20 Mart 2009 Cuma

@ İlhamını Osmanlı'dan alan bir aydınlanmanın zamanı geldi

George Mason Universitesi, Dunya Dinleri, Düplomasi ve Ihtilaf Çözümü Merkezi Başkanı, Dr. Marc Gopin'in yazısını aşağıda okuyabiliriniz:

Batı ve Arap dünyalarının Osmanlı İmparatorluğu'nu, uzun vadeli çöküşün örnek vakası olarak gördüğü göz önünde bulundurulursa, tarihî, kültürel ve coğrafî unsurlardan kaynaklanan bu fırsat, bir hayli şaşırtıcı. Ancak, Osmanlı tarihi, olağanüstü bir kültürel zenginlikle bezeli ve bu zenginlik, özellikle, çok sayıda medeniyet ve dinin şiddetten uzak bir şekilde diplomaside bir araya gelmesi için, tarihin içinde bulunduğumuz noktasına mükemmel bir şekilde uyuyor.

Dünyanın şu anda tam da buna ihtiyacı var. Türkiye, Doğu ile Batı'nın karşılaşması gereken yer. İslam'ın burada devreye girmesi gerekiyor, Yahudilerin Müslümanlarla burada uzlaşması gerekiyor ve Arapların, Müslümanların, Yahudilerin ve Hıristiyanların yeni bir uluslararası toplumsal sözleşmenin temellerini burada bulmaları gerekiyor.

İsrail, Filistin ve Hamas gibi konulardaki mevcut ayrılıklar açıkça ortada. Türkiye'nin, bölgenin Arap olmayan askerî gücü olarak geleneksel rolünü değiştirmekte olduğu da açıkça ortada. Başbakan hem İsrail'in Gazze savaşı esnasındaki tutumuna dair duruşuyla hem de önceki Amerikan idaresinin şer ekseni olarak tanımladığı Suriye, Hamas ve İran'la ilişkiye geçilmesine dair istekliliğiyle açıkça vites değiştirdi. Bu, gözü kara ve zor bir adım. Ancak doğru şekilde yönlendirildiği takdirde Türkiye'yi yirmi birinci yüzyıl diplomasisinin başköşesine yerleştirebilir.

Türkiye'nin, medeniyetleri ve dinleri birbirine bağlama tarihî rolünü sürdürmesi için uluslararası diplomasi becerilerini geliştirmesi gerekecek. Türkiye'nin konumlandığı irtibat noktası bir yandan zorluklarla, bir yandan da fırsatlarla dolu. Batı, İsrail ve Arap dünyası İran'la şiddetli bir gerilim içinde. Batı ve Arap dünyasının kayda değer bir kesimi Hamas'la gerilim yaşıyor. Batı, İsrail ve Avrupa İslam medeniyetiyle önemli gerilimler -sessiz de olsa- yaşıyor. Ayrıca dünyanın önemli kısmı İsrail'in politikalarıyla gerilim içinde. Türkiye tüm bu cepheleri olumlu etkileyebilecek potansiyele sahip.

Türkiye'nin her türlü angajmanının en önemli unsuru benim deyimimle "olumlu diplomasi" olmalı. Olumlu diplomasi; sorunlara değil fırsatlara, düşmanlıklara değil ilişkilere, eleştiriye değil teşvike odaklanır. Türkiye, İsrail'in Gazze'de aşırı kuvvet kullanmasını şiddetle eleştirdiği için alkışlanmalı. Çünkü savaş koşullarındaki insani durum korkunçtu. Ancak şimdi, mesajı olumlu bir yöne çevirmenin zamanı.

Daha da önemlisi, Ortadoğu'nun barışa doğru ilerlemesini istemeyen Washington'daki gerici lobilerin şantajına maruz kalmamak için, Türkiye'nin, özellikle Ermenistan ve yüzyıl başında yaşanan trajik şiddete dair, Türk gururunu savunmaya odaklanan eski diplomasi yöntemlerinden vazgeçmesi gerekiyor.

