sabah Gazetesi'ne özel açıklamada bulunan Güney, Veli Küçük'ün her toplantıda büyük bir özlemle Şaman dinini anlattığını ileri sürdü…

Güney şunları söyledi: "Ergenekon kurumunun resmi dini şamanizmdir. Örgüt yapılanmasında, örgütün tüzüğünde, din hanesinde resmi olarak Şamanizm yazılıdır. Veli Küçük örgüt toplantılarında, her defasında büyük bir özlemle Şaman dinini anlatıyordu. 'Türklerin ana dini Şamanizmdir. Biz de birer şamanız' diyordu."

21 Nisan 2008 Pazartesi

@ Laik dindar tartışması İsrail'i böldü

İsrail'de Pesah (Hamursuz) Bayramı öncesinde mayalı ürünler (Hametz) sattıkları gerekçesiyle ceza kesilen işyerlerini haklı çıkaran bir mahkeme kararı, laiklerle aşırı dindar kesim arasında tartışmaya yol açtı. Hahambaşı Yona Metzger, Pesah'taki Hametz yeme yasağının adli yoruma açık olmadığı görüşünde. Kararın yarattığı gerginlik, dini Şas partisinin içinde bulunduğu iktidar koalis-yonunu da etkiliyor. Şas Partisi Başkanı, mahkemenin kararını “İsrail'in Yahudi kimliğine sürül-müş kara bir leke” diye tanımladı.

@ Adnan Oktar: Aleyhimize hiçbir delil bulunmuyor

Bilim Araştırma Vakfı (BAV) İstanbul 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen BAV davasındaki son gelişmelerle ilgili olarak Taksim Divan Otel'de bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan Bilim Araştırma Vakfı (BAV) eski Başkanı Tarıkan Yavaş, İstanbul 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen BAV davasında, hangi maddeden yargılandıklarını bilmediklerini ifade ederek, 'Önceki duruşmada mahkeme başkanına hangi maddeden yargılandığımızı sorduk. Ancak başkan buna cevap vermedi. Ve bu talep hakkımızı tutanağa koymadı. Daha önce 313. maddeden yargılanıyorduk zaman aşımından düştü. Ama şuan hangi maddeden yargılandığımızı bilmiyoruz' dedi. BAV Onursal Başkanı Adnan Oktar da, konuşmasında, davanın hukuksuz olduğunu vurgulayarak, bu konuda aleyhlerine hiçbir delili bulunmadığını belirtti.

14 Nisan 2008 Pazartesi

@ Masonlardan Ermeni diasporasına destek

FRANSIZ masonları, Türkiye'ye sözde soykırımı kabul etmesi amacıyla baskı uygulamak için harekete geçti. Daha önce türban konusunda yaptığı yasak yanlısı açıklamalarla dikkatleri üzerine çeken `Fransa Büyük Doğu Locası'nın üstadı' Jean-Michel Quillardet, 24 Nisan tarihinde Paris'te sözde Ermeni Soykırımı ile ilgili konuşma yapacak. Konuşma, `soykırımı anma günü' için Ermeni diasporasınca yapılması öngörülen çok sayıda etkinliğin içerisinde yer alıyor.

İlk kez 2005 yılında DHA'ya yaptığı açıklamada türban yasağının yetersiz olduğunu ve kapsamının genişletilmesi gerektiğini söyleyen Jean-Michel Quillardet, kısa süre önce bir Türk gazetesinde yer alan demecinde bu yöndeki görüşünü yinelerken Türkiye'deki Özgür Masonlar Büyük Locası'na, Ermeni Soykırımı konusunda yeni çalışmalar yapmasını önerdiğini belirtmişti. Fransa'nın Yahudi soykırımını geç de olsa tanıdığını söyleyen Quillardet, Türkiye'nin de Ermeni soykırımı konusunda benzer hareket etmesini beklediklerini anlatırken zamanında, Fransa'da Ermeni soykırımının kabul edilmesine yönelik çalışmalarda bulunduklarını vurgulamıştı.

