27 Ağustos 2008 Çarşamba

@ Abd'nin zayıflaması ve yeni siyasi aktörler...

Mustafa Özcan'ın, Yeni Asya gazetesindeki köşe yazısında, Obama'nın secimi kaybedecegi, Cumhuriyetçilerin kazanmaları sebebiyle, saldırgan politikalarını devam ettirecekleri ve bu sebeple de Abd nin daha da zayıflayacağı ve yeni aktörlerin küresel bazda yerlerini almasını kolaylaşacağını... İşte tam bu sırada İslâm dünyası yeni bir çıkış yapma zamanı oldugu ve bunun için de yeni siyasî kuşaklara ve aktörlere ihtiyaç olduğunu belirtiyor... İşte bu makalenin bir bölümü:

Obama’nın Beyaz Saray yarışı kaybettiğine dair bahse giriyorlar. Bunu üç nedene bağlıyorlar.

Birincisi: Obama kaybedecektir zira yeteri kadar Amerikalı değildir ve Amerikan değerlerini temsil etmemektedir. Bu sadece Obama’nın deri rengiyle de alâkalı bir durum değildir. Neticede WASP’ın dışından gelmektedir. Onun ötesinde İslâmiyetle geçmişe şöyle veya böyle bağlantıları olmuştur. Eski papazı ise Bin Ladin’den daha keskin bir Amerikan düşmanıdır.

İkincisi: Obama kaybedecektir zira azımsanmayacak bir oya ve kadın kitlesi desteğine haiz olan Hillary’yi dışlamış ve onun destek kitlesinden şu veya bu miktarda mahrum olmuştur.

Üçüncüsü: Takım arkadaşı olarak senatör Biden’ı seçmiş olmasıdır. Biden bir takım meziyetleriyle birlikte bir takım kusurları da olan bir şahsiyettir. Meselâ onun hoş özelliklerinden birisi zeki ve nüktedan birisi olmasıdır. Bununla birlikte, bu huylarını veya özelliklerini gölgeleyen başka özelliklere de sahiptir. Meselâ ağır sözlü veya açık sözlü olması bunlardandır. Bu diplomatik bir dile haiz olmadığı anlamına geliyor. Bir başka özelliği de intihalci olması (Mr Biden’s plagiarism of Neil Kinnock did not much matter in 1987 and does not matter at all now.). Bir diğer kusuru da gafkolikliği. Kimi Demokratlara ve bazı yazarlara göre Obama’nın takım arkadaşı Biden’ın varlığıyla yokluğu birdir. Obama’nın kampanyasına bir katkısı olması şöyle dursun zarar verme ihtimali bile vardır. Katolik aidiyetinin Katolik oylarının akışına katkıda bulunacağı tezi de pek isabetli bulunmamaktadır. ABD açısından ismi yıpranmış bir politikacıdır (The Times, William Rees-Logg, August 25, 2008: Biden is no threat to Obama - but no asset. In rejecting Hillary Clinton for a politician with a murky record, the presidential candidate may have lost the White House.)

Velhasıl Biden içeride ve dışarıda tükenmiş bir politikacıdır. Türkiye gibi bir müttefike bile tehdit diliyle konuşması onun Neocon üslûbunu ortaya koymaktadır. Ecevit’e, ’Kıbrıs’tan askerinizi çekmezseniz size zırnık yardım yok’ babından sözler sarf etmiştir.

Kanaatimce üçüncü dönem de Cumhuriyetçiler iktidarda kalırsa bu sancılı olmakla birlikte dünya açısından daha hayırlı olacaktır. Cumhuriyetçi politikaların kesintisiz bir şekilde sonuna kadar dibe vurması dünyanın hayrınadır. Bu durumda, Neocon politikaların ilânihaye ‘keskin sirke küpüne zarar’ misali iflâs ettiğini görebileceğiz. ABD toparlanma zamanı bulamayacaktır. Obama gelse içeride kutuplaşma olacak ve ABD sosyal ve siyasî gerilim odağı haline gelebilecektir. Fakat dışarıda toparlanma süreci yaşayabilecektir. Cumhuriyetçiler gelirse de Bush’un gerilettiği Amerika daha aşağı kümelere düşebilecektir. En azından heybeti ve gücü daha da sarsılacak ve yeni aktörlerin küresel bazda yerlerini almasını kolaylaştıracak ve buna imkân verecektir. ABD saldırganlığıyla başkalarının önünü açıyor. İşte tam bu sırada İslâm dünyası yeni bir çıkış yapmalıdır. Bunun için de yeni siyasî kuşaklara ve aktörlere ihtiyaç var.

@ Gorbaçov: Tarihi siyasi bir karar

Rusya'nın Güney Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlığını tanımasına yurt içinde, başta Komünist Parti olmak üzere, Sovyetler Birliği'nin son Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov, Ortodoks Kilisesi ve Kuzey Kafkasya Müslümanları Koordinasyon Merkezinden destek geldi.

Komünist Parti lideri Gennadiy Züganov, yaptığı açıklamada, Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev'in kararını destekleyerek, ''Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlığının tanınması kararı çok doğru ve kesin şekilde alınmış bir karardır'' dedi.

Abhazya ve Güney Osetya halklarının referandumlarda aldıkları kararlar göz önünde bulundurulunca Rusya'nın bunu tanımasının en doğru hareket olduğunu savunan Züganov, ''Rusya, böyle bir karar alarak uluslararası alandaki konumuna geri geliyor. Bu, jeopolitik çıkarlarımızı kararlı bir şekilde koruma şansını veren ilk adımımızdır'' ifadelerini kullandı.

Gorbaçov da yaptığı açıklamada, Rusya'nın ''bu siyasi tarihi kararının mevcut durumda alınabilecek en doğru karar'' olduğunu belirterek, şunları söyledi:

''Bu senaryo, Gürcistan yönetiminin Güney Osetya halkına karşı kullandığı faaliyetlerin sonucu ortaya çıktı. Her iki ülke de (Güney Osetya ve Abhazya) Rusya'ya başvuru yaparak bağımsızlıklarının tanınmasını istediler. Meydana gelen tüm olayların sorumlusu Gürcistan yönetimi, özellikle de Devlet Başkanı (Mihail) Saakaşvili'dir.''

Moskova Patrikliği Basın Merkezi Başkanı Vladimir Vigilyanskiy, yaptığı açıklamada, kararı destekleyerek, ''Bu karar, dışarıdan dayatılan bir politika değil, orada yaşayan insanların kendi isteklerinden doğan bir karardır. Rusya Devlet Başkanının bu isteği (Güney Osetya ve Abhazya'nın) gerçekleştirmesi tabii ki onları sevindirecek. Bu karar, Osetya ve Abhaz halkının istekleriyle yüzde 100 örtüşüyor'' dedi.

Kuzey Kafkasya Müslümanları Koordinasyon Merkezi Karaçay-Çerkez Müftüsü İsmail Berdiyev de Medvedev'in kararını destekleyerek, şunları söyledi:

''Ben Güney Osetya'da bulundum. Orada olup bitenleri kendi gözlerimle gördüm. Bu gerçekten korkunç bir şeydi. Orada yaşayan insanların güvenliği açısından bu en doğru karardır. Tüm İslam dünyasının bu kararı destekleyeceğine inanıyorum. Savaş istemeyen herkes bu kararı destekleyecek.''

Liberal Demokrat Parti lideri, aşırı milliyetçi Vladimir Jirinovski, Rusya'nın bağımsızlıklarını tanıdığı Güney Osetya ve Abhazya'da askeri üs kurulmasına ilişkin bir anlaşma imzalaması ve bölgeye ordu birliklerini göndermesi gerektiğini söyledi.

Jirinovski, Güney Osetya ve Ahbazya'nın bağımsızlığının beş yıl önce tanınması gerektiğini belirterek, ''Böyle olsaydı, Rus askerlerin ve binlerce sivilin ölmesini önlemiş olacaktık'' dedi.

23 Ağustos 2008 Cumartesi

@ Abd ve Rusya için Müslüman dünyasının önemi...

ABD Başkanı George W. Bush'un İslam Konferansı Teşkilatı (İKT)'na özel temsilcisi olarak atadığı Pakistan asıllı Müslüman girişimci Sada Cumber, İKT Genel Sekreteri Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu tarafından kabul edildi. Kabul töreni, İslam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA)'nin Beşiktaş'taki Seyir Köşkü'nde yapıldı.

Yaklaşık bir saat süren görüşmenin ardından Ekmeleddin İhsanoğlu ve Sada Cumber görüşmesinde İKT Genel Sekreteri, ABD'li temsilciye editörlüğünü kendisinin yaptığı "Osmanlı Medeniyeti Devleti Tarihi" adlı kitabı hediye etti. Cumber de İhsanoğlu'na bir tablo hediye etti. İki isim ardından ortak basın toplantısı düzenledi.

Ekmeleddin İhsanoğlu, 2 Ağustos'ta da Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev tarafından İKT nezdinde daimi temsilci olarak atanan Kamil İshakov'u aynı yerde kabul etmişti. İhsanoğlu, görüşmeden sonra yaptığı açıklamalarda Rusya ve ABD'nin teşkilata temsilci atamasını, İKT'nin çok kutuplu dünya düzeninde yavaş yavaş yerini alması olarak değerlendirmişti.

ABD Başkanı George W. Bush, Sada Cumber'in en önemli misyonunu "Amerika'nın İslam dünyasının dostu olduğunu anlatmak ve karşılıklı yanlış anlamaları ortadan kaldırmak" olarak anlatmıştı. Cumber bu amaçla geçtiğimiz birkaç ay içerisinde birçok Müslüman ülkeyi de ziyaret etti.

22 Ağustos 2008 Cuma

@ "Yaramazlık yaptığı için vurulan" Turgut Özal!

Yeni Şafak Gazetesinden, Tamer Korkmaz'ın bugünkü köşe yazısını aşağıda okuyabilirsiniz:
Ergenekon dava dosyasının 295. klasöründe yer alan, İşçi Parti'li sanık Adnan Akfırat'a ait belgelerin arasında bulunan konuşma kayıtlarında çok çarpıcı bir bölüm var…

"Ahmet adlı bir kişi" Doğu Perinçek'e 1988'deki 'Özal Suikastı' hakkında konuşurken şöyle diyor:

"-Özal yaramazlık yaptı. Hiram'a görev vermesi, o grubu rahatsız etti."

Sözkonusu belgelerde, Hiram Abas ve Bahriye Üçok cinayetlerine ilişkin konuşmalar da geçiyor ve o bölümde "Üçok'a bombalı paketi götürenlerin Turan Dursun'u da vurduklarından" söz ediliyor.

* * *
Hiram Abas, 12 Ocak 1986'da MİT'in "ikinci adamı" olmuş; "Başbakan Özal"ın "Hiram Abas'a görev vermesi" "Gizli Devlet"i rahatsız etmişti.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ, Özal'ı zerre kadar sevmiyor; hatta Başbakan'ı "yok" sayıyordu.

"Statüko"ya karşı neredeyse tek başına mücadele veren "Yaramaz!" Özal, MİT'i sivilleştirmek istiyordu. "Hiram Abas'ın MİT'e dönüşü"nü sağlaması bu yönde bir adımdı…

Bütün şimşekleri üzerine çekti, Turgut Bey…

Doğu Perinçek'in 2000'e Doğru dergisi, 1987'nin 2 Ağustos günü "MİT Müsteşar Adayı Mister Komplo: Hiram Abas" başlıklı kapakla çıktı: Dergi, Abas'ın Özal tarafından MİT Müsteşarı yapılmak istendiğini öne sürüyordu.

O günlerde (Temmuz 1987) "Yaramaz" Turgut Özal, "Üruğ'dan haz etmeyen" Cumhurbaşkanı Kenan Evren'le ittifak kurarak "Necdetler Operasyonu"na imza atıyordu:

Görevi sona eren Necdet Üruğ yerine Necdet Öztorun'u getirmek isterken, Öztorun emekliye sevk edilmişti.

Üruğ, Özal ve Evren'e ateş püskürüyordu…

Hiram Abas'ın Özal'a yakınlığı ve MİT'te öne çıkması, Müsteşar (Korgeneral) Hayri Ündül'ü çok rahatsız etmişti.

* * *
Meşhur 'MİT Raporu' medyada yayınlandıktan sonra 'Emekli Orgeneral' Necdet Üruğ, "Başbakanlık"a sert bir mektup (14 Mart 1988) yazdı; Özal da kendisine cevap yolladı.

Özal'ın Çankaya'ya çıkma niyetleri iç ve dış basında dile getiriliyordu. Bu arada, Hiram Abas'ın teşkilattaki konumu zayıflamıştı…

1988'in 17 Haziran günü, Özal ANAP 2. Olağan Kongresi'nde kürsüde konuşma yaparken suikasta uğradı: Üç kurşundan biri parmağına isabet etmiş; saldırgan Kartal Demirağ hemen yakalanmıştı.

Özal'ın "MİT'i sivilleştirme planı" başarısızlığa uğramış, Hiram Abas da tasfiye edilmişti. Abas, Özal Suikastı'nın perde arkasını araştırıyordu!

MİT Müsteşarı Hayri Ündül ise 29 Ağustos 1988'de görevinden ayrılıyor; yerine Korgeneral Teoman Koman getiriliyordu. Koman, 27 Mayıs İhtilali'ni müteakip İmralı'da "infaz subayı" olarak görev yapmıştı.

MİT'in başına geçer geçmez "Asıl tehlikenin komünizm değil, aşırı dinciler olduğunu" açıkladı, Koman!

Başbakan Özal'la da sürekli ters düştü…

Özal, Cumhurbaşkanı olduktan bir buçuk ay kadar sonra,

(19 Aralık 1989'da) MİT Müsteşarlığı, Başbakanlığa gönderdiği gizli yazı ile "Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Turan Dursun ve Bahriye Üçok gibi isimlere 'yurtdışından getirilecek tarikat mensupları tarafından' suikast düzenleneceği bilgisini geçmişti" (Ergenekon dava dosyasında yer alan 'gizli yazı' hakkındaki haber Cumhuriyet'te çıktı. 9/ 8/ 08)

O "gizli yazı"da sözü edilen sarsıcı suikastlar 1990 yılı içinde gerçekleştirilmiş; hedef şaşırtılarak, "cinayetlerin dinci katillerin işi" olduğu yönünde "psikolojik harekat" yapılmak suretiyle kamuoyu yanıltılmaya çalışılmıştı.