Bir dizi atak stratejiye ihtiyaç var. Bunlar: 1. Ermenistan vatandaşlarının resmî merasimler eşliğinde Türkiye'yi ziyaret etmelerini sağlamak, Türkiye'deki geçmişlerini anmak ve kayıpların yasını hep birlikte tutmak gibi jestlerin eşlik ettiği, Ermenistan'la uzlaşma ve ilişki sürecine girmek. 2. Azerbaycan'ın insanî ihtiyaçlarını görmek ve bu ülkeye, gelecekte Ermenistan'la daha başarılı şekilde müzakere edebilmesi için yardımcı olmak. 3. Yahudileri, Yahudiliği ve İsraillileri kamu önünde kucaklamak; ama bunu yaparken Filistinlileri, Gazzelileri de unutmamak, bir yandan da İsrail'le yapacakları uzun süreli bir anlaşmanın temellerini belirlemek üzere Hamas'la, müzakere etmek. 4. İsrail ve Arap dünyası angajmanlarına dair Suriye ve İran'la irtibatta olmak.

En önemlisi, Türkiye'nin, kendisini kısıtlayan ve Ermeni meselesine hapseden o eski savunmacı diplomasiden vazgeçmesi ve bunun yerine medeniyetlerin, ülkelerin ve dinlerin köprüsü olma konumunu talep etmesi ve kazanması gerekiyor. Böylelikle, birçok Türk vatandaşının kılavuzu olan ilerici İslam aydınlanma ve demokrasinin paradigması haline gelebilir ve bu, Batı'da gericilerin, Arap dünyasında da aşırıların İslam medeniyetini şiddetle eşdeğer tutan algılamalarını yalancı çıkarabilir. İkincisi, Ermenilerle yeniden ilişkiye girerek Washington'un baskısından kurtulan Türk liderliği, yüzyıllar boyunca yaptığı gibi, Yahudilerle olumlu bir ilişkiye girebilir ve onlara, Filistinlilere saygılı ve cömert bir şekilde yaklaşmaları çağrısında bulunabilir. Türkiye yüzlerce İsrailli işadamını, ruhanî liderleri, kültürel liderleri; Türk topraklarında Filistinlilerle, kendilerinin eşiti olarak yeni bir ilişki başlatmak üzere resmî olarak davet edebilecek, Müslümanları, Gazzelileri, Hamas'ı devreye sokabilecek bir ülke. Bu, İsrail ve Filistin'de, ihtilaf çözümü açısından bir devrim olacaktır.

Akıllıca siyaset aynı zamanda vizyon sahibi siyaset de olabilir. Başkan Barack Obama vizyon ile pragmatikliği, gerçekçilikle umudu birleştiren bir siyasetin öncüsü. Türkiye de, aydınlanmış İslam medeniyeti modeliyle aynısını yapabilir. Örneğin Mevlânâ bugün dünyanın en sevilen şairlerinden biri ve Arap Ortadoğu'sunda gittiğim her yerde, sufiler arabuluculukta hep öncü konumda. Bu, Mevlânâ'nın çağı; bu, sufi arabulucuların ve sufi vizyonerlerin çağı.

Bu yol kibirden uzak, mütevazı bir şekilde izlenirse, Arap dünyasındaki en muhafazakâr unsurlara kafa tutulabileceğine, hatta onların bile ikna edilebileceğine inanıyorum. Körfez'de hiç kimse Bin Ladin'in gölgesinin sonsuza kadar Arap ve Müslüman dünyalarının üstünde kalmasını istemiyor. Zehir Orta Asya'ya da sıçradı ve herkes bunun Müslüman sosyal düzenini tehdit etmesinden endişeleniyor. Bir taraftan da Batı'nın İslam medeniyetine hoşgörüsüzlüğünü besliyor. İslam dünyasında gözü pek liderlere ihtiyacımız var. İsrail'e ve düşmanlarına, nihai bir çözüme ulaşılması için güven verecek cesur partnerlere ihtiyacımız var. Kimse bunun için Türkiye'den daha iyi konumlanmış durumda değil ve kimse de bu sonuçtan, şu anda dünyanın en kudretli lideri olan Barack Obama'dan daha memnun olmayacaktır. Türkiye, yirminci yüzyıldan kalma hayaletlerini gömmeli. Böylelikle yirmi birinci yüzyılda uluslararası ihtişama yeniden kavuşabilir. İlhamını Osmanlı'dan alan bir aydınlanmanın zamanı geldi.