Türkiye'deki Özgür Masonlar Locası'nın bu konuda nasıl girişimde bulunacağı belli olmadı. Fransa'da Ermeni soykırımını inkarı suç sayan yasanın Büyük Doğu Locası tarafından da desteklenmesi, 2007 yılında Özgür Masonlar Locası Üstadı Hüseyin Özgen tarafından protesto edildiği hatırlatıldı. Özgen, Quillardet'yi konuyla ilgili olarak suçlarken kendisine, sözde Ermeni soykırımı konusuyla ilgili olarak, "Ben Fransa'ya gelir de yepyeni belgeler sunarsam, bir kardeşin şikayeti halinde beni hapse mi atacaksınız?" diye sormuştu. Bu olayın Türk-Fransız masonları arasında kopmaya sebep olduğu ifade edilmişti. Özgen'in soykırım konusundaki bu tavrının, Talat Paşa'nın, Türk masonlarının ilk büyük üstadı sayılmasıyla ilgili olduğu düşünülüyor. Hatırlanacağı gibi Talat Paşa,15 Mart 1921'de Berlin'de Sogomon Tehliryan adlı bir Ermeni komitacı tarafından öldürülmüştü.

Jean-Michel Quillardet 24 Nisan günü konuşmasını, Paris'teki `Ermeni Soykırımı Anıtı' olarak da bilinen Komitas Anıtı önünde yapacak. Toplantıda henüz bazı Fransız politikacılarının da bulunması bekleniyor. Anıt etrafında toplanacak olan Ermeniler, konuşmaların ardından ünlü Champs-Elysees Caddesi'nde bulunan ve Türkiye'nin Paris Başkonsolosluğu'na bağlı olarak çalışan Turizm ve Kültür Müşavirliği bürosuna doğru yürüyüşe geçecek.

Sözde `Soykırımı Anma günü' organizasyonunun afişlerinde, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Hrant Dink'in fotoğrafı da bulunduruluyor. 23 Nisan günü, Ermeni Soykırımı'nı tanımasıyla ünlü Soykırım Karşıtları Derneği Başkanı Ali Ertem'in de davetli olduğu ve Ermeni gençlerince Notre Dame Katedrali'nin önünde gerçekleştirilecek konserle başlayacak olan Soykırımı Anma organizasyonu, 27 Nisan tarihinde noktalanacak.

@ Avrupa Konseyi'nden İslam Uyarısı

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi(AKPM), Avrupa'daki Müslüman topluluklarla kökten dinci radikallerin birbirlerine karıştırılmaması için hükümetlerden gerekli önlemleri almasını isteyecek.

AKPM ilkbahar dönemi genel kurul toplantıları, bugün Strasbourg'da başladı. Genel kurulun yarınki oturumunda, Portekizli parlamenter Joao Bosco Mota Amaral tarafından hazırlanan, "Aşırı uçlar karşısında Avrupa'daki Müslüman topluluklar" konulu rapor ve buna bağlı tavsiye karar tasarısı tartışılarak oylanacak.

"İslam'ın Avrupa'daki ikinci büyük din olduğu" hatırlatılan raporda, "Avrupa'da dini inanç olarak milyonlarca kişinin barışçıl bir biçimde ibadetini yerine getirdiği İslam ile insan haklarına ve demokratik değerlere ters düşen aşırı uçların köktendinci İslam ideolojisi arasına kesin bir çizgi çekilmesi gerektiği" vurgulanıyor.

Raporda, Avrupalı hükümetlerin, aşırı uçların suiistimallerinin önüne geçebilmek için, ayırımcılık ve İslam karşıtlığı gibi konularda daha etkin bir mücadele içine girmesi ve göçmenlerin siyasi ve diğer konulardaki entegrasyonuna büyük önem vermesi çağrısında bulunuluyor.

