29 Ekim 2008 Çarşamba

@ Obama, Hz. Mehdi'nin habercisi mi?

Hz Ali'ye atfedilen bir söze göre, 'Kıyametten hemen önce, uzun boylu siyah bir adam batıda iktidarı ele geçirecek. Dünyanın en büyük ordusunu komuta edecek'...

ABD seçimlerinde sona yaklaşılırken İran Obama'yı konuşuyor. Hz Ali'ye atfedilen bir söze göre, "Kıyametten hemen önce, uzun boylu siyah bir adam batıda iktidarı ele geçirecek. Dünyanın en büyük ordusunu komuta edecek."

ABD’de 4 Kasım’daki başkanlık seçimlerinin Demokrat Parti adayı Barack Obama’nın geçmişi çok tartışıldı. Kenyalı bir Müslüman babanın oğlu olan ve göbek adı Hüseyin olan Obama’nın da Müslüman olduğu iddialarının sonu gelmedi. Şimdi de İran’da Mehdi’nin habercisi “Büyük Savaşçı” olduğu iddia ediliyor.

Amerikan Forbes dergisindeki habere göre, ilginç gelişme, yarı resmi bir internet sitesinde 17’nci yüzyılda yazılmış “Işık Okyanusu (Bahar El Enver) adlı kitabın yayınlanmasıyla başladı. Kitapta Hz. Ali’ye atfedilen şöyle bir söz yer alıyor: ”Kıyametten hemen önce, uzun boylu siyah bir adam batıda iktidarı ele geçirecek. Dünyanın en büyük ordusunu komuta edecek. Üçüncü İmam’dan (Hz. Hüseyin) işaretler taşıyacak. Şiiler onun bizden olduğuna şüphe etmesin.“

Birçok İranlı şimdi Obama'yı konuşuyor. Onlara göre Barack Obama bahsedilen 'Büyük Kurtarıcı'.

Bunun yanı sıra ”Barack Hüseyin“ Farsça’da ”Kutsanmış Hüseyin“ anlamında. İsmi Fars alfabesiyle O-BA-MA diye hecelendiğinde, ”O bizden biri“ anlamına geliyor.

@ ''Türkiye ''Anahtar Rol'' oynuyor!''

Moşe Kantor, Türkiye'nin Yahudi, Müslüman ve Hristiyan inançları arasında diyalog ve hoşgörünün yükselmesinde anahtar rol oynadığını söyledi.

Avrupa Yahudi Kongresi Başkanı Moşe Kantor, Türkiye'nin Yahudi, Müslüman ve Hristiyan inançları arasında diyalog ve hoşgörünün yükselmesinde anahtar rol oynadığını söyledi.
Türkiye'yi ziyaret eden Kantor, Amerikan Associated Press haber ajansına yaptığı açıklamada, Türkiye'nin "ılımlı ve hoşgörülü İslam'ı" temsil ettiğini belirterek, bunun da Türkiye'nin ansemitizm, ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla savaşta aldığı konumdan belli olduğunu kaydetti.

Kantor, Ankara ziyareti sırasında görüştüğü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan'dan, Türkiye'nin Avrupa'daki hoşgörüsüzlüğe karşı yeni kurulan Avrupa Hoşgörü ve Uzlaşı Konseyi'ne katılmasını talep ettiğini ifade etti.

Kantor, Türkiye'de devletin Yahudi karşıtı bir tutumunun olmadığına inandığını ve Türk hükümetinin Yahudi karşıtlığıyla mücadele konusundaki çabalarını memnuniyetle karşıladığını kaydetti.

@ Dawkins'in ''Bağırsak Kurdu'' yanılgısı...

Dr. Murat Kınıkoğlu'nun köşe yazısı:

Çağımızın en ünlü ateistinin Oxford’lu Profesör Richard Dawkins olduğunu söyleyebiliriz.

Dindarların, “Tanrı’nın tüm canlıları belirli bir amaçla yarattığı ve tüm varlıkların insanlara bir faydası” olduğu savını çürütmek isteyen Dawkins’in, kitaplarından birinde bağırsak kurtlarından bahisle “Bağırsaklarımıza yerleşip kanımızı emen bu iğrenç solucanların bize nasıl bir yararı olabilir?” diye sorduğunu hatırlıyorum. Bir an kitabı kapatıp, gerçekten de kansızlık başta olmak üzere pek çok hastalığa yol açan bu parazitlerin vücudumuza hiçbir faydası olamayacağını düşündüğümü hatırlıyorum.