"MİT eski Müsteşar Yardımcısı" Hiram Abas da 1990'da (26 Eylül) uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti…

Özal'a ateş eden Kartal Demirağ bir süre cezaevinde yattıktan sonra serbest kalmıştı. Demirağ, 32. Gün programına "Askeri kamplarda eğitildiğini, MİT'ten bazı kişilerle görüştüğünü" söylemişti. (14 Haziran 1992)

1993'ün 24 Ocak'ında ise Uğur Mumcu öldürülüyor; Statüko'nun sözcüleri saldırıyı anında "dinci katiller"in üzerine yıkıyordu. Bir ay geçmeden, 17 Şubat'ta Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis son derece kuşkulu bir uçak "kaza"sında hayatını kaybediyor; 17 Nisan'da ise Turgut Özal hayata veda ediyordu: Resmi açıklama"kalp krizi" idi; otopsi yapılmıyordu.

Dört yıl sonra, dönemin Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman 28 Şubat'ın önde gelen isimlerinden biri olarak Susurluk Komisyonu'na gitmeyi reddediyor; "JİTEM diye bir şeyin olmadığını" iddia ediyordu:

"Gizli Devlet"in "operasyonel gücü" olan Ergenekon örgütünün bir parçasıydı, JİTEM!

20 Ağustos 2008 Çarşamba

@ Avrupalının Türk korkusu

İngiliz Financial Times gazetesi, Andrew Wheatcroft tarafından kaleme alınan ve Avrupadaki Türk korkusunu değerlendiren Kapıdaki Düşman adlı bir kitabı tanıttı.

Haberde, kitapta, Avrupa’nın çeşitli ülkelerini yüzyıllar boyunca yönetmiş Habsburg Hanedanı ile Osmanlılar’ın uzun bir süre neden savaştıkları ve sonunda neden savaşmayı bıraktıkları sorusuna yanıt arandığı kaydedildi. Yazarın Türk korkusunun izlerini 1071 Malazgirt Savaşı’na kadar sürdüğü belirtilerek, Türk savaşçıların amansız gaddarlığıyla ilgili imaj oluştuğu ve bu imajın İstanbul’un 1453’de alınması ile perçinlendiği belirtildi.

‘VİYANA KUŞATMASI’ KORKUSU

Kitabın asıl odak noktasının bu eski savaşlar değil, Osmanlı’nın 1683’te Viyana’yı almak için yaptığı kuşatma olduğu belirtildi. Kitabın en ilginç bölümlerinden birinin savaşın nasıl başladığı ve uzun süren Osmanlı-Habsburg karşılaşmaları sırasında nasıl bir değişime uğradığı bölüm olduğu belirtildi. Gazete, yazarın iki konuyu karıştırdığını belirterek, bunların Hristiyan Avrupa’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndan ve günümüzün modern Türkiye’sinden korku duymaları ve Batı’nın militan İslam’dan duyduğu korku olduğunu bildirdi. Haberde, bazı insanların, Türkler’in AB’ye girmeleri durumunda, Viyana’da yaşadıkları yenilginin tersine çevrilmesi anlamına geleceği konusunda ısrarcı oldukları belirtildi.

@ Masonların TSK'ya sızma planı!

Ergenekon savcıları, Doç. Dr. Ümit Sayın'ın 1997'de Amerika'da iken yazdığı bir mektubu masonların Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sızmasına delil olarak gösterdi.

Masonluğun "Üstad"lık makamında bulunduğu ve masonik faaliyetlerini yürütebilmek için Demokrasiyi, laikliği ve Atatürkçülüğü maske olarak kullandığı ortaya çıkan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümit Sayın'ın bir mektubu daha çarpıcı bir gerçeği gözler önüne seriyor.

Ergenekon savcıları Sayın'ın 1995 ile 2001 yılları arasında Amerika'da Wisconsin Üniversitesi Nöroloji Bölümünde bilimsel araştırma yaptığı sırada yazdığı mektupları delil olarak Ergenekon iddianamesine koydu. Ümit Sayın, GATA'da çalışan, mason olduğunu iddia ettiği Prof. Dr. İ. Tayfun Uzbay'a gönderdiği mektupta başarılarından dolayı tebrik etti. Sayın, Ergenekon sanığı Adnan Akfırat'la Messenger yazışmasında GATA'da çok masonun olduğunu ileri sürmüştü.

BİZANS ENTRİKALARI

Soruşturmayı yürüten savcılar, 339. delil klasörünün 443'üncü sayfasındaki mektubu Masonların TSK'ya sızmasına delil olarak kabul değerlendirdi. Belgenin başına not düşen savcılık, şu ifadelere yer verdi: "Aşağıdaki masonik içerikli mektup, Ümit Sayın tarafından GATA'dana Tayfun Uzbay'a yazılmıştır ve masonların ordumuza nasıl sızdıkların göstermektedir." Mektubunda Türk akademisini tembelliğin ve verimsizliğin hakim olduğu ve Bizans entrikalarına benzeten Sayın, ileri sürdüğü gibi bir ortamda Uzbay'ın GATA'da başarılı çalışmalara imza atmasını takdire şayan buldu.

KOYUNCUOĞLU'NA KIYAK

Uzbay'a İstanbul'un bilim konusundaki ciddiyetinden şüphelendiğine dikkat çeken Sayın, 1195'te İstanbul Tıp Fakültesi Deneysel Tıp Araştırma Merkezi'nin (DETAM) müdürlüğüne Prof. Dr. Hikmet Koyuncuoğlu'nu kendilerinin getirdiğini belirtiyor. Sayın mektubunun sonunda Amerika'da Kemalist, laik ve demokratlar olarak örgütlendikleri bilisini veriyor.

MESSENGER’DAN MASON YAZIŞMASI

Ümit Sayın ile Adnan Akfırat'ın GATA'daki Masonlar üzerine 18.02.2001’de Messenger’dan yaptıkları yazışma şöyle:

(Ümit Sayın) xyz says: Çetin Yetkin ve Işıklı mason, locaları Türkiye'de çok gerekli

Adnan sys: Rumeliler grubu konusunda bilgin var mı?

Xyz sys: İsimler var ama bunları konuşmamak lazım (...)

Xyz says: Ertaç Tinar'ı mahfilde Yalım Erez'le kol kola dernekte gördüm

Xyz says: Yani tüm iş dünyasının kilit noktaları

Adnan says: Ali Şen, Çevik Bir, İzzettin Doğan ekibi için Rumeliler deniyor?

Xyz says: Çevik Bir mason

Adnan says: Hangi locada

Xyz says: Bazılarını ABD'deki locaya kaydediyorlar

Xyz says: Ömer Şarlak, mason, eski GATA komutanı

Xyz says: Tüm basın elimizde ama Kıvrıkoğlu GATA'daki bazı kardeşlerimize zarar verdi

Adnan says: GATA'da tanıdığın var mı senin

Xyz says: Elbette GATA'daki masonların çoğunu biliyorum. Ananı ve babanı gözden çıkaracak kadar davamıza sahip olduğunda iç grubumuza girebiliyorsun, çekirdek grup çok gizlidir. Doğu Bey de çekirdekte, o iyi bilir

Adnan says: Bana bile bugüne kadar hiç belli etmedi.

@ İşte özgürlük!

ABD'nin en büyük havayolu şirketi Delta, Müslüman bir hostesin yaşadığı kıyafet sorununa örnek bir çözüm geliştirdi.
Başörtülü olarak çalışmak isteyen Miriam Köse'nin talebini kabul eden firma, kıyafet için Delta Havayolları'nın üniforma dizayncısı Gregg Puhek'i görevlendirdi. Delta'ya özel bir başörtüsü modeli için Miriam'ın görüşlerine başvuran tasarımcı, Köse'nin üniformaya uyumlu siyah, mavi, kırmızı ya da beyaz renkte başörtüsü takabileceğini bildirdi.

Miriam Köse'nin kıyafet sorunu birkaç ay önce başladı. Bir Türk'le evlenerek Müslüman olan Köse, 11 yıldan beri hosteslik yaptığı şirketin ana merkezi Atlanta'da dört saat beklemesi gerekince problem çıktı. Hostes dinlenme odasına geçen Köse, kendisini gören iki birim şefinin uyarısına maruz kaldı. Başörtüsünün yönetmeliğe uymadığını belirten şefler, bu konuda yönetimin karar vermesi gerektiğini belirtti. Sonuç ilan edilinceye kadar da Köse'nin saçlarını açmasını, aksi halde uçuşa çıkamayacağını ifade ettiler. Başörtüsünü çıkarmayı reddeden Köse, Atlanta'dan sivil olarak uçağa bindi ve evinin bulunduğu New Jersey'e döndü. Konuyu incelemeye alan Delta yönetimi, Miriam Köse'den başörtüsünün dinî bir gereklilik olduğunu belirten yazı getirmesini istedi. New Jersey'deki camiden aldığı yazıyı şirkete gönderen Köse, bir hafta sonra istisnai talebinin kabul edildiğini bildiren sevindirici bir e-mail aldı. Delta'nın duyarlılığı bununla da kalmadı. Şirketin personele karşı dinî veya ırkî ayrımcılık yapılıp yapılmadığını takip etmekle görevli Fırsat Eşitliği Bürosu yöneticisi, özel numarasını vererek Köse'nin en küçük sıkıntıda kendisini aramasını istedi. Delta'nın bu uygulamasından, kipa takan Yahudi erkekleri ile sarıkla dolaşan Sih erkekleri de yararlanacak.

19 Ağustos 2008 Salı

@ Mezhep fitnesini önleme anlaşması

Lübnan'ın en büyük iki grubu olan Hizbullah ve Selefiler önemli adım attılar. İki grup ülkede uzun yıllardır çıkarılmaya çalılışılan mezhep fitnesinin önüne geçmek için anlaşma imzaladılar. Belgeyi, Hizbullah adına Hizbullah Siyasi Konsey başkanı İbrahim Emin Seyit Selefiler adına da Şeyh Hasan Şahhal imzaladı.

İki grup arasında imzalanan anlaşma metni 8 maddeden oluşuyor. Belge Müslümanların Müslüman kanı dökmesini yasaklıyor. Mezhep kışkırtıcılığı ve mezhep fitnesinin önlenmesi için birlikte çalışmayı, Amerikan projesine karşı birlikte hareket etmeyi öngörüyor.

Belge ayrıca Sünniler ve Şiiler arasındaki tekfiri yasaklıyor, Müslümanlar arasındaki ihtilafların çözümü için alimlerden bir konsey oluşturulmasını öngörüyor.

Belgenin Lübnan da son haftalarda yaşanan bir takım gelişmeler nedeniyle hazırlandığı, Sünniler ve Şiiler arasındaki ihtilafın ulema arasındaki tartışma konusu olmakla sınırlı kalmasının sağlanmasını amaçladığı belirtiliyor. Belge iki tarafın tanınmış ulemasının katılacağı bir komisyon kurulmasını istiyor.

Süreklli iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Lübnan'da böyle bir anlaşma olumlu bir adım olarak karşılandı.

18 Ağustos 2008 Pazartesi

@ Başkan adaylarıyla dini sohbet...

ABD'de Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti'nin Başkan Adaylığını Garantileyen Barack Obama ve John Mccain, Güney California'da Bir Evanjelik Rahibin Konuğu Olarak, Hristiyanlığın Kendileri İçin Ne Anlama Geldiğinden, Eşcinsel Evlilik, Kürtaj ve Dış Politika Konularına Kadar Bir Çok Soruyu Yanıtladı.

ABD'de Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti'nin başkan adaylığını garantileyen Barack Obama ve John McCain, Güney California'da bir evanjelik rahibin konuğu olarak, Hristiyanlığın kendileri için ne anlama geldiğinden, eşcinsel evlilik, kürtaj ve dış politika konularına kadar bir çok soruyu yanıtladı.
''Bir Amaca Yönelmiş Hayat'' adlı çok satan kitabın yazarı ve Saddleback Kilisesi'nin rahibi Rick Warren, geniş bir evanjelik dinleyici kitlesinin önünde önce Obama'yı karşısına alarak sorular yöneltti.


ABD'de evangelik kilisesinin desteği, başkan adaylarının seçimi kazanmasında önemli rol oynayabiliyor.

Evanjelik rahip, ilk soru olarak her iki lidere de, Hristiyanlığın kendileri için ne anlama geldiğini sordu. Obama, ''İsa peygamber benim günahlarımı ödemek için öldü ve ben kurtarılmış oldum. İsa, her an benimle beraber yürüyor'' dedi.

McCain de aynı soruya, ''Bu benim için, kurtarılmış ve bağışlanmış olduğum anlamına geliyor. Bizim inancımız, sadece Amerika'yı değil bütün dünyayı kapsıyor'' dedi.

Hayatta etik olarak en büyük kişisel başarısızlıklarının ne olduğu sorusuna karşılık, adaylardan 46 yaşındaki Obama, gençken uyuşturucu ve alkol kullanmasını örnek gösterdi. Obama, ''Kendimle o kadar meşguldüm ki, başka insanları düşünmüyordum'' dedi. McCain ise, ilk evliliğindeki başarısızlığını gösterdi ve kendisinin kusurlu davrandığını kaydetti.

ABD'nin en hassas konuları arasında yer alan kürtaj ve eşcinsel evlilik konularındaki sorular adayları zorladı.

Obama, kürtaj konusunda kadının seçme hakkı olması gerektiğine inandığını belirtti ancak ABD'de kürtaj oranını düşürmeyi amaçladığını kaydetti.

Eşcinsel evlilik konusunda ise Obama, ''Evlilik, bir kadın ve bir erkek arasındaki birliktir. Bir Hristiyan olarak benim için kutsal bir birliktir. Tanrı da bunun bir parçasıdır'' diye konuştu. Aynı cinsten medeni birlikleri desteklediğini söyleyen Obama, ''O görüşü paylaşmasam bile, başkalarına da sivil haklar verilmesini kabul edebilirim'' dedi.

McCain de kürtaj konusunda kendisinin ''hayattan yana'' bir lider olduğunu ve kürtaj karşıtı politikaları destekleyeceğini söyledi.

Eşcinsel evlilik konusunda ise McCain, geleneksel evlilik tanımını desteklediğini belirtti. McCain, evliliğin tanımı konusunda anayasada bir değişiklik yapılmasından yana olmadığını, bu konuda her eyalete kendi yasalarını uygulama hakkı verilmesini desteklediğini söyledi.

