19 Mayıs 2009 Salı

@ Osmanlı'ya karşı yaptığımız hatayı tekrarlamayalım!

Londra’da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, genel yayın yönetmeni, Abdulbari Atwan'ın makalesini aşağıda okuyabilirsiniz:

Arap barış girişimine karşı çıkan Netanyahu Obama'yla görüşmeye, İran'a karşı 'ılımlı' Arap desteğini almış şekilde gidiyor. İngilizler ve Fransızların yanında yer alarak Osmanlı'ya karşı yaptığımız hatayı tekrarlamak üzereyiz.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu İsrail radyosunun aktardığı açıklamalarında, İran’ın bölgede temsil ettiği tehlike konusunda Araplarla İsrail’in tutumunun uyuştuğunu ve nükleer İran’ın emellerine yönelik ortak İsrail-Arap endişesinin iki taraf arasında görülmemiş bir işbirliği fırsatı yarattığını söylüyor. Bu vurgu bölgedeki stratejik kavramlarda bir darbeyi yansıtıyor ve İran’la mücadelede Arap-İsrail koalisyonuna zemin hazırlıyor.
Netanyahu’nun ziyaret ettiği Mısır ve Ürdün bu açıklamaları ne yalanladı ne de açıklık getirdi. Bu durum açıklamaları ciddiye almamızı, bunları bölgedeki hareketlenmenin, liderler arasındaki karşılıklı ziyaretlerin ve Washington ziyaretlerinin yapısını anlatan bir gösterge olarak görmemizi gerektiriyor.
Arap başkentleri ve özellikle de ‘ılımlı’ başkentler İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ı kabul etmiyor. Veya kabul etseler bile İsrail tehlikesine yönelik tutumun uyumunu teyit eden bir ortak açıklama duymuyoruz.
Netanyahu iki devletli çözümü reddediyor, Arap barış girişimini küçümsüyor, ülkesinin tarihindeki en aşırı hükümete liderlik yapıyor, 1 milyon Arap’ı kovmak ve Mısır’ın El Ali
barajını vurmak isteyen bir faşisti dışişleri bakanlığına atıyor ve Kudüs’teki yerleşimleri genişletme sözü veriyor. Ancak Araplar onu olumlu karşılarken, Müslüman liderlerle, özellikle de İranlılarla böyle bir uyum yok. Netanyahu ABD başkanıyla görüşmesine, İran tehlikesiyle ve ‘ekonomik barış’ konusundaki tezlerine aldığı Arap desteğiyle silahlanarak gidiyor. Arap liderler onu karşılayıp iki devletli çözüm hakkındaki görüşlerini değiştirmekte başarısız olduysa, ABD başkanı niçin Netanyahu’ya bu yönde baskı yapsın veya hükümetine yaptırımlar dayatsın?
Netanyahu Arap ülkelerini barış için değil, İran’la mücadele projesinin, İsrail’in barış veya savaşa muhtemel hazırlıklarının ve yeni Arap-İsrail koalisyonunun etrafında harekete geçirmek için ziyaret ediyor. Üzerinde durulması gereken birkaç nokta var: İlki CIA başkanının ülkesiyle İsrail’in İran’ın nükleer programına yönelik tutumunu eşgüdümlü kılmak amacıyla Kudüs’e yaptığı gizli ziyaret. İkincisi, İsrail’in İran’ın nükleer programına son verilmeden barışla ilgili konuşmaların ertelenmesi üzerinde durması karşısındaki Arap sessizliği. Üçüncüsü, Obama’nın gelecek ay Kahire’de sunacağı ABD planına dair söylentilerin artması. Planın en önemli maddeleri, Araplarla İsrail arasında doğrudan ilişkiler, İsrail’in yerleşim inşasını dondurması ve iki devlet temelinde görüşmelerin kabulü karşılığı Arap barış girişiminin dönüş hakkı maddesinin kaldırılması. Dördüncüsü, Gazze ablukasının sürmesi, İran, Lübnan ve Filistin’deki direnişe karşı kampanyaların hızlanması. Beşincisi, Araplar arası uzlaşı umutlarının buharlaşması. Altıncısı, Arap petrol ülkelerinin ABD’yle dev silah anlaşmalarındaki artış. Yedincisi, İsrail’in dev askeri tatbikatlarının sürmesi; bütün İsrail’i kapsayan tatbikatlarla kamuoyunun kapsamlı savaşa hazırlanması.
Bir ABD-İsrail anlaşmasının eşiğindeyiz. İran’la anlaşma da olabilir veya teşvikleri reddederse İran’a karşı ortak savaş ilan edilebilir. Bu savaşın sonuçları malum, Araplar ağır bedel ödeyecektir. Fakat ‘ılımlı Araplar’, İran teşvikleri kabul ederse yapılacak bir ABD-İsrail-İran anlaşmasının da tehlikelerini gözden geçirmeli. İki durumda da Araplar kaybedecek. Fakat Müslüman bir ülkenin yanında yer alırlarsa kayıp daha az olabilir. Böylece Müslüman Osmanlı İmparatorluğu’na karşı İngiliz ve Fransız emperyalizminin yanında yer alarak yaptıkları hatayı tekrarlamazlar.