Geçenlerde gözüme ilişen bir makale Dawkins’in kulaklarını çınlatmama neden oldu. Nottingham Üniversitesi’nden Dr. Pritchard kanımızı emen solucanların zannettiğimiz kadar kötü olmadığını iddia ediyor. Pitchard’a göre iğrenç bulduğumuz bu parazitler vücudumuzdaki alerjik reaksiyonları azaltıcı bir rol oynuyorlarmış. Dawkins’in üzerine çalıştığı kancalı kurtlar Afrika’da yüz binlerce kişinin kansızlık çekmesine ve binlercesinin de ölmesine neden oluyor. Türkiye’de Doğu Karadeniz ve Çukurova bölgesinde çıplak ayakla tarlada çalışan insanlarda sık görülüyor. Papua Yeni Gine’de çalıştığı yıllarda parazit taşıyan insanlarda alerji olmadığını fark eden araştırmacı, solucanların, kendi yaşamlarını sürdürebilmek için konakladıkları insanın alerjik reaksiyonları kıran bir mekanizmayı harekete geçirdiklerini bulmuş. Dr. Pitchard, teorisini ispat etmek için alerji şikayeti olan (kendisinin de aralarında bulunduğu) 15 kişiye 10’ar adet kancalı kurt bulaştırmış. Sonuç; 6 hafta sonra parazit bulaşan kişilerdeki tüm alerjik semptomlar kaybolmuş. Dr. Pritchard, bulaştırılan kurt sayısının fazla olmasının mide ağrıları ve ishale neden olduğunu ancak 10 kurt verilen hastaların hallerinden çok memnun olduklarını söylüyor. Bu insanlar alerji belasından kurtuldukları için ne olursa olsun kurtlarını muhafaza etmek istiyorlarmış.

Dr. Pitchard’a göre vücuda parazit verilerek tedavi edilebilecek, alerjik rinitten tutun astıma, Crohn hastalığından tutun artritlere kadar yüzlerce immün sistem hastalığı var. Dr. Pitchard’ın solucan çalışmasını duyanlar Yahoo’da parazitle tedavi grubu bile kurmuşlar. Meksika’da faaliyet gösteren bir klinik de kendisine başvuran alerjik hastaları solucan bulaştırarak tedavi etmeye başlamış.

Kronik alerjik rahatsızlıktan muzdarip, dertlerine derman bulamayan binlerce hasta olduğunu biliyorum. Tıp bu konuda gerçekten çok çaresiz. Sakın bu okuduklarınızdan sonra alerjilerinizden kurtulmak için kendinize parazit bulaştırmaya kalkmayın. Kansızlık yapma özelliği yüzünden, parazite hoş geldin demenin çok yanlış olacağı söyleniyor. Şimdi bilim adamları bu solucanların faydalı etkisini taklit edecek ilaçlar üzerinde çalışıyor. Belki de solucanlardan öğrendiklerimizle astım başta olmak üzere, rinit, atrtit gibi pek çok otoimmün kökenli hastalığı tedavi edebileceğiz.

@ Vatikan-İsrail hattında Papa 12. Pius gerilimi...

Vatikan önceki gün yaptığı açıklamada hem Yahudilerin hem de Katoliklerin bu konuda Papa 16. Benedict'e yaptıkları baskıya son vermeleri çağrısında bulundu. Vatikan Baş Sözcüsü Papaz Federico Lombardi, nadir olarak görülen bir açıklama yaparak, "Bu şartlarda her iki taraftan da Papa üzerinde baskı oluşturmak uygun değildir." dedi. Lombardi'nin açıklamasının, Pius'un azizliğini soruşturan Vatikan Başhakimi Papaz Peter Gumpel'in, Benedict'in Pius'un azizliği sürecini, Yahudilerle ilişkilere zarar vermemek için askıya aldığı yönündeki sözlerinden sonra gelmesi dikkat çekti. II. Dünya Savaşı'nın başladığı 1939'dan 1958'e kadar papalık görevini yürüten Pius, Naziler tarafından 6 milyon Yahudi'nin öldürülmesine seyirci kalmakla suçlanıyor. Pius'un aziz ilan edilmesi süreci Benedict'in onayı ile tamamlanmış olacak. Ancak bunun Katolik-Yahudi ilişkilerine darbe vuracağı ifade ediliyor.