ABD'de, 27-29 Temmuz tarihleri arasında CNN ve Opinion Research adlı kuruluşların yaptırdığı bir kamuoyu yoklamasına göre, beyazlar arasında, evanjelik seçmenlerin yüzde 67'si McCain'i destekliyor. Obama'ya bu destek ise yüzde 24.

@ Üstad Paşa!

Şener Eruygur'un yardımcısı ve Ergenekon'un tutuksuz yargılanan sanığı Tuğamiral İlker Güven'in "üstad" seviyesinde Masonluk belgesi ortaya çıktı.

Tutuklu emekli Orgeneral Şener Eruygur’un yardımcısı İlker Güven, geçtiğimiz ay Ergenekon terör örgütü soruşturması kapsamında gözaltına alınmış, sorgusunun ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.

1996’DA ÜSTAD OLMUŞ
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çeşitli kademelerinde önemli görevler üstlenen ve 2004 yılında Tuğamiral rütbesiyle ordudan emekli olan İlker Güven, tam 12 yıl önce, yani 1996’da “Mason Üstadı” olmuş. Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Türkiye Büyük Locası’na üyeliği önceki yıllara dayanan Güven, “Çıraklık” ve “Kalfalık” dönemlerinin ardından 16 Ekim 1996 tarihli bu diploma ile masonlukta en üst seviye olan “Üstad”lığa yükselmiş.

Diplomada şu ifadeler yer alıyor:

“HÜR VE KABUL EDİLMİŞ MASONLAR BÜYÜK LOCASI TÜRKİYE
Bu levhamıza bilgi edinen herkese selam ve sevgiler.
Türkiye Büyük Locasına mensup İstanbul vadisinde 124 numaralı Güney muhterem locasının üstadı muhterem ve vazifelilerin Büyük Locamıza vermiş oldukları belgelere dayanarak işbu diplomanın hamili olan: İlker Güven üstadın çıraklığa kabul edildikten sonra kalfalık ve en son ve âli derece olan Üstadlık derecelerini ihraz ve iktisap etmiş olduğunu beyan ederiz. Keyfiyeti tasdikan, işbu üstadlık diploması Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Türkiye Büyük Locası mührü ile mühürlenmiş ve doğruluk ve aidiyetini tevsik için ismi geçen kardeşe de imza ettirilmiştir. İşbu diploma İstanbul’da Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Türkiye Büyük Locası merkezinde, 1996 senesi (5996 1. senesi) Ekim ayının 16. günü tanzim ve imza olunmuştur.
Büyük Sekreter Önder Öztürel.”

BÜYÜK SEKRETER, DİNÇ BİLGİN’İN AVUKATI
İlker Güven Paşa’nın “Mason Üstadı” diplomasının altında bağlı bulunduğu Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın Büyük Sekreteri Önder Öztürel’in de imzası bulunuyor. Bu tarihten sonra Locaya Büyük Üstad olmak için aday da olan Önder Öztürel, ünlü bir ceza avukatı olarak da tanınıyor. Mason Öztürel, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilen Etibank’ın hortumlanması davasından yargılanan Dinç Bilgin’in ve el konulan Bankkapital'i zarara uğratmaktan yargılanan iş adamı Mahmut Ceylan’ın avukatlığını yapıyor.

ÇÖMEZ İLİŞKİSİ
İstanbul Barosu avukatlarından olan Mason Önder Öztürel, Türk Ceza Hukuku Derneği’nin de Yönetim Kurulu üyesi. Bu dernek Ergenekon soruşturmasına karşı duruşu ile biliniyor. Derneğin Kurucu Genel Sekreter Yardımcısı olan ünlü avukat Yağız Ali Dağlı, Ergenekon davası kapsamında hakkında tutuklama emri çıkartılan eski AK Parti milletvekili Turhan Çömez’le yeni bir parti hazırlığı içinde olmasıyla gündeme gelmişti. Yeni partinin tüzük hazırlığının Çömez ve Dağlı önderliğinde Türk Ceza Hukuku Derneği’nde yürütüldüğü basında yer almıştı

@ Harry Potter ayakkabısını bağlayamayacak durumda!

Milyonlarca çocuğu "büyüler dünyası"na çeken Harry Potter'ın yıldızı, uçmak dahil herşeyi yaptığı filmden çok farklı bir noktada. Ayakkabılarını bile bağlayamıyor.

İzlenme rekorları kıran Harry Potter filminin başrol oyuncusu Daniel Radcliffe, dyspraxia (hareket planlama bozukluğu) hastası olduğunu açıkladı. Hollywood'un en çok kazanan genç oyuncular listesinde ilk sıralarda yer alan Radcliffe yaptığı açıklamada, zaman zaman ayakkabısını bile bağlayamadığını söyledi. Beyninin "amaçlı hareketleri kontrol etmesinde bozukluk" olduğunu söyleyen Radcliffe, hastalığa yakalanmasının bir nedeni olmadığını, herkesin bu hastalığa yakalanma ihtimali olduğunu dile getirdi. Genç oyuncu hastalığın, insanın öğrenme yetisini de etkilediğini, yazı yazamadığını ve bu yüzden okul notlarının son dönemde çok kötü olduğunu belirtti.

Genç oyuncunun, hastalığının ilerlemesi durumunda yürümekte bile zorlanması söz konusu. Hareketlerini planlamada çok zorlandığını söyleyen Radcliffe "Hastalığımı ilk öğrendiğimde 'neden ben' diye sormadan edemedim" dedi. Oyuncunun sözcüsü ise "Çok zor bir dönem geçiriyor. Ancak şu anda hastalığın ilk aşamasında" diye konuştu.

Yorum: Allah insanı en mükemmel şekilde yaratmış, onu pek çok üstün özellikler ile donatmıştır. Yaratılmış olan tüm varlıklar içerisinde düşünme, karar verme, akletme, düşündüğü şeyi uygulayabilme, plan kurma, sonuç çıkarma gibi zihinsel fonksiyonlarıyla insanın üstünlüğü tartışmasız bir gerçektir.

Peki hiç düşündünüz mü, tüm bu üstünlüklerin aksine insan neden son derece korunmaya muhtaç bir bedene sahiptir? Neden ancak mikroskopla görülebilecek kadar küçük bakteriler, virüsler bu bedene zarar verebilmektedir? Neden insan yaşamı boyunca sürekli bedenini temizlemek, ona bakım yapmak zorundadır? Ve neden insan bedeni zaman ilerledikçe yıpranmakta, yaşlanmaktadır?

İnsanlar bunları çok "doğal" şeyler sanırlar, oysa bu sayılanların her biri belirli bir amaca göre özellikle yaratılmıştır. İnsanın acizliğine ait her detay Allah tarafından özel olarak var edilmiştir. Nisa Suresi'nin 28. ayetinde bu gerçeğe şöyle dikkat çekilir: "...İnsan zayıf olarak yaratılmıştır". İnsan zayıf olarak yaratılmıştır ki, bir kul olarak Yaratıcı'sına karşı olan acizliğini anlayabilsin ve dünyanın geçici bir mekan olduğunu fark edebilsin.

17 Ağustos 2008 Pazar

@ PKK'nın din istismarı!

Ergenekon ve türevi çetelerle çirkef ilişkileri bir bir ortaya çıkan, yine yıllarca duygularını, inançlarını istismar ettiği Doğu illerinde eskisi gibi destek göremeyen terör örgütü PKK'nın gerçekten son çırpınışları bunlar.

Ergenekon iddianamesinde çetecilerle ilişkileri doğrultusunda, silah tedarikinden infaz havalesine kadar, tüyler ürperten pek çok kirli ilişkisinin ortaya çıkması yeni bir gelişme. Fakat bu kanlı örgütün yalan ve aldatma üzerine kurulu dünyası ta kuruluş yıllarından beri ortada aslında. Büyük oranda ateist olmalarına, Zerdüşt'e inanmalarına rağmen muhafazakâr bölge halkına kendilerini dindar Müslüman'mış gibi göstermeye çalıştıkları biliniyor yıllardır.

Zaten 2006 yılında 300 terörist üzerinde yapılan anket, PKK'lıların İslam diniyle alakadar olmadıklarını ortaya koymuştu. Özgür Gündem Gazetesi'nde yayımlanan ankette 'En sevdiğiniz dini önder?' sorusuna teröristlerin yüzde 34'ü Zerdüşt cevabını vermişti. Yine aynı oran Hz. İsa için çıkmıştı. İşte, şimdi bu kandırmacaya somut bir örnek okuyacaksınız.

Hem de bir zamanlar bölücü örgütün elebaşısı Abdullah Öcalan'ın sağ kolu olan Şemdin Sakık'tan. Yattığı Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nden gönderdiği 'görüldü' mühürlü mektup, bölge halkını kandırmak için dine sarılan PKK'nın kirli oyununu anlatıyor. Bir de Demokratik Toplum Partisi'nin 22 Temmuz seçimlerinde AK Parti'ye kaptırdığı muhafazakar tabanını geri kazanmak için geliştirdiği din açılımını yorumlayarak imamlı mitinglere, türbanlı kızların boy gösterdiği grup toplantılarına ışık tutuyor.

DTP'li kadınlar türban takacak, DTP'li erkekler camiden çıkmayacak

Bordo bereliler tarafından Kuzey Irak'ta yakalanana kadar Parmaksız Zeki kod adıyla PKK'nın üst düzey yöneticiliğini yapan Şemdin Sakık, şimdilerde Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi'nde cezasını çekiyor. Terörisbaşı Abdullah Öcalan'ın sağ kolu olarak bilinen Şemdin Sakık, kuruluşundan günümüze kadar terör örgütü PKK'nın iç yapısını en iyi bilenlerden. Bu nedenle terör örgütündeki geçmişine dair anlattıkları, itirafları büyük önem taşıyor. Cezaevinden ara ara gönderdiği mektuplar da öyle. Bunlardan biri de Mektup Okuma Komisyonu tarafından 'görüldü' mührünü taşıyan 12.06.2008 tarihli olanı. Bu mektubunda, terör estirdikleri bölgede yaşayan halka kendilerini kabul ettirebilmek için din üzerinden nasıl bir oyun tezgâhladıklarını ve bu kandırmacada ne kadar başarılı olduklarını açık açık anlatıyor. Altı sayfalık mektubunun girişinde öncelikle terör örgütü PKK-din ilişkisinin gerçek yüzünü şu sözlerle anlatıyor: "İdeolojisini tüm din ve mezheplere karşıtlık eksenine oturttu. Direkt veya dolaylı olarak dinle ilişkide olan her insan ve topluluğa gerici ve yobaz sıfatı yakıştırdı. Gerek kendi içinde, gerek başka sahalarda olsun dinin bütün ilke ve motiflerine karşı görülmemiş bir savaş verdi." Bu açıklamanın hemen ardından 1989 yılında Şırnak'tan 25 kişilik terörist grubuyla geçtikleri Diyarbakır'da bölge halkını dindar görünüme bürünüp nasıl kandırdıklarını anlatıyor.

Zaman Pazar ekindeki bu yazının tamamını okumak için başlığa tıklayınız.

@ Koç'un Kur'an toplantıları...

Ergenekon iddianamesi eklerindeki bir ayrıntı, işadamı Rahmi Koç Koç'un, Holding binasında ilginç bir toplantı düzenlediğini ortaya çıkardı. İşte toplantının ayrıntıları...

İlhan Selçuk'un da davet edildiği ve 7 Şubat 2008 tarihinde yapılan toplantıda Rahmi Koç ve katılımcıların 'beyin fırtınası' yaptıkları ortaya çıktı. Rahmi Koç, toplantı davetinde ise toplantının amacını ilginç cümlelerle açıkladı.
Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınanan ancak daha sonra serbest bırakılan Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk'tan Rahmi Koç'un düzenlediği ilginç bir toplantıyla ilgili davet ve belgeler ortaya çıktı.

KOÇ HOLDİNG'TE İLGİNÇ TOPLANTI

Rahmi Koç'un düzenlediği 7 Şubat 2008 tarihli toplantısına katılacaklar listesinin başında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr. Hüseyin Atay yer alıyor. Toplantıya Hacettepe Üniversitesi'nden Prof.Dr. İoanna Kuçuradi, Koç Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Atilla Aşkar, Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Tosun Terzioğlu, Koç Üniversitesi'nden Prof. Dr Yavuz Alangoya, Rahmi Koç'un oğlu Ömer Koç, Ege Cansen ve işadamı Metin Fadıllıoğlu'nun katılacağı bildiriliyor. Ancak Rahmi Koç'un daha sonra gönderdiği yazıda toplantıya Ege Cansen'in katılamayacağı, Prof.Dr. Hüseyin Atay'ın oğlu Faruk Atay ile Prof. Dr. Memduh Karakullukçu'nun da toplantıya katılacağı bildirildi.

ANKARA'DA ÖĞLE YEMEĞİ

Rahmi Koç'un bu toplantı öncesinde 21 Ocak tarihinde Ankara'da öğle yemeğinde Prof. Dr Hüseyin Atay, oğlu Faruk Atay ve işadamı Metin Fadıllıoğlu ile biraraya geldiği ortaya çıktı. Koç, İlhan Selçuk'a gönderdiği yazıda öğle yemeğinden bahsettikten sonra "Memleketimizdeki son gelişmeler Şubat ayındaki toplantının önemini bariz şekilde arttırıyor" demesi dikkat çekti. Koç, İlhan Selçuk'a 21 Ocak'ta gönderdiği yazıyla birlikte ön hazırlık yapılması için Prof.Dr. Hüseyin Atay'ın 'Dinde Reform ve Atatürk'ten Kesitler' isimli kitabı ile Prof.Dr. İonna Kuçuradi'nin 'Laiklik ve İnsan Hakları' kitaplarını da Selçuk'a gönderdi.

KUR'AN'I ANLAMA TOPLANTISI

Rahmi Koç 10 Ocak tarihinde İlhan Selçuk'a gönderdiği davet mektubunda ise Prof.Dr. Hüseyin Atay'ın "Toplumdaki sorun 'Laikçilerle' 'Dincilerin' Mücadelesidir" başlıklı makalesini de gönderdiği görülüyor.