Avrupa'da hükümetlerin, Müslüman topluluklarıyla radikalleşmenin önüne geçebilmek için yakın işbirliği yapması istenen raporda, İslam dini temsilcilerinin, İslam diniyle Avrupa değerlerinin bağdaştığını göstermeleri ve okul, medya ve cezaevlerinde ılımlı İslam'ın geliştirilmesine katkı vermeleri çağrısında bulunuluyor.

Raporda, hükümetlerden, "Orta Doğu'da izledikleri dış politikanın, ülkelerindeki radikalizmi artırıp artırmadığı sorusunu açıkça sorması" isteniyor

13 Nisan 2008 Pazar

@ Masonlar, AB ve Parti Kapatma?

Yeni Şafak başyazarı Fehmi Koru, Taha Kıvanç adıyla yazdığı köşesinde, Barroso’nun gelmeden önce “Fransa’nın en büyük mason grubu ‘Grand Orient de France’ın Büyük Üstadı Jean-Michel Quillardet ile” bir görüşme yaptığını yazarak, bu görüşmenin Türkiye gezisiyle ilgisi olduğuna ilişkin bir komplo teorisi ortaya attı.

Bu teoriye göre, kapatılma davasının açılmasından sonra AKP’ye kuvvetli bir destek çıkan AB sözcülerinde, “demokrasi ve laiklik” konusunda “hafif tertip ağız değişikliği” vardı ve nedeni bu görüşme olabilirdi. Koru, köşesinde “Grand Orient Locası Büyük Üstadı Jean-Michel Quilardet’ni, AB Komisyonu’nun başındaki kişiyi Türkiye ziyaretinden hemen önce görme ihtiyacı duyması ne iş?” diye sordu.

Koru, bu yazının çıktığı cuma günü Barroso ile yemek yedikten sonra dünkü köşesinde “Doğru mu anladım acaba?” başlıklı ikinci yazısında, “Kapatılma davasına ilk günden beri en sert eleştirileri yapan kişi miydi, yoksa eleştiri dozunu asgariye indirmiş, laiklik vurgusunu azamiye çıkarmış gibi mi geldi size de?” diye sordu.

Koru, ilginçtir ki ağırlığı bu teze vermekle birlikte, Barroso’nun Quillardet’i “büyük üstatsan ne yapalım, Türkiye’deki biraderlerin seni görevlendirmişse ne olmuş. Bizim tavrımızı localar mı belirleyecek” diye pişman etmiş de olabileceğini de bir olasılık olarak kayda geçirdi. Barroso gezisi pek çok tartışmayla kapanırken, şu sorunun yanıtı hâlâ aydınlanmış değil.

@ Helin Avşar, Suudi Krala mektup yazdı.

Helin Avşar, Suudi Arabistan’da, HAŞA Allah’a küfür ettiği iddiasıyla idam cezasına çarptırılan Sabri Boğday’ın idam edilmemesi için Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz El Suud’a mektup yazdı.

Avşar, “Sayın Kral Türk insanı için “Allah” en kutsal, en dokunulmazdır. Hiçbir Türk insanı Allah’a küfür etmez. Sabri Boğday ağabeyim iftiraya uğramıştır. Sayın Kral’ım, Allahın size peygamberimiz Hz. Muhammed’in adaletini ve affediciliğini bahşetmesini diliyorum” diyerek mektubuna son verdi.

@ BBC’nin patronu zırvaladı

İngiltere’nin en büyük medya kuruluşu BBC’nin patronu Mark Thompson’u çalışanlarını İslam içerikli haberler konusunda 'dikkatli olmamaya' teşvik ettiği ve hatta bunu şok edici bir yorumla dile getirdiği ortaya çıktı. Tompson’un “İngiliz toplumunda İslam tartışmaların önem kazandığı bir dönemde Müslümanlara hakaret etme konusunda aşırı endişeler taşıyorlar. Bunu umursamayın. Bu konuda endişelenmeyin” sözleri büyük tepki topladı.

