7 Mayıs 2009 Perşembe

@ Yeni Türk Osmanlıcılığı

Türkiye'nin iç siyasi gelişmeleri bile artık Ortadoğu'dan yakın takip ediliyor. Ahmet Davutoğlu'nun yeni kabinede Dışişleri Bakanlığı görevine gelmesine Ürdünlü yazarın yorumu bakın nasıl olmuş? Mahcub El Zuveyri'nin, Ürdün gazetesi El Ghad'daki makalesini aşağıda okuyabilirsiniz:

Türk medyasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Dışişleri ve Ekonomi bakanlarını kapsayan bir rotasyona gideceği yazılmıştı. O vakitler tahminler eski Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın, Ekonomi bakanı olarak atanacağı ve onun yerini Başbakan'ın siyaset danışmanlarından Ahmet Davutoğlu'nun alacağı yönündeydi.

Beklentiler kararlara dönüştü ve Türk hükümetindeki bakanlık rotasyonu bilfiil yapıldı. Başbakan bu rotasyonu 'hükümete yeni dinamizm kazandıracak' şeklinde tanımladı. Bu rotasyonun sadece Türk iç şartlarında değil, bölgesel bağlamda bakıldığında da önemli olduğu görülür.

Türkiye'nin AB müzakerelerinde belirgin bir isim sayılan yeni Ekonomi Bakanı Babacan, AB ile müzakerelere girilmesi ve Türkiye'nin AB üyeliği yolundaki engelleri kaldıran ekonomik ve yasal reformların geçirilmesi noktasında başarılı oldu. Bu yolun tamamlanmadığı doğru, ancak Babacan'ın dönüşü Türkiye'nin bu yolda ilerlemekte ısrarlı olduğu anlamına geliyor.

Fakat görünen o ki dönüş bu kez yeni bir kartla yani Ortadoğu bölgesinde istikrarın sağlanması için önemli bir aktör olması kartıyla olacak.

Babacan'ın eski görevine dönüşündeki önemli husus, ekonomik krizin Türk ekonomisindeki kötü etkilerini azaltma girişimidir. Zira AKP hükümeti Türk seçmenin desteğini almak için etkin bir araç olarak ekonomiye yoğunlaşmış ve Türkiye'de sınırlı çevrelerde destek bulduğu ideolojik söylemi aşmıştı. Kameralardan uzakta projektörlerin arkasında bir diplomasi yürüten ve bugün ise kameralarla daha fazla yüzleşmesi gerekecek olan yeni Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise strateji ve siyaset bilimlerine yakın bir akademisyen. Türkiye'de kendisine Türkiye'nin güçlü ve farklı bir yüzle Ortadoğu'ya dönüşünün mimarı olarak bakılıyor.

Türkiye'nin ve hükümeti elinde bulunduran AKP'nin İslamcılarla ilişkileri kullanarak ve Arap kamuoyunun desteğini almak için Filistin sorununu işleve koyarak Ortadoğu'ya yöneleceği düşünülüyordu. Zira kamuoyundan böyle bir desteğin alınması, Türkiye içindeki meşruluğunu güçlendirmesi için kullanılabilirdi. Yaşananlar ise bunun tam tersi oldu. Zira dönüş bölgedeki siyasi çözüm kanalıyla oldu. İsrail ile Suriye arasındaki arabuluculuk bu rolün en önemli ipuçlarındandı. Sonra bu arabuluculuk bir şekilde Avrupalıları ve Amerikalıları Türkiye'yi sınırsız güvenle desteklemeye mecbur bıraktı.

Türkiye bugün sıcak dosyalarda yumuşak diplomatik bir güçle beliriyor. Zira Gazze savaşına yönelik tutum, Batılı ve İsrail tutumlarının eleştirilmesi, Türkiye üzerinde siyasi bir etki bırakmadı. Ayrıca Türkiye'nin Kuzey Irak'ta Kürtlerle mücadeleye yoğunlaşması, Iraklılarla bütün siyasi mercilerle ilişkilerini güçlendirmekten kendisini alıkoymadı. Belki de geçen birkaç gün zarfında Mukteda el Sadr'ı kabul etmesi bu rolü sürdürdüğünün açık mesajıdır.

Türkiye ayrıca Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman'ı kabul etti. Görülen o ki Lübnan'da Türkiye'yi bekleyen bir rol var ve bu rol özellikle de 7 Haziran'daki Lübnan seçimleri ışığında Suriye'nin Lübnan'da istikrarın güçlendirmeye çalışılması davetiyle ilgili olabilir.

Washington'un Türkiye'deki askerî üslerini Irak'taki savaşçı çalışmaları için kullanmasını durduran AKP hükümetine bugün ABD, Irak'tan çekilecek Amerikan güçlerinin geçiş köprüsü olarak bakıyor. Hayata geçirilen bütün bu roller ve tatbik edildiğini gördüğümüz politikalar görüldüğü üzere Ortadoğu bölgesinde yeni Türk Osmanlıcılığının çerçevesini oluşturacaktır.