Koç İlhan Selçuk'a gönderdiği yazıda 7 Şubat'ta yapılacak toplantının amacını açıklarken ise "7 Şubat perşembe günü 16.00-18.00 arası Koç Holding'de yapacağımız görüşmeler ilmi olmayıp, tamamen Kur'an'ın ve dinimizin, bilen ve bilmeyenler tarafından yanlış tefsir edilmesinden dolayı ortaya çıkan belirsizliğin sarahate kavuşturulması fikriyle ilgilidir. Madem ki, İslam'a doğru bir kayış oluyor, bunun doğru anlaşılmasında, ona göre hareket edilmesinde fayda vardır. Diğer taraftan demokratik ve laik cumhuriyetimizin elden gitmemesi için gerekli tedbirlerin alınması, yapabileceğimiz ve yapamayacağımız noktaların ortaya konulması elzemdir. Velhasıl bu bir beyin fırtınası olacaktır ve ümit ediyorum bütün arkadaşlar görüşlerini eldivensiz olarak dile getireceklerdir" dediği gör üldü.

HÜSEYİN ATAY'A SORULAR

Rahmi Koç'un İlhan Selçuk'a gönderdiği notlar arasında ise işadamı Metin Fadıllıoğlu'nun Prof.Dr. Hüseyin Atay'a sorduğu sorular da yer alıyor. Toplantıda Prof.Dr. Hüseyin Atay'ın bu konudaki görüşlerini açıkladığı tahmin ediliyor. İşte Atay'a sorulan sorular:

"-Türkiye'nin kalkınmasında dincilerle laikçilerin barıştırılması bağlamında hangi yapılar kurulmasının öngörmektesiniz?

-Bu yapılar, evvelki dönemin aksine dindarlar yerine bu sefer laiklerin hayatını zorlaştırır mı?

-Laik sistemi, halen desteklemekte olduğunuz dini reformun gerçekleşmesi bir geçici ara yapı olarak mı görmektesiniz?"

ATAY'IN MAKALESİ

Prof.Dr. Hüseyin Atay'ın Koç Holding'teki toplantıda masaya yatırılan makalesinde şu tespitler yer alıyor:

"Çözüm, akıl ve Kur'andan sapmış, gelenekleri inanç haline getirmiş 'Dinci'lerle, laikliği bir tür alternatif bir din gibi anlayıp uygulayan, toplumu ve otoriyeti tümüyle tanrısızlaştırmayı gaye edinen laiklikten sapmış 'Laikçi'leri birbirleriyle barıştırmakta yatmaktadır."

SELÇUK'UN TOPLANTI YORUMU

Rahmi Koç'un düzenlediği toplantıya İlhan Selçuk'un 7 Şubat 2008 tarihinde katıldığı telefon dinlemeleri ile tespit edildi. Selçuk toplantı ile ilgili dinlemeye takılan bir telefon konuşmasında "Sonra, Ömer Koç var ya. O, aşağı kadar, arabaya kadar geldi, yemek, yemek istiyor, o da her halde zannediyorum çok yararlı olur. Ali ile Mustafa yok, sadece Ömer vardı. Ömer Koç vardı. Efendi bir çocuk, aklı başında, söylediği şeylere baktım gayet aklı başında şeyler söyledi. Yani aynı fikirleri paylaşıyoruz. Ama bilmiyorum, O Rahminin oğlu değil mi?" diye konuştuğu belirlendi.

@ Osmanlı gitti, kaos geldi!

İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından bu yana Ortadoğu'ya kaosun hakim olduğunu söyledi.

İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Osmanlı Devleti'nin yıkılmasının ardından Ortadoğu’da kaosun hâkim olduğunu söyledi. Ahmedinejad,"insanların şu anki dünyanın durumundan memnun olmadığını" belirterek, "Zulüm, insanların ilişkisine hâkim olmuştur. Bunun sebebi de büyük devletlerin uygun olmayan ilişkileri ve hareketleridir" dedi.

İRAN VE TÜRKİYE’NİN GÜÇLENMESİNİ İSTEMİYORLAR
Ahmedinejad, Vakit muhabirinin ABD ve İsrail’in sahip olduğu korkunç nükleer silahları hatırlatması ve bunlar sorun olarak görülmezken, İran’ın nükleer çalışmalarının sürekli gündeme getirilmesinin çifte stardart olup olmadığını sorması üzerine; 'Amerika ve İsrail’in; Türkiye ve İran'ın gelişmesini istemediğini belirterek', "Bugün de nükleer enerji bahaneden başka bir şey değildir. Onlar bizim gelişmemizi istemiyorlar" dedi.

“ABD AMBARGOSU, BİZE KENDİ UYDUMUZU YAPMAYA SEVKETTİ”
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun iki temel nedenle oluşturulduğunu anlatan Ahmedinejad, sözlerine şöyle devam etti: "Birinci amaçları nükleer bomba yapan ülkelerin önünü kesmek, silahsızlandırmak. İkinci amaçları nükleer enerjiyi değerlendirmek için başka ülkelere yardımcı olmak. Büyük devletler bu amaçların, hedeflerin hiçbirine ulaşılmasına izin vermedi. Onlar silahsızlanmadı. 3, 4, 5. nesil nükleer silahlarını yaptılar, başka ülkelerin de nükleer enerji kullanmasına izin vermediler. Onlar bizim gelişmemize razı değiller. İnşallah İran'ın, İran yapımı ilk uydusu uzaya fırlatılacaktır. Bu uydu tümüyle İran yapımıdır. Biyoteknoloji konusunda ilk 5 ülke içindeyiz. Nanoteknoloji konusunda ilk 10 ülke içindeyiz. Bunların hepsi Amerika'nın ambargosu sayesinde oluşmuştur."
Bilindiği gibi, ABD ambargosu üzerine Türkiye’de de PETLAS, lastik üretimine geçmişti.

AMERİKA VE İŞBİRLİKÇİLERİ DÜNYAYA ZULÜM GETİRDİ
Dünyanın bugün Amerika gibi ülkeler yüzünden zulüm altında olduğunu ifade eden Ahmedinejad, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bugün bütün insanlar dünyanın şu anki durumundan pek memnun değiller. Bu adaletsizlikler, savaşlar, saldırılar ve emniyetsizlikler, rahat yaşamı ve barışı insanlardan almıştır. İnsanların kerametini de almıştır. Ve maalesef zulüm, insanların ilişkisine hâkim olmuştur. Bunun sebebi de büyük devletlerin uygun olmayan ilişkileri ve hareketleridir. Bütün milletlere, insanlara güvensizliği aşılamıştır. Bizim istediğimiz şey, bir gün insanlığın kerameti, temizlik, dürüstlük, adalet hâkim olsun."

BARAJ YIKILINCA...
Ahmedinejad; bir gazetecinin Suriye ve İsrail arasında gayri resmi görüşmeler yapıldığını belirterek, bu konudaki görüşlerini sorması üzerine, Ortadoğu'daki sorunun Siyonist rejimle çözülemeyeceğini ifade etti. Bölgede hâkim olan Siyonist rejimin tamamen yapay bir rejim olduğuna dikkat çeken Ahmedinecad, 60 senede bölgede yaşanan 3 önemli savaşın ve yüzbinlerce kişinin ölümünün sorumlusunun Siyonist rejim olduğunu kaydetti. Bölgede bir baraj görevi gören Osmanlı Devleti'nin yıkılmasının ardından bugünkü rejimin bölgeye hâkim olmaya başladığını anlatan Ahmedinejad, "Bu bölgede kalmak için tabii ki bir istasyona ihtiyaçları vardı. Geleneksel olarak hiçbir durağa sahip değillerdi. Siyasi oyunlarla ortamı hazırlayarak, bazı insanları toplayıp, getirip, suni devlet oluşturdular. Tabii ki bu rejimin varlığı büyük devletlerin çıkarlarını sağlamak için kurulmuştur. Bunların en büyük isteği Nil'den Fırat'a kadar olan bölgeyi ele geçirmektir. Biz işgal edilmiş toprakların ne kadar fazlası dışarıda kalırsa, o kadar mutlu olacağız. Bu, 60 yıllık bir yaradır. Bu hastalığın sebebi belli olmadıktan sonra, bu hastalık giderilemeyecektir. Biliyorsunuz ki, Siyonist rejim tümüyle yapay bir rejimdir. Bizim aslında Ortadoğu'nun esas, köklü problemlerini bulup çözmemiz gerekiyor" diye konuştu.

SİYONİST REJİM SADECE SAVAŞ VE TERÖR İÇİN KURULDU
Siyonist rejimin sadece savaş ve terör için kurulduğunu anlatan Ahmedinejad, Ortadoğu'da sorunların çözülmesinin Siyonist rejim problemini çözmekten geçtiğini ifade etti. Ahmedinejad, "Bütün gücümüzle dünyadaki zulme karşı savaş vermeye hazırız. Büyük devletlerin de İran'la düşmanlıklarının en büyük sebebi budur zaten. Biz Filistin'e, Afganistan'a, Irak'a, Gürcistan'a yapılan zulümlere her zaman karşıyız. Ve bu konuda da çok detaylı görüşmeler yaptık ve bütün çabamız bu zulmün, bu adaletsizliklerin bütün insanlık âleminden yok olması" dedi.

15 Ağustos 2008 Cuma

@ Obama, evlenene kadar müslümanmış...

ABD'de, Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimi yaklaşırken, Demokratlar'ın başkan adayı Barack Obama'nın "gizli Müslüman" olduğunu iddia eden bir kitap ülkeyi karıştırdı. Henüz piyasaya çıkmayan "Obama Milleti" isimli kitabın yazarıysa Jerome Corsi... Yazar Corsi, Obama'nın Michele ile evleninceye kadar Müslüman olduğunu, evlendikten sonra Hıristiyanlığa geçtiğini iddia ediyor. Ve şimdi bunu kabul etmek istemediğini söylüyor. Kitapta ayrıca, Obama'nın üniversite yıllarında esrar ve kokain kullanma alışkanlığı kazandığı da savunuluyor. Obama, daha önce bu uyuşturucuları kullandığını ancak üniversite yıllarında bıraktığını açıklamıştı. Kitabın İngilizce okunuşu yani "Abomination" iğrenç anlamına geliyor.

@ Putin: "Kur'an'ı anlamak lazım..."

Sevindirici olan bir şey var: Avrasya coğrafyasının en büyük ülkesi olan Rusya’nın ,devlet başkanı Putin, İslam ve Müslümanlar meselesinin ele alındığı bir toplantıda şu sözü söylemiştir:

“Biz, İslam ve Müslüman dendiğinde Kur’an’ı anlamak zorundayız ve ben böyle anlıyorum.”

İtiraf edelim ki, bu sözü biz bugüne kadar, değil bir gayri Müslim devlet başkanından, Müslüman devlet adamlarından bile duyamadık. Oysaki işin esası bu sözdür, çözüm reçetesi bu sözdedir.

İslam’ın dostu da düşmanı da geleneğin ‘İslam’ dediğini dünyanın önüne çıkardı ve hepsi diyalog veya kavgasını onunla yürüttü. Böyle olunca da ne diyalogdan hayır çıktı ne kavgadan kurtulmak mümkün oldu.

Dünyanın, ‘Müslüman ve İslam’ dendiğinde Kur’an’ı anlamaya başladığı gün, insanlığın mutluluk ve huzur yolunda en güçlü adımı attığı gün olacaktır.

Biz bu gerçeği, Batı dünyasına yıllardır anlatmaya çalıştık ama ne yazık ki onların İslam’a düşmanlıkları ve kısa vadeli çıkarları bizi anlamalarını engelledi.

Putin, bir cümleyle büyük bir devrim yapmıştır. Biz bunu, küresel ölçekte bir devrim sayıyoruz.

20. Yüzyıl’ın en büyük devrimlerinden birini, komünizmi tarihe gömerek Gorbaçov yapmıştı; 21. Yüzyılı’ın en büyük devrimlerinden birinin ilk adımını da, bana göre, bir başka Rus devlet başkanı, Putin attı.

Umarız, Putin’in telaffuz ettiği bu muhteşem fark ediş, başta Müslüman devlet adamları olmak üzere, diğer bütün liderler tarafından da fark edilir ve insanlığa mutluluk ve barış yolunda yeni bir kapı açılır.

Bu yazı, Yaşar Nuri Öztürk'ün, bugünkü Hürriyet Gazetesi'ndeki makalesinden alınmıştır.

@ Masonlar deşifre oluyor...

Ergenekon terör örgütü davasının tutuklu sanıklarından İsmail Yıldızın evinde ele geçirilen belgeler arasında bir belge var ki...

"Dinî inançlar zayıflatılmalı!.. Toplumun ahlâkî değerleri yok edilmeli!.. Ailevi dayanışma kırılmalı!.. Vatan ve devlet bağlılığı zayıflatılmalı!"


Ergenekon terör örgütü davasının tutuklu sanıklarından İsmail Yıldız’ın evinde ele geçirilen belgeler arasında, “Masonların Türkiye Örgütlenmesi Nasıldır” başlığı altında inanılmaz bilgilere yer veriliyor.

LEGAL VE İLLEGAL ÖRGÜTLENME

“Legal” ve “illegal” örgütlenmeler başlığı altında Masonların örgütlenme şemasını el yazısı ile kaleme alan Yıldız, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Derneği, Rotary Kulüpleri ve Lionsların, Türkiye Masonluğunun legal yapılanması olduğunu kaydediyor. Notlara göre illegal yapılanmada ise, sivil, bürokrasi, istihbari, tarikat ve cemaatler, etnik gruplar, medya, akademik hayat ve kadınlar başlıca hedefler olarak göze çarpıyor. Legal yapılanma ile Masonluğun meşrulaştırılmasının sağlanmasının haricinde, illegal örgütlenmede yer alan ‘perde arkasındaki masonlar’, yani siyonistlerin gizli yahudilerden seçildiği, Türkiye’deki gizli yahudilerin ise sabetayistler olduğu belirtiliyor.

“DİNİ İNANÇLAR ZAYIFLATILMALI”

“Seçkinlerin Eğitimi Notlarından” başlıklı notlarda ise Anadolu halkını birbirine düşürmek, kamuoyu oluşturmak, milli ve manevi değerlerden uzaklaştırmak gibi birçok hedeften söz ediliyor. Toplumun her alanında, hemen her kurumda mutlaka mason bulunduğu ifade edilen notlarda, “Kitleleri oyalayacak hiçbir alanı boş bırakmayınız” notunun devamında, bu boşluğun nasıl doldurulacağı da ayrıntısıyla sıralanıyor... Listenin en başında kitle iletişim araçları, yani medyanın kullanılacağı bilgisi yer alıyor.