@ Barosso:Türkiye'nin Müslümanlığını saklamasına gerek yok

AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Çırağan'da gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını özetle şöyle cevaplandırdı:

Avrupa'daki farklı uygulamalar dikkate alındığında Türkiye'deki başörtüsü özgürlüğü bu resme ne kadar uyar?

Türkiye çoğunluğu Müslüman bir ülke. Bu yönüyle farklı bir ülke. Ayrıca ülkeden ülkeye değişik uygulamaların olması da doğal.

AB'ye sıcak bakan muhafazakâr çevreler, sürekli azınlık haklarıyla ilgilenilirken, başörtüsü sorununun göz ardı edilmesini çifte standart olarak görüyordu. Demokratik laiklik ve kadının seçme özgürlüğü vurgunuz bu yanlış anlamayı giderebilir. Konu, ilerleme raporlarına da girer mi?

Bizim muhatabımız bir parti veya grup değil, Türkiye. Seçilmiş bir iktidar var ve iyi ilişkilerimiz var. Başka hükümet olsa onunla da ilişkilerimiz olur. Başörtüsünde bir pozisyon alamayız. Çünkü Avrupa'da farklı farklı çözümler var. Bu yüzden sadece temel prensibi hatırlatıyoruz. Bunun için 'demokratik laiklik' vurgusu yaptım. Evet, din ve devlet ayrımı anlamında bir ayrım olmalı. Ama toplumun da bir dini var. Burada Müslümanlar çoğunlukta, başka ülkede Hıristiyanlar veya başka dinler. Ve din özgürlüğü çok önemli. Bu sorunu çözecek uzlaşmalar bulmak Türk toplumunun işidir. Ama bu temel ilkelere aykırı bir uzlaşma olmamalı.

Türkiye'de başörtüsü tamamen özgür olsa, bunun demokratik dönüşümün sonucu olduğunu Avrupa'ya anlatmak zor olmaz mı? Böyle bir Türkiye Avrupa kamuoyuna dinî akımların güçlendiği bir Türkiye imajı vermez mi?

Eğer bu ülkenin çoğunluğu Müslüman'sa, bunu saklayamazsınız. Buna gerek de yok. Ayrıca tam Avrupalı olmak için Müslüman olmamanız gerekiyor gibi bir şey söz konusu olamaz. Zaten asıl mesele, çoğunluğu Müslüman olan bir ülkenin tam demokrasiye sahip bir AB üyesi olması. Dini de laikliği de zorla empoze ederseniz, demokrasi olmaktan çıkarsınız. Bu yüzden demokratik laiklik diyorum. Türkiye'nin çoğunluğu Müslüman, bunu kabul etmeliyiz. Önemli olan, bu toplumun dini değil, AB'nin temel ilkelerine uyum sağlayıp sağlamadığı.

Gezinizde Türkiye'nin çok bölünmüş olduğu kanaatine kapıldınız mı?

Bence farklılıklar doğal. Avrupa'da da bu var. Ancak çok temel ilkelerde uzlaşma olması lazım. Bunlar çoğunluğun yönetmesi, azınlık haklarına ve bireysel özgürlüklere saygı olmalı. İstanbul dünyanın en kozmopolit şehri. Ortodoks Kilisesi burada. Dünyadaki bütün Ortodoksların ruhani merkezinin burada olması bir zenginlik. Keşke Lizbon'da olsaydı. Ermenilerin ve Yahudilerin de burada olması bir zenginlik.