Peres: Papa İsrail'i ziyaret etmeli

İsrail ile Vatikan arasındaki ilişkiler Kudüs'teki Yad Vashem Soykırım Müzesi'ndeki Pius resminden dolayı da gergin bulunuyor ve Papa 16. Benedict bu resimden dolayı İsrail'e gezi gerçekleştirmeyi erteliyor. Ancak İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres önceki gün, konunun Papa'nın ziyareti önünde bir engel teşkil etmemesi gerektiğini ifade etti ve "Kutsal ülkeyi ziyaretin kızgınlık ya da uyuşmazlıkla bir ilgisi olamaz." dedi. Pius'un resminin altında, 'İttifak güçlerinin hazırladığı ve Yahudilerin imha edilmesini kınayan deklarasyona imza atmaktan kaçındı.' ifadeleri yazıyor. Katolik dünyası ile ters düşmek istemeyen bazı Yahudiler tıpkı Vatikan gibi, Pius'un her ne kadar tarafsız davransa da perde arkasından pek çok Yahudi'yi kurtardığını öne sürüyor.

@ Sony'den özür...

Sony, ‘LittleBigPlanet’ adlı yeni oyunun binlerce nüshasını piyasadan çekti. Sony, Amerikalı Müslümanların oyunda Kur’an-ı Kerim’e hakaret edilmesini protesto etmesinin ardından piyasadan oyunları topladı.

Amerikan gazeteleri, Sony firmasına dünya genelinden onbinlerce protesto maili ulaştığını da kaydetti. Sony yetkilileri yayımladıkları bir bildiri ile İslam dünyasından özür dilediklerini açıkladı.

Sony’nin Play Station 3 için geliştirdiği ‘LittleBigPlanet’ adlı oyun, önümüzdeki Cuma satışa çıkması planlanıyordu. Oyunun yeni çıkış tarihi ise 27 Ekim olarak belirlendi. LittleBigPlanet oyunu, ana karakteri 'Çuval Çocuk / Sackboy' ve arkadaşlarının maceralarını konu alıyor.

@ Müslüman olsa ne farkeder?

ABD'nin en çok izlenen pazar siyaset programlarından NBC'nin 'Meet the Press' programına konuk olan Powell, Obama'yı destekleme kararı almasının temel sebeplerinden biri olarak Demokrat başkan adayının McCain seçim kampanyasınca 'terörizmle bağlantılı' ve Müslüman gibi gösterilmek istenmesi olduğunu kaydetti.

Obama'nın Müslümanlığına dair kasıtlı olarak ortaya atılan ima ve sorulara ilişkin Powell, "Doğru cevap, o bir Hıristiyan. Her zaman Hıristiyan'dı. Ama asıl doğru cevap şu: Müslüman olsa ne olur? Bu ülkede Müslüman olmanın yanlış bir tarafı mı var? Cevap hayır." dedi. Senatör John McCain'in bizzat ayrımcılık yapmadığını vurgulayan Powell, ancak parti üyelerinin söylediği ve söylemesine izin verilen bazı şeylerden rahatsız olduğunu kaydetti.

"Yedi yaşındaki bir Müslüman Amerikalı çocuğun (bir gün) başkan olabileceğine inanmasının yanlış bir tarafı mı var?" diye de soran Powell, "Amerika bu değil." şeklinde konuştu. Powell, bu konuda 'kuvvetli hisler' içinde olmasına Irak ve Afganistan'da vazife gören Amerikan askerleriyle ilgili bir foto makalede gördüğü resmin vesile olduğunu belirterek şöyle devam etti: "Bu makalenin sonundaki resimlerden biri, Arlington (askeri) mezarlığındaki bir anneye aitti. Başını oğlunun mezar taşına dayamıştı. Ve resme fokus yapınca mezar taşındaki yazıyı okuyabiliyordunuz. Orada (askerin) sözleri vardı. Bronz yıldız ve mor kalp madalyası vardı. Irak'ta öldüğünü, doğum ve ölüm tarihini yazıyordu. 20 yaşındaydı. Ve mezar taşının en tepesinde Hıristiyan haçı yoktu. (Yahudi) Davud yıldızı yoktu. İslam inancının ay-yıldızı vardı. İsmi Kerim Reşad Sultan Han idi. Ve o, bir Amerikalıydı. New Jersey'de doğmuştu. 11 Eylül zamanında 14 yaşındaydı. Ve ülkesine hizmet verebileceği zamana kadar beklemiş ve gidip hayatını vermişti."