“Masonlar, toplumu biçimlendiren her türlü eylemin merkezindedirler” denilen notlarda, bunların nasıl yapılacağı, akıllara durgunluk veren şu maddelerle ifade ediliyor:

- Toplum okur-yazar hale getirilmeli, ancak düşünce üretmeleri engellenmeli

- Toplumun ahlaki değerleri yok edilmelidir.

- Dini inançlar zayıflatılmalı ve yok edilmelidir.

- Kişinin eğitimi, masonluğun örgütsel kültürünü adapte etmek içerikli olmalıdır.

- Toplumsal ve ailevi dayanışma kırılmalıdır.

- Aile, dinsel ve kültürel genleri taşıyan kurum olmaktan çıkarılmalıdır.

- Vatan ve devlet bağlılığı zayıflatılmalıdır.

- Adalet bilinci sürekli yok edilmelidir.

“SİNSİ OLUNUZ, İNCE İŞ YAPINIZ”

Masonluğun emellerine ulaşması için özellikle gençlik üzerinde yoğunlaştığı vurgulanan notlarda, bunun için de birinci araç olarak medyanın kullanılacağı ifade ediliyor. Popüler kültür, şov, magazin programları ve benzeri, toplumu gerçeklerden uzaklaştıracak, uyuşturacak araçların itina ile kullanıldığı bildirilen notlarda, “Şu saydığımız yerlerde mutlaka bir mason vardır. Siz yokmuş gibi davranarak hareket ediniz” denilerek şu noktalar maddeleniyor:

- Bürokrasinin tüm pozisyonları

- STK’ların hepsi

- Etnik özgürlük gruplarının tümü

- Çoğunluk düşmanımızdır, çoğu parçalamak için önderleri olmalıyız

- Her türlü kültür-sanat etkinliğinde olmalıyız

- Devletler yasalarla yönetilir. Yasa, yönetmelik, genelge gibi tüm hukuksal metinlerin arkasında olmalıyız.

- Sinsi olunuz. Şov değil, ince iş yapınız.

ERGENEKON-MASON BENZERLİĞİ!

Ergenekon operasyonunun kilit ismi Tuncay Güney, Ergenekon’un masonik bir yapılanma içinde olduğunu belirtmişti. Ayrıca, Ergenekon içinde masonların etkin olduğu da iddia edilmişti. Ergenekon davasında tutuklu bulunan Ümit Sayın da bir dönem mason olduğunu, daha sonra çıkarıldığını açıklamıştı.

Bu şok notları tutan İsmail Yıldız’ın görevi, Ergenekon iddianamesinde, "Emekli polisleri Ergenekon terör örgütünün MİT yapılanması adı altında örgütlemek" olarak geçiyor.

14 Ağustos 2008 Perşembe

@ Komünist ''Şirinler'', Müslüman oldu...

Popüler çizgi filmi Şirinler’in Türkiye’deki bazı TV kanallarında “İslami usul"de yayınlandığına dikkat çekildi. Alman Deutche Welle, Türkiye’deki bazı "İslami TV kanalları"nın Şirinler çizgi filmini "Müslüman Şirinler"e uyarladığına dikkat çekerken "Şirin Baba’nın Cuma namazına gittiği" Türkiye’deki versiyonda filmde "laylaylaylay" nağmelerinin de "La ilahe illallah, Allahü ekber"e dönüştüğüne işaret etti.
Alman yayın kurumu DW, 1980’li yılların popüler çizgi filmi Şirinler’in günümüzde “Müslüman Şirinleröe uyarlandığını belirttiği haberinde, “’Mümin Şirinler’de, Şirin Baba Cuma namazına gidiyor, ’Allah rahatlık versin’ gibi replikler kullanılıyor, ’laylaylaylay’ nağmeleri de ’La ilahe illallah, Allahü ekber’e dönüşüyor" denildi.
Şirinler’in komünist bir yaşam biçimini temsil ettiği iddialarına da yer verilen haberde şöyle denildi:
"Şirinlerin orijinal ismi ’Schtroumpfs’ idi. Konuştukları dil ve isimleri bir dil sürçmesi sonucu oluştu. İngilizce ismi ’Smurfs’ olarak bilinen Şirinler bir dönem komünist propagandası yaptığına dair eleştiriler ile de karşılaştı. Şirinler’in komünist olduğu iddiaları ise ’Smurf’ kelimesinin ’kızıl bayrak altında yaşayan küçük adam’ anlamına geldiğine dair söylentilerle birlikte Şirinler’in yaşam biçimi ile komünist değerlerin arasında paralellik kurmak mümkün. Komün şeklinde ve maddiyattan uzak yaşamaları, para biriminin olmaması, ’Şirinköy’de herhangi bir tapınağın olmaması, herkesin eşit olması ve kolektif çalışmaları, bu tür iddiaların gerçeklik payı taşıdığı şeklinde yorumlanabilir."
DW, Gargamel isimli kötü karakterin ise sadece maddiyat üzerine kurulu yapısının ve sürekli Şirinler’in yaşadığı köyü bulmak istemesinin, kapitalist ve emperyalist dünyayı temsil ettiğini belirttiği haberinde, kendi şatosunda birlikte yaşadığı ve sağ kolu olan kedisi Azman’ın ise kapitalist dünyanın peşinden gelen ülkeleri sembolize ettiği söyleniyor" dedi.

@ Atatürkçülük adı altında, masonluğa hizmet ediyormuş!

Ümit Sayın, laiklik, demokrasi ve Atatürkçülüğü yıllardır maske olarak kullanarak Masonik yeminlere bağlı kaldığını itiraf ediyor.

Ergenekon sanıklarından Sayın, bir Mason üstadına yazdığı mektupta Kemalist Türkbirlik Grubu’dan söz ediyor ve ekliyor: Bu grup, kitleleri sizlerin yönlendirmesine sunacaktır.

Bugün Gazetesi’nin haberine göre Ergenekon iddianamesinin 441 klasörlük delillerinden çıkan bir mektupta, terör örgütü sanıklarından Doç. Dr. Ümit Sayın, laiklik, demokrasi ve Atatürkçülüğü yıllardır maske olarak kullanarak Masonik yeminlere bağlı kaldığını itiraf ediyor. Sayın, Mason üstadı Cengiz Akıncı’ya yazdığı mektupta Kemalist Türkbirlik Grubu çalışmalarını etkin olarak başlattıkları haberini veriyor, “Bu grup, sol ve milli içerikli tüm hareketlerin arka kapılarını kardeş camiamıza açacak ve kitleleri sizlerin akıl ve hikmet dolu yönlendirmesine sunacaktır” diyor.

Söz konusu belge 338′inci klasörün 438′inci sayfasına yer aldı. Ergenekon zanlısı Doç. Dr. Ümit Sayın, 2000′te Amerika’da Wisconsin Üniversitesi Nöroloji Departmanı’nda bilimsel çalışma yaptığı sıralarda, Mason üstadı Cengiz Akıncı’ya yazdığı mektupta ilginç itiraflarda bulundu. Mektubunda 94 Nolu Dostluk Muh. Locası’na kayıtlı olduğunu belirten Sayın, düzenli ödediği halde aidatının kayıt düşülmemesinden şikayet ediyor: “1999 aidatımı ödediğim halde gayr-ı muntazam ilan edildiğimi öğrendim. Bu konuda bana hiçbir haber verilmemiştir, sekreterliğinize yazdığım mektup ise ilişiktedir.”

DEVRİM, SOSYALİZM, ATATÜRKÇÜLÜK

Sayın mektubunda Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası sekreterliğinden şikayetini Akıncı’ya iletirken Atatürkçülük, laiklik ve demokrasi maskesinin altına gizlenerek Masonluk yaptığını da itiraf ediyor: “Türkiye, İngiltere, Hollanda ve Amerika’da masonik çalışmalarda bulunmuş bir kardeşiniz ve akılcılık, bilim, laiklik, demokrasi, devrim, sosyalizm ve Atatürkçülük şemsiyeleri altında yıllardır Masonik yeminlere bağlı biçimde hizmet vermekteyim.” Sayın, locaya bağlılığına Harun Yahya (Adnan Oktar) ve Bilim Araştırma Vakfı’na karşı yaptığı mücadeleyi delil gösteriyor.

KEMALİST DEMOKRAT TÜRKBİRLİK

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümit Sayın’ın kuruculuğunu üstlendiği Kemalist Türkbirlik Grubu’un tüzüğüne göre öncelikle bütün sol Kemalistlerin bir araya getirilmesi için bir internet ağının kurulması hedefleniyor. Kemalist Türkbirlik Grubu’nun tüzüğünde savaşılacak gruplar şöyle özetleniyor: “Radikal dinci gruplar, MHP çizgisinde, ülkücü veya faşist yapılanmalar, Marksist-Leninist- Maoist çizgideki sol yapılanmalar. Bu yapılanmalar Kemalist çizgide oldukları sürece dostumuzdurlar. Ama PKK, Dev-Sol, TİKKO, Dev-Yol gibi, silahlı eylem ve Türkiye Cumhuriyeti’nin parçalanması amacını güden TSK’ya saldıran kişiler, kurum ve örgütler, Kuzey Irak’ta veya Türkiye’de bir Kürt Devleti kurulmasını savunan tüm kuruluşlar, gruplar ve örgütler.”

KTB İÇİN BEŞGEN MASONİK TÖREN<
Kemalist devrimi tamamlamak üzere kurulan KTB toplantıları için Masonik törenler planlamış. Beşgen yapı içinde 7 dereceli olarak tasarlanan sistemde bilgi akışı, e-mail yoluyla sağlanacaktı. Ele geçirilen raporda en çarpıcı detaysa, ordunun KTB’ ye iletmesi için bazı bilgileri Necip Hablemitoğlu’na vermesi.

2 MUM 1 HANÇER

KTB’ ye giriş, masada bulunan 1 hançer 2 mum eşliğinde masonik bir törenle gerçekleştirilecek. Xyz adlı kişinin Ümit Sayın olduğu iddia edilen görüşmelerde şunlar yer alıyor.

xyz: bahsettiğim törensellikte şu öğeler var

xyz: bir kez sayı beş kişi, yani herkesin evinde beş kişi bir araya gelir, buna beşgen diyelim

xyz: bir çeşit loca veya hücre

xyz: her derecenin töreni ayrı

xyz: bir kişi kapının önünde oturuyor, koruyucu ve kayıtları tutuyor

Beyin yıkamak

xyz: ortada bir masa var

Yavuz: evet

xyz: masanın üzerinde Türk bayrağı, KTB anayasası, Atatürk’ün resmi, iki mum ve bir hançer

xyz: hepsi sembolik anlamları açıklanacak

xyz: kişiler kuzey, güney, doğu, batı doğrultusunda oturuyorlar

xyz: ve tören başlıyor

xyz: birinci derece törenin metnini sizlere göndereceğim, Masonik veya diğer mistik öğeler var ama bu sadece beyin yıkamak ve insanları ortama hazırlamak ve disiplin için.

@ Adnan Oktar, Ergenekon'un 1 numarasını açıkladı!

Adnan Oktar Ergenekon'unun 1 numarasını açıkladı. Günlerdir tartışmaları devam eden ve faklı isimlerin ortaya atıldığı 1 numara Hoca'ya göre insan değil. Timeturk'e konuşan Oktar, "Ergenekon’un 1 numarası tartışma konusu olmuştu? Sizce 1 numara kim?" şeklindeki soruya, "1 numaralı abi Şeytan." cevabını verdi. "Peki Türkiye’deki o şeytan kim?" sorusuna ise Oktar, "Şeytan’ın etkisinde olan kişiler. Anladığım kadarıyla devlet bunu biliyor zaten. Yakın zamanda ortaya çıkarırlar." dedi.

BÜTÜN MELANETLERİN KAYNAĞI BU ÖRGÜT
Adnan Oktar, yakın dönemde meydana gelen bütün olayların arkasında Ergenekon örgütünün bağlantılarının olduğunu öne sürdü. Adnan Menderes'in idam edilmesini de Ergenekon örgütünün organize ettiğini savunan OKtar, "Bu olaylar çorap söküğü gibi çözülecektir. Cumhuriyet tarihindeki bütün melanetlerin kaynağı bu örgütlenmedir. Ama daha yeni ismi Ergenekon oldu. Önceden başka isimleri vardı. Sürekli isim değiştiriyor." diye konuştu.

RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

13 Ağustos 2008 Çarşamba

@ Hindular, Müslüman evlerini yakıyor!

Hindistan işgalindeki Keşmir'de Hindular'ın Müslümanlara ait evleri yakması, iki toplum arasındaki gerilimi iyice artırdı.

Gujjar'daki Müslüman cemaatinden çiftçi Beşir Ahmed, "Böyle bir problem daha önce meydana gelmedi. 1947'de Hindistan ve Pakistan bölündüğünde evlerin yakıldığını babamlardan duymuştum. Fakat ben ilk kez böyle bir olaya şahit oluyorum." dedi.

Pakistan sınırına bir kaç yüz metre uzaklıktaki Gujjar'da Müslüman Keşmirliler, Hinduların "Onların hepsini yakalım" sloganları ile Hindu tanrısı Shiva'nin ismini bağırdıklarını söylediler.

Görgü şahitleri, Hinduların Müslüman evlerini yakmaları hadisesisinin bir Müslüman gencin bir Hindu kıza saldırdığı söylentisinin yayılması üzerine meydana geldiğini bildirdiler.

@ Güney Osetya'da asıl hedef Müslüman halk mı?

Kafkasya'nın yerel kaynaklarından edindiği bilgiye göre Rusya ile Gürcistan arasındaki savaşta asıl hedefin, Güney Osetya'daki Müslümanlar olduğu belirtildi.
Gürcüler'in amacının Güney Osetya'yı kendilerine katıp Gürcüleştirmek, Ruslar'ın amacının da o bölgeyi kendine katarak Kuzey Osetya gibi Slavlaştırmak olduğunu belirten bölge halkı, şu ifadeleri kullanıyor;

“RUSYA’NIN OSETYA’YI SEVDİĞİ FALAN YOK”

“Rusya'nın Osetya'yı sevmesi diye birşey yok. Rusya gözü ağlayan timsah gibidir. Zaten Kuzey Osetya-Alanya asimile edilmiş durumda. Nüfusun yüzde 40'ı Ruslardan oluşuyor. Geriye kalanlar ise Osetler. Kafkasların ve Orta Rusya'nın iki İslam merkezi vardı; Bunlardan birisi Kazan şehri, diğeri de Vladikavkaz, Osetya'nın başkenti. Vladikavkaz'da sadece o zamandan kalma büyük bir cami ve müzede saklanan el yazması kitaplar var. Geriye sadece Slavlaşmış bir şehir var. Gürcülerin amacı Güney Osetya'yı kendilerine katıp Gürcüleştirmek. Zaten sürekli Gürcü köylerini oralara kaydırıyorlar. Ruslar'ın amacı da o bölgeyi kendine katmak ve Kuzey Osetya gibi Slavlaştırmak.”