12 Nisan 2008 Cumartesi

@ Google'da en çok aranan kişi ismi: ''Adnan Oktar''

Google'ın ülkeler genelinde istatistikleri yayınladığı bilgi sayfasında, Türkiye'de en çok arama yapılan kelimeler yayınlandı. Bu sonuçlara göre, Şubat 2008 ayında, Türkiye'de, google da yapılan aralamarda, kişi ismi olarak en çok Harun Yahya (Adnan Oktar) ismi aranmış. Google'ın istatistik sayfasına gitmek için haber başlığına tıklayınız.

11 Nisan 2008 Cuma

@ Üniversielerde, ‘Türk-Kürt ile laik-şeriatçı kamplaşması var’

Öğrenciler, üniversitelerde silahlı saldırılara varan olayların 12 Eylül öncesinden olduğu gibi sağ-sol çatışmasından farklı olarak, 'Ulusalcı-Kürtçü', 'laik-şeriatçı' kamplaşmasından kaynaklandığını söylüyor.

"Üniversiteler Kurtlar Vadisi'ne döndü, her an bir yerden bir Polat Alemdar çıkacak diye bekliyoruz." Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi öğrencisi ve Genç-Sen Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Kıvanç Eliaçık, üniversitelerde son günlerde tırmanan gerginliği bu sözlerle anlatıyor.

Uludağ Üniversitesi ile Ankara Üniversitesi'nde öğrenci yaralanmaları ile sonuçlanan, ardından Akdeniz Üniversitesi'nde silahlı saldırıya dönüşen olaylar, "üniversitelerde 1980 öncesine mi dönülüyor" tartışmasını beraberinde getirdi.

Referans'ın haberine göre kendini "sağ" şeklinde ifade eden gruplar "PKK'lılar bayrak yakıyor" derken, sol eğilimli öğrenciler ise "Uzun saçlı, küpeli öğrenciler bile artık saldırıya uğruyor" görüşünde. Kendilerine yöneltilen bu iddiaları kabul etmeyen her iki kesim de, buna karşın siyasette artan tansiyona paralel üniversitelerde bir kutuplaşmanın yaşandığı konusunda hem fikir. Gençlik, 1980 öncesi ile paralellik kurulacaksa bunun sağ-sol şeklinde değil, konjonktüre uygun bir gerçeklik üzerinden yapılabileceğini belirtiyor. Öğrencilere göre, bugünkü kutuplaşma '80 öncesinde olduğu gibi sağ-sol değil, Türk-Kürt ile laik-şeriatçı ekseninde oluşmuş durumda. Tedirginliğin bir süredir daha küçük çaplı olaylarla gün yüzüne çıktığını vurgulayan her iki kesimin birleştiği bir nokta var; "Türban, Ergenekon soruşturması, YÖK gerginliği ve laik-antilaik tartışmaları ekseninde yükselen tansiyon provakatörler tarafından üniversite gençliği kanalıyla nemalandırılmak isteniyor".

@ Said Nursi'ye Ağır Hakaretler

İslam'a ve dindar insanlara saldırmakla meşhur olan Hürriyet gazetesi yazarlarından Özdemir İnce, bugünkü yazısında Birinci Dünya Savaşı'na katılmış, Kurtuluş Savaşı'nı desteklemiş ve Güneydoğu'daki Kürt kökenli vatandaşlarımızın İngiltere'nin oyununa gelmemesi için çalışmış olan Bediüzzaman Said Nursi'yi hedef aldı.

İnce, yazdığı yazıda Bediüzzaman’ı ‘Kürtçülük’le de suçlayarak iftirada bulunurken, “Kurduğu Nurculuk olarak bilenen İslami-Kürdi hareket 1950’den itibaren bir kanser gibi Türkiye’yi sarmaya başlamış ve Fethullahçılık olarak bilinen "Yeni Nurculuk" ile dünyaya açılmıştır. Şu anda ülkeyi kanser gibi kemirmektedir!” ifadelerini kullandı.

İnce’nin hakaret ve iftira dolu yazısını okumak için başlığa tıklayın.

