29 Mayıs 2009 Cuma

@ AB, dünya üzerinde etkili olmak için Türkiye'ye muhtaç

Le Figaro gazetesinin 28 Mayıs 2009'daki başyazısının tercümesini aşağıda okuyabilirsiniz:

Başarılı bir diplomat olan İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt ülkesinin dönem başkanlığını devralacağı 1 Temmuz'dan itibaren önemli bir rol oynamaya hazırlanıyor.

Avrupa Parlamentosu seçimlerine iki hafta kala Eski Kıta'nın gündemdeki sorunları hakkında görüşlerini ifade etti.

İsveç'in başkanlık dönemindeki öncelikleri ne olacaktır?

Bu başkanlık döneminin başarılı olmasını ve özellikle de Lizbon Antlaşması'nın yürürlüğe girmesinden önceki son başkanlık dönemi olmasını diliyorum. Olağanüstü sorunlarla karşı karşıyayız. Son kuşağın hiç görmediği ölçüde etkili bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Aralık ayında gerçekleşecek Kopenhag zirvesi perspektifinde olduğumuz bu dönemde iklim sorunu da asrımızın sorunu olarak etkisini göstermektedir.

Yeni İsveç hükümeti Volvo ve Saab gibi otomobil üreticisi şirketlere yardım konusunda çekimser. Siz Avrupa otomobil sanayiinin kurtarılabileceğine inanıyor musunuz?

Biz İsveç'te sanayide dönüşüm konusunda büyük bir tecrübeye sahibiz. Tersanelerimizi kurtarmak için çok uğraştık ve boşu boşuna çok para harcadık. Bugün Malmö kentinde artık tersane bulunmamaktadır, ancak eskisi kadar istihdam sağlanmaktadır ve bu istihdam yenilikçi şirketler tarafından sağlandı. Sanayi politikamız geleceğe yöneliktir. Bu, otomobil sanayiini mahkum ettiğimiz anlamına gelmiyor. Ancak şirketlerin sahipleri değişecek ve rantabl yeni alanlara yönelecektir. Vergi verenlerden sağlanan geliri var olan yapıları sübvanse etmek için harcamak, parayı saçıp savurmak anlamına gelir.

O halde siz kriz döneminde "koruyucu Avrupa" fikrine karşısınız...

Avrupa'nın refahı ekonomide korumacılık üzerine değil, pazarlara açılma üzerine kuruludur. Bu durum büyük şirketlerinin rekabet gücü son derece yüksek olan Fransa için de geçerlidir. Benim Avrupa vizyonum, bazılarında gözlemlediğim kadar savunmacı değil. Benim saldırgan bir anlayışım var, daha rekabetçi olabileceğimizi düşünüyorum. Dünyadan korkmamamız, aksine dış dünyayı fırsatlar kaynağı olarak değerlendirmemiz gerektiğine inanıyorum.

Baltık ülkeleri, Orta Avrupa ve Balkanlar konusunda endişeli misiniz?

Ekonomik durum iki ay öncesine göre daha az tehdit edici durumda. Letonya'nın durumu son derece düşündürücüdür. Ukrayna'da da sorunlar ağır. Balkanlar'da savaş riski yok; ama kriz, milliyetçiliği güçlendirebilir. Bu sorundan kaçınmak için Avrupa Birliği'nin genişleme sürecini, her ne kadar bu ülkelerin AB'ye üye olma yolunda kat etmeleri gereken çok mesafe varsa da, kesinlikle durdurmamalıyız.

Bu zorunluluk Türkiye'yi de kapsıyor mu?

Evet. Kesinlikle. Avrupa'nın en önemli stratejik hedefi Türkiye'nin kendisine yönelmesi olmalıdır. Eğer Türkiye'ye kapıyı kapatırsak milliyetçi eğilimleri başka bir yöne yöneltmiş oluruz ve dünyanın geri kalanı üzerinde son derece olumsuz bir işaret vermiş oluruz.

Eğer Türkiye AB'ye girerse, üye ülkeler içinde en kalabalık nüfusa sahip ülke olacağından, son derece önemli bir siyasî ağırlığı olmayacak mıdır?

Bu durumun endişeye neden olduğunu anlıyorum. Tüm genişleme süreçleri kaygılara ve muhalefete neden olmuştur. Ancak yine tüm genişleme süreçleri de başarılı olmuştur. Ben genişleme sürecinin tamamlanmış olduğunu düşünmüyorum. Avrupa her genişleme süreci sonrasından dönüştü ama bugün geldiği noktada dünya üzerinde her zamankinden daha etkindir.

Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne sokmak, Fransa, Almanya gibi diğer ülkeleri Avrupa üzerindeki etkilerini yitirmeye mahkum etmek anlamına gelmektedir. Bu durum komplo teorilerini başlatıyor...

Bu, zamanında De Gaulle'ün Büyük Britanya hakkında öne sürüdüğü argümandır. Ancak dünya üzerinde bir ağırlığa sahip olmak istiyorsak Avrupa'nın bir kısmının Birliği olmaktansa Avrupa Birliği olmak daha iyidir. Gelecek onyıllarda AB, Türkiye'nin ekonomik ve demografik dinamizmine muhtaç olacaktır. Avrupa, Türkiye vasıtasıyla İslam dünyasıyla önemli bir uzlaşma etkeni haline gelebilir. Üstelik biz Kıbrıs'ın, Suriye açıklarında bir ada olmasına karşın, Avrupa içinde olduğuna inanıyoruz, bu durumda Türkiye'nin yerinin Avrupa'da olmadığını savunmak zorlaşmaktadır.

Türkiye ile üyelik görüşmelerinde yeni bölümler açacak mısınız?

Biz Avrupa Konseyi üyelerinden biriyiz. Bu konu AB dönem başkanlığından çok 27 üyenin tümünü birden ilgilendirmektedir.