"GERÇEKLER GÖRÜLMÜYOR"



Rusya ile Gürcistan arasındaki savaşta, dış basın ve halkların futbol takımı tutar gibi ya Rus taraftarı ya da Gürcü/Amerika taraftarı haline geldiğini kaydeden bölge halkı, bu kişilerin bölgedeki asıl gerçeği gözden kaçırdıklarına şu cümlelerle dikkat çekiyorlar;

“Gürcistan'da iki Müslüman azınlık bölge var. Birisi Başkenti Batum olan Acarya (Acaristan Özerk Cumhuriyeti), diğeri de Güney Osetya. Batının yardımıyla bu iki topluluğun susturulması hedeflenmiş. Acarya'yı bildiğiniz gibi hallettiler. Şimdi sıra Osetya'da.”

"BAYKUŞLARA VERİLEN DEĞER OSETYA'YA VERİLMİYOR"

Osetya'da yıllardır yaşanan durum da yerel bilgi kaynakları tarafından şöyle özetleniyor;

“Osetler'in sayısı tüm Dünyada 1 milyon. 350.000'i kuzeyde yaşıyor, 150.000 güneyde, geriye kalan 500.000'i de tüm dünyaya yayılmış durumda. Güney Osetya'lılar iki hayvan sürüsünün ortasında kalmış çocuk gibi. Önce bir güruh gelip eziyor. Sonra öbür güruh baskın çıkıyor. İlk güruh geri kaçarken gene eziyor. Bu sefer baskın güruh öbürünü kovalıyorum diyor ve oda eziyor. Yani Ruslar oraya şimdi yavaş yavaş kendi köylülerini gönderirler ve de asimile projesi başlar. Ortada kalan Osetler yok olmaya mahkum bir millet. Ne acıdır ki bu Amerika'da benekli baykuşa verilen değeri, Birleşmiş Milletler dahil tüm Dünya milletleri Osetlere verselerdi böyle durumlar ortaya çıkmazdı. Dediğim gibi timsah iştahlanınca gözleri yaşarırmış, millet de merhametinden ağlıyor zannedermiş. Rusya'nın yardımı da aynen öyle. Zaten Gürcüler batı tarafından iyice kullanıldılar.”

TARİHTE OSETLER

Osetler, Sarmatyanlardan sonra onların kalıntıları üzerine kurulan İskitler'in uzantılarıdır. İskitler kuzeyde Moskova steplerinden, güneyde Anadolu ve Diyarbakır’a kadar, batıda bugünkü Macaristan’a, doğuda bugünkü Afganistan ve kuzey Pakistan Hindukuş dağlarına kadar uzanan bir bölgeye hakimdi. En büyük yıkıma Hunlar zamanında uğradılar. Sonradan Hunlar'la kaynaşarak Alanlar/Osetleri meydana cıktı. Onlar da azala azala zamanla bugünkü Osetya’yı oluşturdular. Bu nedenle Macarca ile ortak kelimeri bulunuyor. Doğu’da Patanlar ve Peştular olarak tanınırlar. Osetçede bilhassa Peştunca'da ve Zazaca’dan çok ortak kelime bulunuyor.

12 Ağustos 2008 Salı

@ Fehriye Erdal'ı Koç Adası’nda saklamışlar!

Ergenekon Terör Örgütü iddianamesinin ek klasöründe yer alan bir belgeye göre, 'Sabancı'nın katili' Fehriye Erdal, Koç'un adasında saklanmış.

Delil belgelerinde geçen bir iddia da şöyle: “Koç, Sabancı suikastından haberdardı ancak haber vermedi. Koç, Fehriye Erdal’ı adasında sakladı.” Ergenekon sanıkları ile ilişki içinde olduğu ortaya çıkan Koç’lar, sanıklara da sahip çıkmıştı.

“ÇATLI İLE CIA’Cİ SUBAYLAR ORGANİZE ETTİ”
İşçi Partisi'nde yapılan aramalarda ortaya çıkan ve Ergenekon iddianamesinin 416 numaralı delil klasöründe yer alan 10 sayfalık belgede, Özdemir Sabancı suikastını Susurluk'taki kazada ölen Abdullah Çatlı ile Özel Harp Dairesi ve Özel Kuvvetler Komutanlığı içindeki CIA’ci subayların organize ettiği iddia ediliyor. Cinayetin Dev-Sol'un üzerine kalacak şekilde düzenlendiği kaydediliyor. DHKP-C örgütünün lideri Dursun Karataş’ın para karşılığında olayı üstlendiği anlatılan belgede, Rahmi Koç’un yanı sıra eski Başbakanlar Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller ve Çiller’in eşi Özer Çiller’in de adı sıkça geçiyor. Belgede aynen şu ifadeler geçiyor:

CİNAYETİN ASKER AYAĞINDA KİMLER VAR?
“Başta Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın adamı Hüseyin P. Hüseyin P., Karataş’a parayı bizzat götürdü, verdi. Karataş’a, Yunanistan’da Muhaberat elemanı olarak görev yapan, Atina’daki Arap Öğrenciler Birliği Başkanı olan Suriyeli ile birlikte gitti. Para Hollanda Guldeni olarak verildi. Yunanistan’dan Fransa’ya geçerek parayı verdiler. Karataş’ın parayı Gulden olarak istemesi üzerine küçük çaplı bir kriz çıktı. Türkiye’de o kadar Gulden bulunamadı. Hollanda’dan bir şirket aracılığıyla City Bank üzerinden Yunanistan’a parayı transfer ettiler. Hüseyin P. o sıra Atina’da idi.”

TETİĞİ P. ÇEKTİ
“Sabancı'ya karşı suikastın organizasyonu Abdullah Çatlı'ya verildi. Çatlı bunun yanı sıra silahları içeriye sokacak ve işi Dev Sol'cuların üzerine kalacak şekilde tertipleyecekti. Cinayet günü Çatlı ile Özel Harpçi esrarengiz yüzbaşı Hüseyin P. ve 3 adamıyla Baltalimanı'nda Oba Restoran'ta buluştular. Çay içtikten sonra arabaya binip Sabancı Center'in karşısındaki İETT garajına girdiler.
Çatlı önceden İETT garajının müdürünü ayarlamıştı. Hüseyin P. ve adamları cep telefonlarını, özel bir kanaldan haberleştikleri telsizleri arabada bırakıp binaya girdiler. Tetiği Hüseyin P. çekti. Suikastı gerçekleştirdikten sonra garaja tekrar gelen 5 kişi, Sarıyer'e araçla gittikten sonra dağıldı.”

ÇİLLER KİMİN YAPTIĞINI BİLİYOR
“Çiller'in ve kocasının cinayetten haberi vardı. Ya onlar istedi ya da göz yumdular. Sabancı suikastının amacını ve çok ayrıntılı olmasa da kimin yaptığını biliyor.”

“SABANCI ÇİLLER’İ REDDETTİ”
“Sabancı, silah fabrikası kurup orduya mal satmak için hazırlık yapıyordu. Koç’a bu alanda da rakip olmak için. Özer Çiller, Sabancı’ya ortak olma önerisi götürdü. İsrail patentiyle yapmayı teklif etti. Montajı Türkiye’de olacaktı. Sabancı, Özer Çiller’in bu kadar güçlenmesinin kendini rahatsız edeceğini gördü ve istemedi. Mesut Yılmaz da Sabancı’nın Çiller’le ortak olmasını istemedi. Sabancı, Çiller’in bu teklifine karşı durdu ve ANAP’la birlikte davrandı. Işın Çelebi’yi yönetime aldı.”

RAHMİ KOÇ’UN ERGENEKON İLİŞKİSİ
İddianamede Rahmi Koç’un isminin geçtiği de biliniyor. İddianamede, Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç'un Ergenekon Terör Örgütü üyeleriyle yaptığı görüşmeler yer alıyor. Rahmi Koç, Ergenekon tutuklusu emekli Tuğgeneral Veli Küçük ile buluşmak istemiş, Ergenekon zanlısı Cumhuriyet gazetesi İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk’la holding binasında görüşmüş.

KOÇ’UN ERGENEKON TAVRI
Koç Holding yetkililerinin Ergenekon sanıklarına sahip çıkmış olmaları da dikkat çekiyor. Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan ATO Başkanı Sinan Aygün’ü, Yönetim Kurulu Üyesi İnan Kıraç da İlhan Selçuk'u serbest bırakılır bırakılmaz ziyaret ederek, soruşturmaya karşı bir duruş sergilemişti. Koç’un bu tavrı kamuoyunda büyük tepki toplamıştı.

“KOÇ, FEHRİYE ERDAL’I ADASINDA SAKLADI”
“Rahmi Koç’un Sabancı suikastınden haberi var. Haber vermedi. Çatlı, Fehriye ve diğer iki kişinin saklanması için Koç’un adasını kullandı. Çünkü Koç’un adasına polis de asker de operasyon yapamaz. Koç, Çatlı’nın burayı kullandığını biliyor. Ada Marmara’da. Rahmi Koç’un izni olmadan kimse giremez. Adaya rıhtım yapanlar bile malikanenin olduğu bölgeye sokulmuyor. Tel örgüyle çevrilmiş bir alanın içinden dışına çıkamıyorlar. Koç, bildirmedi, çünkü ÖKK’nın operasyonu olduğunu öğrendi.”

@ Ergenekon'un Sabetayistleri...

Ulusal Kanal Yönetim Kurulu Üyesi Adnan Akfırat'ın evinde bulunan belgeler arasında yer alan Sabetayistler listesinde siyasilerden gazetecilere, askerlerden işadamı ve sanatçılara, yazarlardan televizyonculara kadar bir çok ünlü isim yer alıyor.

Ergenekon soruşturması sırasında oluşturulan dosyalardan 142'inci klasörde yer alan ve Ulusal Kanal Yönetim Kurulu Üyesi Adnan Akfırat'ın evinde ele geçirilen belgeler arasında bulunan 134 kişilik listede yok yok.

Gazeteciler ve televizyoncuların yoğun olduğu listede, aralarında Çevik Bİr'in de bulunduğu 10 asker, 10 üniversite öğretim üyesi, 23 siyasi, 16 işadamı ve sanatçılar da bulunuyor.

Başlığında Sabetaylist yazan belgenin başında, Türkiye'de Sabetay Sevi'nin karikatına bağlı yüzbinlerce insanın yaşadığı belirtilerek şöyle deniliyor:

Bunlar tarihte ve günümüzde hadiselerin gelişmesinde önemli rol oynayan ve çok tesirli bir güç teşkil ediyorlar. Gizli bir cemaat oldukları için kimliklerini ortaya çıkarmak oldukça zor olmakla beraber zamanla yapılmış bazı ifşaatlar, olaylar karşısındaki tutum ve dvranışları, mevki ve ünvanları ile kullandıkları tipik isimler bize bazı ipuçları verebiliyor. Bu şekilde deşifre olan yüzlercesinin arasından kamuoyunun tanıdığı sabatayistleri aşağıda sunuyoruz"

İşte Ergenekon soruşturması dosyasından çıkan Sabetaylist:

SİYASİLER

Rahşan Ecevit, İsmail Cem, Tansu Çiller, Şükrü Sina Gürel, Ercan Karakaş, Bülent Tanla, Coşkun Kırca, Kemal Derviş, Cavid Bey, Nuri Conker, Ahmet İsvan, Osman Kibar, Hayrettin ERkmen, Turan Güneş, Sebati Ataman, Emre Gönensay, Naim Talu, Salih Bozok, Turhan Kapanli, Mithat Şükrü Bleda, Sümer Oral, Ali Topuz

GAZETECİLER

Güneri Civaoğlu, Cüneyt Arcayürek, Ahmed Emin yalman, Nazlı Ilıcak, Cengiz Çandar, Canan Barlas, Altan Öymen, Örsan Öymen, Abdi İpekçi, Nail Güreli, Güngör Mengi, Yusuf Ziya Ortaç, Ali Sirmen, Aydın Emeç, Çetin Emeç, Ülkü Arman, Sedat Simavi, Erol Simavi, Ali Naci Karacan, Nadir Nadi Abalioğlu, Yunus Nadi Abalioğlu, Ali Gevgilli, Ruhat Mengi

SANAYİCİ-İŞADAMI

Nejat Eczacıbaşı, Büyent Eczacıbaşı, Feyyaz Berker, Feyyaz Tokar, Cen Boyner, Ali Koçman, Dinç Bilgin, Can Paker, Ömer Çavuşoğlu, Halil Bezmen, Dilber Ailesi, Rona Yırcali, Selahattin Göktuğ, Fuad Sadıkoğlu, Ferdi Vardarman, Öner Akgerman

YAZARLAR

Halide Edip Adıvar, Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Muazzez Berkand, Nazım Hikmet Ran, Azra Erhat, Vedat Nedim Tör, Yaşar Nabi Nayır, Cemal Sahir Erozan, Emil Galip Sandalcı, Ali Canip Yöntem

ÜNİVERSİTE

Kemal Gürüz, Kemal Alemdaroğlu, Nermin Abadan Unat, Sulhi Dönmezer, Talat Halman, Gündüz Gedikoğlu, Eser Karakaş, H. Veldet Velidedeoğlu, Sıddık Sami Onar, İlhan Arsel

ASKERLER

Çevik Bir, Ali Fuad Cebesoy, Amiral Sait Halman, Tuğgeneral Halit Göktuğ, Yarbay Selim Soley, Tümgeneral Ömer Z. Dorman, Kurmay Albay Osmam Köksal, Tümgeneral Sırrı Öktem, General Cahit Tokgöz, General Zeki Soydemir

SİNEMA-TİYATRO

Haldun Dormen, Hulusi Kentmen, Ayhan Işık, Kenan Işık, Aziz Rutkay, Doğa Rutkay, Aziz Basmacı, Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Leyla Gencer, Haluk Bilginer

TELEVİZYON

Ali Kırca, Reha Muhtar, Ali Baransel, M. Ali Birand, Seher Dilmaç

EĞLENCE

Sezen Aksu, Nilüfer, Burak Kut, Neco, Sibel Egemen, Çiğdem Talu, Egemen Bostancı, Murat Arkan, Perran Kutman, Harika Avcı, Ozan Orhon

BÜROKRASİ
Gazi Erçel, Metin Yalman, Osan Olcay, Osman Kulin, Sadun Terem, Kaya Toperi

SERBEST MESLEK

Atilla Dorsay, Cemil İpekçi, Uğur Civelek, Yıldırım Mayruk

KARİKATÜRİSTLER

Cemal Nadir Güler, Semih Poroy, Ali Ulvi Ersoy, Altan Erbulak - Gazeteport

@ Hz. Mehdi'yi beklerken...

İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad Mehdi’yi bekleyenlerin öncüsü olma görevini üstlenmiş durumda. Her konuşmasında Mehdi’yi beklediğini, çıkacağı zamanın yakın olduğunu belirten Ahmedinejad, Mehdi’nin ahir zamanda geleceğini, ortaya çıkmadan önce dünyada kaos ortamı olacağını, Mehdi’nin böyle bir ortamda gelip dünyayı barışa ve huzura kavuşturacağını anlatıyor. Mehdi’nin Hz. İsa ile karşılaşacağını, onunla birlikte Kabe’yi tavaf edeceğini ifade ediyor. Hz. İsa’nın İncil yerine Kuran’a tabi olacağını ve böylece Hıristiyan aleminin Müslüman olacağını belirtiyor. Ahmedinejad 2005’te başa geldiğinden beri kendisinin Mehdi’nin gelişi için en güçlü hazırlık yapanlardan olduğunu her fırsatta tekrarlıyor ve gelmesinin hızlanması için dua ediyor.
Gerçekten de Peygamberimiz (sav)'in bundan 1400 sene önce müjdelediği Hz. İsa'nın ikinci kez yöryüzüne gelişi ve Hz. Mehdi'nin ortaya çıkışından önce gerçekleşmesi beklenen ahir zaman alametlerinin çok büyük bir kısmı birbiri ardınca yaşanmıştır. İnsaAllah Allah'ın izniyle, dünyanın dört bir yanındaki tüm Müslümanların büyük bir şevk ve heyecanla beklediği bu müjdeli günlerin yaşanması çok yakındır. Hz. Mehdi'nin çıkışıyla birlikte İslam dünyasında ve dünya genelinde yaşanan tüm sıkıntı, zorluk ve zulümler son bulacak, İslam ahlakının tüm yeryüzüne hakim olmasıyla tüm dünyada huzur, barış ve güven ortamı oluşacaktır.

@ İngilizlere, Müslüman Ahlakı...


İngiltere’de Prens Charles’ın önderlik ettiği vatandaşlık projesi gerçekte İngilizlerin, Müslümanlığı toplum hayatlarında benimsediklerinin birbaşka göstergesi.

İngiliz halkı artık gittikçe artan kalabalıklarla camilerde toplanan Müslüman cemaatleriyle bütünleşmenin yollarını arıyor. Prens Charles bu projeyle ülkesinde günbegün sayısı artan Müslümanları ülkesine kazandırmak istiyor. İngilizler, Müslümanlığın insanları yönelttiği güzel ahlakın farkına varmış durumdalar. Bu yüzden de yetişen genç Müslüman neslin kendi toplumlarına faydalı bireyler olaraktoplumun geri kalanına olumlu etki yapmasını istiyorlar.

11 Ağustos 2008 Pazartesi

@ Rusya-Gürcistan savaşının nedenleri...

G.Osetya'da, Gürcistan ve Rusya arasındaki çatışmalar sürerken, çatışmanın taraflarının olası stratejileri ve bölgeyle ilgili soruların olası yanıtları tartışılıyor.

Bu sorular ve yanıtlarını şöyle sıralamak mümkün:

-ÇATIŞMA NEDEN BAŞLADI-

Yanıtlar büyük ölçüde farklı. Güney Osetya'da gerginlik son haftalarda artmıştı ve taraflar birbirlerini kışkırtıcılıkla suçluyordu. Gürcistan, Güney Osetya'nın başkenti Tshinvali'ye saldırı başlatmadan birkaç saat önce ateşkes çağrısında bulunan Batı yanlısı Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili, Güney Osetya başkentine saldırılarının Oset güçlerin ateşkesi bozması nedeniyle başladığını söyledi. Saakaşvili, ayrıca saldırılarının, Rusya'nın ayrılıkçı Osetler'e destek için askeri birlik göndermesine bir yanıt olduğunu söyledi.

Rusya ve Osetler ise Saakaşvili'yi ''döneklikle'' suçladı ve Rus birliklerinin Osetya'ya Gürcistan saldırısı nedeniyle girdiğini savundu.

-GÜRCİSTAN'IN STRATEJİSİ NE?-

Gürcistan'ın küçük ordusunun, savaş alanında Rusya'nın kendi ordusundan kat kat üstün ordusunu yenebileceğini düşünmüş olamaz. Eğer Gürcistan'ın bir stratejisi varsa, bu stratejinin Rusya'nın büyük ve sert bir saldırı başlatarak uluslararası kamuoyunun tepkisini çekmeyi göze alamayacağı varsayımına dayanıyor olması gerekir. Ya da Gürcistan böyle bir karşı saldırıyı kışkırtmış olmalı. Rusya'nın büyük saldırısı, NATO'ya girmek isteyen Gürcistan'a, çatışmayı Rusya'nın yalnızca Gürcistan'a karşı değil, diğer Avrupa ülkelerine karşı da bir tehdit olarak göstermesine izin verdi.

-RUSYA'NIN STRATEJİSİ NE?-

Rusya'nın askeri stratejisi, savaşa ezici bir asker ve zırhlı gücü sokmak. Siyasal olarak ise, bu hareketini vatandaşlarını ve daha önceden Güney Osetya ve Abhazya'da konuşlanmış bulunan Rus barış gücü birliklerini korumak için gerekli olarak sunuyor. İki ayrılıkçı bölgedeki insanların çoğuna Rus vatandaşlığı verilmişti. Rusya'nın iki ayrılıkçı bölge dışında başka Gürcü topraklarını sürekli olarak işgal etmek isteyip istemediği bilinmiyor. Böyle bir hareket, Rusya'nın uluslararası alanda kınanmasına yol açar ama Rusya şimdiye dek Batı'nın eleştirilerini ve uluslararası planda yapılan ateşkes çağrılarını kızgın bir biçimde reddetti.

-BM VE BATI'NIN TUTUMU NE?-

ABD Başkanı George W. Bush ve Batılı müttefikleri, defalarca her iki tarafa da ateşkes çağrısında bulundu ama Rusya'ya karşı kullanacakları sonuç alıcı fazla olanakları yok görünüyor.

-MEVCUT KRİZDEN ÖNCE RUS ASKERLERİ GÜNEY OSETYA'DA DEĞİL MİYDİ?-

Güney Osetya'daki ayrılıkçı savaşı sona erdiren 1992'deki anlaşmada, Güney Osetya'da Rusya, Gürcistan, Rusya'ya bağlı Kuzey Osetya bölgesi ve Güney Osetya askerlerinin barış gücü olarak görev yapmasına izin verilmişti. Gürcistan, Rus barış gücü birliğinin ayrılıkçı Güney Osetya'yı desteklediğini ileri sürüyordu. Gürcistan ayrıca, bölgenin nihai statüsünü belirlemek için çalışacak dörtlü ''ortak kontrol komisyonunun'' Gürcistan'a karşı tutum takındığını savundu.

-AYRILIKÇI BÖLGELER NE İSTİYOR?-

Güney Osetya ve Abhazya, asıl olarak Gürcistan'dan ayrılmak istiyor. Güney Osetyalı ayrılıkçıların, Kuzey Osetyalı soydaşlarının da egemenliği altında olduğu Rusya ile birleşmekten yana olduğu görülüyor. Abhazlar ise daha çok bağımsızlıktan yana.

-GÜRCÜLER KİMLERDİR?-

Gürcüler, çoğu hala kendi kültürel geleneklerini sürdüren ama ortak noktaları Gürcüce konuşmak olan bir dizi kabilenin soyundan geliyor. Gürcüce, kendine özgü bir alfabe kullanan oldukça zor bir dil. Oset dilinin Gürcüce ile ilgisi yok. Abhazlar ise kimi zaman Gürcüler'in uzak akrabaları olarak tanımlanıyor. Gürcistan'ın büyük çoğunluğu Ortodoks Hristiyan ama ülkede Müslümanlar ve Yahudiler de yaşıyor. Gürcüler, sık sık şarabı kendilerinin icat ettiğini ileri sürüyor. Gürcü kültürünün merkezi figürlerinden biri olan şarap, tercihen ayrıntılı bir ''şerefe'' konuşması yapılmadan içilmemesi gereken kutsal bir içki.

-OSETLER KİMLERDİR?-

Osetler, Rusya, Gürcistan ve Türkiye'de yaşayan bir etnik grup. 700 bin kadar Osetin çoğunluğu kuzey Osetya olmak üzere 500 bin kadarı Rusya'da yaşıyor. 60-70 bin Oset ise Güney Osetya'da bulunuyor. Dünyanın en tanınmış Oseti, ünlü orkestra şefi Valery Gergiev.

-GÜRCİSTAN'A NİÇİN ''GÜRCİSTAN'' DENİYOR

Aslında ülkenin Gürcüce adı ''Sakartvelo.'' Batılılar yüzlerce yıl önce, ülkenin koruyucu azizi Hristiyan azizlerinden Aziz George olduğu için, ülkeye Georgia (Gürcistan) demeye başladılar.

@ Gürcistan'dan İsrail'e teşekkür...

Gürcistan'ın Yahudi asıllı bakanı televizyon ve radyodan canlı yayınla İbranice konuştu. İsrail'e özel teşekkür iletti.
Gürcistan'ın Yahudi kabine üyelerinden Timur Yakubaşvili, İsrail'in, Gürcü askerlerinin eğitimine yaptığı katkıdan dolayı ordusuyla gurur duyması gerektiğini söyleyerek, İsrail Silahlı Kuvvetleri'ne teşekkür etti.

Gürcü Bakan Yakubaşvili, İsrail ordu radyosu başta olmak üzere devlet radyosuna ve televizyonlarına canlı bağlanarak, İbranice açıklamalarda bulundu.

"Biz şimdi büyük Rusya'ya karşı savaşıyoruz" diyen Yakubaşvili, "Bütün dünya olanları ve gerçekleri öğrenmelidir. Saldıran Rusya'dır ve sınırlarımızı ihlal etmiştir" diye konuştu.

Yakubaşvili, İsrail ordusunun verdiği eğitim sayesinde Rus ordusuna büyük zararlar verdiklerini söyledi.

Rusların, Abhazya'da yeni bir cephe açmaya çalışacağı uyarısında bulunan Yakubaşvili, Gürcü ordusunun geri çekildiği yolundaki iddiaları yalanladı.

Timur Yakubaşvili, "Bizim başımıza atılan her bomba, aynı zamanda demokrasiye, Avrupa Birliği'ne ve ABD'ye saldırı anlamındadır" dedi.

Bu arada, İsrail Dışişleri Bakanlığı, Gürcistan'dan tek yanlı bağımsızlıklarını ilan eden Güney Osetya ve Abhazya'daki gelişmelerin endişeyle izlendiğini belirtti. Bakanlık, şiddetin sona ermesi temennisini dile getirdi.

Bakanlık açıklamasında, İsrail'in Gürcistan'ın toprak bütünlüğünü tanıdığı vurgulandı, taraflara barışçı çözüme ulaşmaları çağrısında bulunuldu.

İsrail basınındaki haberlerde de, İsrail'in son 7 yıldır Gürcistan'a gelişmiş silahlar sattığı hatırlatılarak, Rusya'nın olası tepkisinin endişeye neden olduğu belirtildi.

@ Filipinler'de Müslümanlara karşı operasyon

Filipinler'de ordu, ülkenin güneyinde birkaç köyü ellerinde bulunduran bağımsızlık yanlısı müslüman bir gruba karşı bugün büyük bir operasyon başlattı.

Kuzey Cotabato eyaletindeki 3 şehir yoğun top atışı altında bulunuyor. Operasyonda hedefin Moro İslami Kurtuluş Cephesi olduğu belirtiliyor.

Tuğgeneral Jorge Segovia, gerillaların geçen aydan beri ele geçirdikleri köyleri terk etmeleri için her türlü barışçı yola başvurduklarını söyledi ve askeri operasyondan başka çare kalmadığını iddia etti.

Filipinler'de gerginlik, Anayasa Mahkemesi'nin, müslümanların çoğunlukta olduğu güney bölgesine geniş özerklik verilmesini öngören anlaşma imzalanmasını durdurmasından sonra tırmandı.

Moro İslami Kurtuluş Cephesi'nin 11 bin kişilik silahlı gücü bulunuyor. Mindanao bölgesinde bağımsız bir İslam ülkesi kurulması gayesiyle 1978'de kurulan örgüt, 1997'de barış görüşmeleri yapmayı kabul etti.

7 Ağustos 2008 Perşembe

@ Hollandalılar akıllanıyor!

Hollandalıların Müslümanlarla ilgili düşüncelerinde olumlu yönde bir değişim olduğu belirlendi.

Özel bir televizyon kuruluşunun, kamuoyu araştırma kurumlarından "TNS Nipo"ya yaptırdığı ankete göre, Hollandalılar arasında Müslümanlar hakkında olumlu görüş ve düşünceye sahip olanların oranı son iki yılda yüzde 14'ten yüzde 20'ye yükseldi. Müslümanlar hakkında tamamen olumsuz görüş ve düşüncelere sahip olanların oranı ise yüzde 25 dolayına geriledi. İki yıl önce bu oran yüzde 40 dolayında bulunuyordu. Ankete katılan 1.100 kişinin yaklaşık yüzde 55'i, Müslümanlarla ilişkilerinde tarafsız kaldıklarını, olumlu ya da olumsuz bir görüşü benimsemediklerini bildirdi. Söz konusu anketi düzenleyen kuruma göre, Hollandalılar arasında Müslümanlarla ilgili olumlu görüşe sahip olanların sayısındaki yükselmede, ilişkilerin olumlu yönde seyretmesi ve daha sık ilişki içine girilmesi etkili oldu. İki yıl önce Müslümanlarla ilişkisi bulunmadığını bildirenlerin oranı yüzde 61 olarak belirlenmişken, son ankette bu oran da yüzde 33 olarak ortaya çıktı.