@ 'Aleviler Müslümanlıktan kopar' uyarısı

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, "Cemevinin, caminin alternatifi gibi sunulması, Aleviliği müstakil bir din haline getireceği ve ezici çoğunluğu camiyi ibadethane olarak kabul eden Alevileri Müslümanlıktan koparacağı için yanlıştır" dedi. Bardakoğlu, bu yöndeki talebin Müslümanlar arasındaki tefrikayı körükleyeceğini ve kemikleşmesine yol açacağını bildirdi. DSP İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız'ın, "AK Parti hükümetinin Alevi açılımı" konusunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelttiği soru önergesine, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu yazılı cevap verdi. İslam'ın 14 asırlık tarihsel tecrübesinde, cami ve mescitlerin, belli bir mezhebin, meşrebin veya inanç grubunun ibadet yeri olmadığını dile getiren Bardakoğlu, camilerin; camiye gelen, gelmeyen, namaz kılan kılmayan bütün Müslümanların ortak mabedi olarak varlığını sürdürdüğünü söyledi. Bardakoğlu, İslam tarihinin hiçbir döneminde, kendisini İslam içinde görüp de camiye alternatif başka bir ibadethane kuran mezhep ve tarikat olmadığını hatırlatarak, tasavvufi adap ve erkanın yürütüldüğü mekanların, hiçbir zaman caminin alternatifi bir ibadethane olarak algılanmadığını ve bu şekilde isimlendirilmediğini kaydetti. Cemevinin, caminin alternatifi bir ibadethane olmadığını vurgulayan Ali Bardakoğlu, soru önergesine cevabında şu ifadelere yer verdi: ''Cemevinin caminin alternatifi gibi sunulması, Aleviliği müstakil bir din haline getireceği ve kahir ekseriyeti camiyi ibadethane olarak kabul eden Alevileri Müslümanlıktan koparacağı için yanlıştır. Bu talep, Aleviliğin özüne ve tarihsel tecrübesine aykırı olduğu gibi Müslümanlar arasında tefrikanın körüklenmesine ve meydana getirilen ayrılığın giderek kemikleşmesine de yol açar. Alevilik, Anadolu'nun mistik ve sufi geleneği içinde ortaya çıkan, yazılı kaynaklardan daha çok, büyük ölçüde kültürel öğeleri içeren ve şifahi yolla ve çeşitlenerek bugüne gelmiş, İslam içi bir inanış ve yorum biçimidir. Tarihimizde de böyle algılanmış, hiçbir zaman ayrışma, ötekileme nedeni olmamıştır ve olmamaktadır. Cemevleri de özgün, kültürel ve mistik kimliği ve misyonu bulunan ve bize ait olan bir zenginliğimizdir. İnancı, mezhebi, meşrebi ne olursa olsun, hiç kimsenin, bu inanç sebebiyle kınanamaz. Bu, yasal olduğu kadar insani ve ahlaki bir ilkedir de. Bizim kendi kültür mirasımız; milli ve dini değerlerimiz arasında yer alan Alevilik geleneğine ve bu geleneğe mensup Alevi kardeşlerimize yönelik ne kadar ayrımcı, dışlayıcı ve incitici ifadeler veya tanımlamalar varsa, topyekün bunların karşısında yer almamızı gerektirir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu tür ifadelerin hepsinden rahatsızlık duymakta, toplumu bu yönde bilgilendirmekte ve uyarmakta, metinlerde bu tür incitici ve ötekileştirici ifadeler varsa, bu metinlerin acilen kitaplardan çıkarılmasının gerekli olduğunu düşünmektedir.''

@ Hz İsa’nın dili bu köyde yaşıyor

Suriye’nin başkenti Şam'a 56 km. mesafedeki Hıristiyan köyü Malula'da halen yoğun olarak Hıristiyanlar yaşamakta. Hz. İsa'nın konuştuğu dil olarak bilinen ve bu gün tamamen unutulmanın sınırına gelmiş "Aramice" konuşulmakta.