5 Ağustos 2008 Salı

@ Yartılış inancını Ingiltere'ye müslümanlar soktu!

Evrim kuramı konusunda uzman biliminsanı, azılı ateist Richard Dawkins, Britanya’daki Müslümanları yaratılış kuramını ithal etmekle, öğretmenleri de ırkçı görünme korkusuyla itiraz etmemekle suçladı. Ünlü profesör şu çıkışı yaptı: “Sofu Müslümanların çoğu yaratılışçı. Okullar İslami ailelerin kendilerine öğrettiklerini arkadaşlarına anlatan çocuklarıyla dolup taşıyor. Öğretmenler, çocukların yetiştirildiği evdeki önyargılara saygı adına ses çıkarmıyor. Hükümet bir şey yapmıyor, çünkü çok kültürlülük ve bu çocukların geldiği farklı kültürlere saygı ihtiyacı konusunda fanatik.”

Oxford Üniversitesi’nin bilimlerin kamuoyunca anlaşılması kürsüsünden Tanrı Yanılsaması gibi çok satan kitaplara imza atmış Dawkins, hükümetin akıllı tasarım gibi kuramları evrimle ilgili görüşlerden biri olarak değerlendirip tartışılmasını kabul etmesinin bilimi tehdit ettiğini söyledi. “Hükümet, özellikle de Tony Blair döneminde, çocukların geleneksel dinleriyle yetiştirilmelerinin şahane bir şey olduğunu düşünüyor. Ben buna beyin yıkama derim” diye çatan profesör, şöyle devam etti: “Öğretmenler ırkçı sanılmaktan feci korkuyor. İslam’a karşı bir şey söylemek imkansız, söylerseniz ırkçı ya da İslamfobiklikle suçlanıyorsunuz.”

Dawkins, bir TV programı için 15 yaşındaki öğrencilerle sınıfta buluşmasının izlenimlerini de şöyle aktardı: “Bazılarının anlayışlarının önüne duvar örmesi karşısında şoke oldum. Karşı kanıt gösterdiğimde, ‘Benim kutsal kitabımda böyle söylüyor’ dediler. ‘Kanıtlar kutsal kitabının söylediğinin tersini gösteriyorsa bile kutsal kitaba mı uyarsın’ diye sorduğumda ‘Evet’ dediler. ‘Niye’ diye sordum, ‘Öyle yetiştirildik’ yanıtını verdiler.” Sınıflardaki bu tutumun dinci fanatiklere dayanak noktası sağladığını belirten profesör, “Hepimiz inanca saygıyla yetiştirildiğimizden, fanatiklerin üstüne atlayabileceği boşluk var. Bence hepimiz görüşlere saygı göstermezken, dine çok fazla saygı göstermek üzere yetiştirilmişiz” dedi. (Telegraph)

3 Ağustos 2008 Pazar

@ Meşrutiyet, Ergenekon, Masonlar...

Mustafa Armağan Meşrutiyet ile Ergenekon arasındaki Masonik hattı yazdı. İşte Meşrutiyet'ten İtalyan Gladyosu'na ve Ergenekon'a masonik bağlantılar...

“Milliyet”in internet sitesindeki başlığın sırrını çözmekle meşgulüm. Canım, şu “Manastırlı komutan” manşetinden bahsediyorum. Duymuşsunuzdur mutlaka. Kimden mi bahsediyor?

Önümüzdeki ay koltuğuna oturması kesinleşen 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dan. Peki “Milliyet” şu günlerde 100. yıldönümünü yaşadığımız Meşrutiyet İhtilali’ni başlatan mermilerin ilk olarak Manastır’da sıkıldığına atıfta bulunuyor olabilir mi? O zaman köşeye sıkışmış ‘birilerinin’ müsterih olmaları gerektiğine dair bir ima mı gizli burada? Bilemiyoruz. Ancak neresinden bakarsanız bakın, manidar bir başlıkla karşı karşıya olduğumuz kesin.

Son yıllarda okuduğum en net mesajlı yazılardan birisi Hüseyin Gülerce tarafından kaleme alındı. Gülerce 30 Temmuz 2008 tarihli “Zaman”da çıkan “Masonluk Ergenekon’un neresinde?” başlıklı yazısında sarsıcı sorularla dikkatlerimizi Ergenekon’un Masonik şifresini kırmaya yöneltiyordu.

Gerçekten de Mason locaları bu tür gizli örgütlenmelerin hep bir yerlerindedir. Gladyo’yu bitiren savcı Felice Casson’un İtalya’daki P-2 Mason locasının örgütle bağlantısını açığa çıkarışından tutun da, Ergenekon iddianamesindeki İlhan Selçuk’un İstanbul’da Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nda darbeyi planlayanlarla bir araya geldiği bilgisine kadar pek çok bağlantı, meselenin bir komplo teorisinin sınırlarını aştığını gösteriyor.

Bu kadarla da kalmıyor, Büyük Doğu Locası Paris’te bir toplantı düzenliyor, Üstad-ı Azam Jean-Michel Quillardet, başörtüsünün serbest bırakılmasına karşı çıkarak yasanın “Türk laikliğinin bünyesinde açılan tehlikeli bir gedik” olduğunu savunabiliyor ve kafamız iyice karışıyor. Bu ne öfke böyle? “Yoksa laiklik konusunda Masonlara bir güvence verilmiş de haberimiz mi yok?” diyesi geliyor insanın.

Hüseyin Gülerce ise ısrarla soruyor: “Yasak olmasına rağmen Silahlı Kuvvetler bünyesinde masonlar var mıdır? Masonluğu tespit edildiği için bünyeden çıkarılan generaller var mıdır? Milletin evlatları için, orayı ele geçiriyorlar, buraya sızıyorlar dile dünyayı ayağa kaldıranlar, masonluk konusuna gelince neden suspus oluyorlar?”

Ancak 100 yıl evveline dönersek, Meşrutiyet için ayaklananların asker ve sivil önderleri arasında hatırı sayılır miktarda Mason bulunduğunu biliyoruz. Merkezi Selanik’te bulunan Macedonia Risorta Locası ile yine Selanikli Jön Türklerin kurduğu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti (adı daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti olmuştur) arasındaki bağlantılar giderek daha net bir şekilde açığa çıkıyor. Cemiyete girecek olanların önce Mason olması, yani ‘tekris edilmesi’ gerekiyordu. Böylece 1901-1908 yıllarında 23’ü karargâhları Rumeli’de bulunan ve İkinci ve Üçüncü Orduların en üst rütbeli ‘muvazzaf’ subaylar olmak üzere tam 188 İttihatçı Masonluğa alınmıştır.

Kendisi de cemiyetten olan Ahmet Bedevi Kuran’ın verdiği bilgilere göre Masonluk İttihatçılar arasında o kadar onsuz olmaz bir hal almıştı ki, cemiyette iki türlü üye vardı. Bir kısmı Mason locasına girenlerdi ki, bunlara “li ebeveyn kardeş” (ana baba bir kardeş) deniliyordu. Mason locasına girmeyen üyelere ise “li eb” (baba bir kardeş) kardeş diye hitap ediliyordu. Öz kardeş ve üvey kardeş de diyebilirdiniz buna. Nitekim sonradan Cemiyetin bir numarası haline gelen Talat Paşa ve milletvekili yapılan Emanuel Karasso’nun Macedonia Risorta Locası’nın ilk üyeleri ve 33 derece Mason olan üstad-ı azamları yapıldığını biliyoruz.

Gerçi o mücadele günlerinde bu normal görünüyordu ama sonraları savunmaya geçen İttihatçılar “Onlar bizi değil, biz onları kullandık” diyeceklerdi. Ancak kimin kimi kullandığı çok değil, 10 yıl içinde belli olacaktı.

Peki bunlar birer spekülasyon mu?

Bakın, öyle gizli saklı belgeleri değil, açık belgeleri kullanacağım. Birincisi, ihtilalin o sıcak günlerinde Meşrutiyetin hemen ardından Adalet Bakanlığı’na getirilecek olan Macedonia Risorta Locası üyelerinden Manyasizade Refik Bey’in İngiliz gazetesi “The Morning Post”a verdiği demeç. İttihatçıların İtalyan Masonluğundan manevi destek gördüklerini doğrulayan Refik Bey, Macedonia Risorta ve Labor et Lux localarının kendilerine “büyük hizmetler verdi”ğini ve barınak sağladığını gayet soğukkanlı bir şekilde anlatmış ve şöyle devam etmiştir:

“Orada Masonlar olarak toplanıyorduk, çoğumuz da Masonduk, fakat aslında örgütlenmek için toplanıyorduk. Bunun yanı sıra yoldaşlarımızın büyük bir bölümünü, üyelerini ince eleyip sık dokuyarak seçmeleri nedeniyle Cemiyetimiz için bir elek işlevi gören bu localardan seçtik… Ayrıca bu localar, ihtiyaç halinde İtalyan Sefaretinden müdahale teminatı almış olan İtalyan Grand Orienti’ne bağlıydı.”

Demek ki neymiş? 1) İttihatçı Masonlar olarak toplanıyorlarmış; 2) Yoldaşlarının büyük bir bölümünü Masonlar arasından seçiyorlarmış; 3) Çünkü Masonlar cemiyete adam almakta ustaymış; 4) Ayrıca da Abdülhamid herhangi bir şekilde olaylara müdahale etmek isterse İtalyan Elçiliğinden güvence almışlarmış.

Kim söylüyor bunu? İttihatçıların sözüne en çok itibar ettikleri ve bu yüzden de ilk Meşrutiyet kabinesine Bakan yaptıkları zat.

İşe bakın ki, aynı Manyasizade Refik Bey, ihtilal coşkusu içinde ikinci bir demeç verir. Bu defa Paris’te çıkan “Le Temps” gazetesine verdiği demeçte şunları söyler:

“Masonluk ve İtalyan Masonluğu bize manen destek verdi… Hakikatte İtalyan locaları İttihat ve Terakki’ye yardımcı oldular, bizleri korudular, bizlere birer sığınak oldular. Çoğumuz Mason olduğumuzdan teşkilatlanmak için genelde localarda toplanırdık. Üyelerimizi de localardan seçmeye çalışırdık, çünkü locaya üye olabilmek için sıkı bir kontrolden geçilmekteydi.”

Siz düşünedurun, geçtiğimiz günlerde gazetelerden bir haberi koyuyorum masaya:

“Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası, bütün bağlı kuruluşlarına II. Meşrutiyet’in 100. yıl kutlamalarının 2008 boyunca çeşitli etkinliklerle kutlanması talimatı vermesi üzerine “Meşrutiyet defileleri”, kitap tanıtımları, konferanslar ve benzer etkinlikler düzenlendi.”

Meğer sadece defile değil, darbe de düzenleyeceklermiş!

@ Blair'den Hz. İbrahim evleri...

Dinler arasında ortak noktaları ortaya çıkarmak ve inançlar arası diyalogun artırılması için dünyanın önemli başkentlerinde İbrahim Evleri kurulması planlanıyor.

Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, inançlar arası diyalogu geliştirmek ve İbrahimi dinler arasında ortak paydaşlara dikkat çekmek için dünyanın önemli başkentlerinde bir merkezler serisi açmayı planlıyor.

2 Ağustos’taki bir röportajında Blair, Bernama haber ajansına Londra merkezde açılmak üzere olanı kastederek, “Önce bununla başlayacağız” dedi.

Planlanan Hz. İbrahim Evleri, farklı inançlar arasındaki anlayışın artmasını teşvik etme yollarının tartışılması için büyük dinlerin takipçilerini bir araya getirecek. Evlerde tüm İbrahimi dinler İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilikle ilgili müze ve sergi alanları da olacak.

22’nci Sultan Azlan Şah Kanun Dersleri’nde Yasanın Kuralı hakkında bir ders vermek için Malezya’yı ziyaret edecek Blair, Ev’lerin farklı inanç sahiplerinin ortak paydaları bulabileceği ve farklılıkları aşabilecekleri bir yer olacağını söyledi. Blair, “Asya’nın bu bölgesi dahil tüm ana noktalarda bu tarz merkezlere sahip olmanın tam zamanında bir başlangıç olduğuna inanıyorum” diye konuştu.

Hz. İbrahim Evleri, Blair İnanç Vakfı’nın inançlar arası anlayışı teşvik etme çabalarının bir parçası. Mayıs ayında kurulan vakıf, temel dini inançlar arasında saygı, dostluk ve anlayışı geliştirmeyi amaçladığını söylüyor. Vakıf inancın iyilik için bir güç olarak tesis edilmesinin yanında küresel yoksulluk ve çatışmaların önlenmesi için inançlar arası teşebbüsleri teşvik etmeyi istiyor.

Eski sıkı bir Anglikan Blair, karısı Cherie’nin bağlı olduğu Roma Katolik Kilisesi’nden devşirilmişti. Erkte olduğu on yıl içerisinde etkilendiği ana noktanın din olduğun itiraf etti. Yakın arkadaşları onu her gittiği yere yanında İncil taşıyan samimi bir Hıristiyan olarak niteliyor.

Blair, fakir ülkelerde sıtma gibi ölümcül hastalıklarda savaşmak için her inanç sahiplerinin vakfında toplanabileceğini söyledi. “Sahra Afrikası’nın yüzde 40’ı Müslüman. Yani orada Hıristiyan ve Müslüman çocuklar ölüyor” diyen Blair şöyle devam etti: “ Ancak her köyün ya da kasabanın bir camisi ya da kilisesi var. Bizim yapmak istediğimiz bu dini kurumları farklı inançlardan insanlar için bir dağıtım merkezleri haline dönüştürmek ve kullanmak ve bu sadece Hıristiyanlar için olmayacak”.

Blair, sıtma yataklarının kurutulması için bir milyon adlı 10 haftalık bir kampanya başlattı.

Vakfın web sitesinde, “Çok-inançlı etkinlikler düzenleyen ve sıtmanın önlenmesi için farkındalık yaratanlara katılır mısınız” diyen Blair şöyle devam etti: “Arzda inancın yapabileceklerini gösteren bir örnek olmanız için sizi davet ediyorum”