5 civarında kilise yanı sıra iki camisi olan Malula Köyünde Hıristiyan ve Müslümanlar yıllardır aynı çatı altında yaşama devam ediyor. Dağların eteklerinde kurulan Malula Köyüne her yıl binlerce yerli ve yabancı turist, köyü merak edip ziyarete geliyor.

Malula’da yaşayan vatandaşlar iki etnik grubun yıllarca kardeşçe yaşadığını ve hayatlarından memnun olduklarını ifade ederek; “Dünya’nın bir çok yerinde savaşlar oluyor, insanlar birbirlerini öldürüyor. Biz ise Malula’da kardeşçe yaşıyoruz. Başka Amerika olmak üzere çok sayıda bizi sevmeyen ülke bizi bölmek bizim aramıza fesat karıştırmak için uğraştı ama başaramadı. Biz hem Müslümanlar hemde Hıristiyanlar hayatımızdan memnunuz, bir arada yaşamayı biliyoruz.”şeklinde konuştular.

Couvent St. Serge et Vaccmus kilisesi yöneticileri de dillerini dünyada yok olmasına rağmen yaşatmaya devam ettiklerini söylediler. Kilise yöneticilerinden Muhammet Ezet; kilise olarak halkın her türlü hizmetine ihtiyaç vermeye çalıştıklarını belirterek; “bizler burada Müslüman kardeşlerimizle birlikte kardeşçe yaşıyoruz. Dünya da yok olan dilimizi halen burada konuşuyor ve çocuklarımıza öğreterek yaşatıyoruz. Burada yaşanan birliktelikten yola çıkarak tüm dünyada barışın egemen olmasını istiyoruz” dedi.

@ Eskiden ateistti !

Dünyanın en büyük genetik uzmanlarından biri olarak gösterilen ve sekiz yıl önce çalışma arkadaşı Craig Venter’le birlikte insan DNA’sının şifresini çözerek büyük şöhret yakalayan Dr. Francis Collins, “imana geldi.”

Eylül’de piyasaya çıkaracağı “Tanrı’nın Dili” adlı kitabıyla ilgili İngiliz The Times gazetesine konuşan 56 yaşındaki Collins, 30 yıl öncesine kadar ateist olduğunu ancak artık Tanrı’ya inandığını söyleyerek, “Tanrı’nın var olduğuna dair rasyonel bir temel var ve bilimsel gelişmeler insanı Tanrı’ya daha da yaklaştırıyor” dedi. Amerikalı bilim adamı artık mucizelere ve meleklere inandığını belirterek, “Laboratuvarda çalışırken Tanrı’yı hissettim. Kesinlikle bizden daha büyük bir güç var ve ben ona inanıyorum. DNA’nın şifresini çözmek beni Tanrı’ya biraz daha yakınlaştırdı. Hastalıktan kırılan insanlar gördüm. Bilim onlardan umudunu kesmişti. Ama mucizevi olarak hayata döndüklerini gördüm. Bu da Tanrı’nın işidir” diye konuştu. İnsan genini çözmenin de kendisine Tanrı’nın eserini görme fırsatı verdiğini söyleyen Collins, “Önemli bir buluş yaptığınızda o bilimsel coşku anını yaşarsınız, çünkü onu araştırmış ve keşfetmişsinizdir. Keşfettiğim şey öyle bir şeydi ki, bu bilgiye daha önce hiçbir insan sahip olamamıştı. Fakat Tanrı onu her zaman biliyordu” dedi.

İnsan vücudunun genetik kodları olan DNA’nın şifresini çözen iki bilim adamı, bu çalışmalarıyla bilim tarihine geçmişlerdi. DNA’nın dizilimi ve kodlarının çözülmesi dönemin ABD Başkanı Bill Clinton ve İngiltere Başbakanı Tony Blair’in eş zamanlı açıklamalarıyla dünyaya duyurulmuştu.

2 Nisan 2008 Çarşamba

@ Uluslararası Hukukçu Gözlemciler Ne Dediler

Bilim Araştırma Vakfı Davası duruşması öncesinde, Cevahir Otel (Şişli) Turkuaz Salonu saat 11:00'de bir basın toplantısı düzenlenmiştir.
Toplantıya dünya çapında ünlü hukuk otoriteleri katılmıştır. Katılan isimler şöyledir;
- Prof. Stefano Torraca
- Benevento Üniversitesi Ceza Hukuku Ordinaryüs Profesör

- Prof. Gregor Guy Smith
- President of the Association of Defence Council for the International Criminal Tribunal for the former Yugoslavia (ADC-ICTY)
- Association of Defence Councill for the International Criminal Tribunal for the former Yugoslavia (ADC-ICTY)
- California Attorneys for Criminal Justice (CACJ)
- National association of Criminal Defense Lawyers (NACDL) Üyesi
- Hastings Law School, New College of California, Öğretim üyesi
- Golden Gate University Law School Öğretim üyesi

- Asst. Prof. Colleen Rohan
- Hastings University ve San Francisco State University Öğretim Üyesi
- International Criminal Tribunal for Former Yugoslavia Disciplinary Council Chairperson (Seçilmiş Başkanı)

- Prof. M. Nappo
- Benevento Universitesi Ceza Hukuku Profesörü

- Fabio Galiani
- Avukat

TOPLANTIDA NE SÖYLEDİLER;
Katılımcıların toplantı içinde verdikleri ortak mesajlar şöyle oldu;
80 klasörlük savunma dosyasının bulunduğu BAV davasında, sanıklara sadece bir günlük savunma süresi verilmesi ile ilgili;
Savunma için bir günün yeterli olmayacağı, savunma hakkının anayasal ve temel bir hak olduğunu, savunma yapabilmek için yeterli süre verilmesi gerektiğini...
Yasadışı yollarla işkence altında imzalatılan ifadeler ile ilgili;
İşkence ile ifade alan polislerin yargılandıklarını ve mahkum olduklarını öğrendiklerini, işkence altında alınan ifadelerin geçerli olamayacağını...
Mahkeme heyetine duyulan güvenin sarsılması konusu ile ilgili olarak;
Böyle durumlarda mahkeme heyetini reddetmenin normal ve gecerli bir davranış olduğu...
Sanık durumunda 4 kişinin savunmalarının dahi sorulmadan karar aşamasına gelinmesi ile ilgili olarak;
Hukuksal olarak böyle birşeyin mümkün olamayacağını, kişinin anayasal temel haklarının korunması ve yeterli süre tanınarak savunma yapmalarına müsade edilmesi gerektiğini, aksinin mümkün olamayacağını belirttiler.
Yine katılımcılar tarafından “Türkiye’nin insan hakları konusunda geçmiş yıllarda ilerleme kaydettiğini ve bu konunun Avrupa Birliği sürecinde Türkiye için hukukun üstünlüğünün korunmasının son derece önemli olduğunun ve BAV davasının da bu süreçte çok önemli rol oynayacağının” altı çizildi. Katılımcılar davayı, ülkelerine döndükten sonra da yakından takip etmeye devam edeceklerini belirttiler.

@ Adnan Oktar davasında beraat talebi

Savcı Erbay, dosyada da sanıklar aleyhine delil bulunmadığı belirterek, sanıklardan Adnan Oktar'ın "suç işlemek için örgüt kurmak", diğer sanıkların ise "örgütün yöneticisi olmak" ve "örgüt adına faaliyette bulunmak" suçlarını işlediklerinin sabit olmadığını ifade etti. Erbay, bütün sanıkların müsnet suçlardan ayrı ayrı beraatlarına karar verilmesini talep etti. Haberin detayları için başlığa tıklayın.