"Birbirimizi bu şekilde kutuplaştırmaya son vermeliyiz." çağrısında bulunan Powell, Obama'nın 'etnik, jenerasyonel, ırki çizgileri aşan', daha 'kuşatıcı' ve 'dönüştürücü bir zat' olduğunu kaydetti. Obama'nın hem stilini hem altyapısını beğendiğini söyleyen Powell, "Dünya ve Amerikan sahnesine gelen yeni nesli temsil ediyor." ifadelerini kullandı. McCain'in son ekonomik krizdeki tavırlarının kendisine güven vermediğini ifade eden Powell, başkan yardımcısı olarak Alaska Valisi Sarah Palin'i seçmesini de eleştirdi. Cumhuriyetçilerin ağır toplarından eski Genelkurmay Başkanı Colin Powell, 2001-2005 tarihleri arasında Başkan George W.Bush'un kabinesinde dışişleri bakanı olarak görev yapmıştı.

Bu arada Amerikan gazeteleri, 4 Kasım başkanlık seçimini kazanmasını istedikleri adayı açıklamayı sürdürürken, Obama, son iki günde sekiz gazeteden altısının desteğini aldı. Kansas City Star ve Oregonian gibi önemli yerel gazeteler Obama'yı desteklediğini duyurdu. Daha önce de Washington Post, tercihinin Obama olduğunu açıklamıştı. ABD'de gazetelerin bir başkan adayına destek vermesi olağan sayılıyor.

@ ''Osmanlı'dan sonra yetim kaldık!''

Balkan ülkelerinde yaşayan Müslümanların sorunlarının tartışıldığı 'Balkan Sempozyumu' İstanbul'da Grand Cevahir Otel'de başladı. Sempozyumun açılış konuşmasını yapan İHH İnsani Yardım Vakfı Genel Başkanı Bülent Yıldırım, Türkiye'nin Balkan coğrafyasında küresel ağırlığını hissettirmesi için bu coğrafyadaki Müslümanlarla tarihi ve kültürel bağlarını yeniden güçlendirmesi gerektiğini söyledi. Türkiye ile Balkanları birbirinden ayrılmayan, etle tırnak gibi gördüğünü belirten Yıldırım, sempozyumla Balkan Müslümanlarını yeniden gündeme getirmeyi amaçladıklarını söyledi.

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez'in başkanlığında yapılan ilk oturumda konuk müftüler, Balkanlardaki Müslümanların Osmanlı'dan sonra yetim kaldığını belirttiler. Ülkelerindeki sayısız cami, medrese ve okulun yerle bir edildiğini ifade eden din adamları, Yugoslavya'nın yıkılmasından sonra yaralarını sarmaya başladıklarını, bu noktada Türkiye'den de destek beklediklerini ifade ettiler.

Arnavutluk Diyanet İşleri Başkanı Selim Muça, Osmanlı döneminde liberal ve hoşgörülü bir politika uygulandığını söyledi. Osmanlı'dan sonra Balkanlar'daki yeni süreçten sadece Müslüman halklar değil İslam eserlerinin de büyük zarar gördüğüne dikkat çeken Muça şunları konuştu: '1939 senesine kadar Arnavutluk'ta Osmanlı döneminde inşa edilmiş 1667 cami ve mescidin mevcut olduğunu biliyoruz. Yüzyıllara dayanan bu müesseseler, komünist rejim tarafından yerle bir edildi ya da başkalaştırıldı” dedi.

Sırbistan İslam Toplumu Başmüftüsü Muammer Zukorliç ise “Osmanlı'nın çöküşünden sonra Balkan Müslümanlarının korunmasız yetimler gibi, sürekli olarak soykırıma, zulme maruz kaldığını ifade etti. Zukorliç, Balkanlar'daki Müslüman halkın Doğu ile Batı arasında köprü olabileceğine işaret etti. Makedonya İslam Birliği Başkanı, Reisu'l Ulema Süleyman Recebi de, modern dünyanın içine düştüğü durumdan ancak İslam'la çıkabileceğini vurguladı. Recebi, Makedonya'da dinî yaşayışın sürekli gelişme gösteren bir seyir izlediğini kaydetti.

Türkiye bizim anamızdır

Bosna Hersek Başmüftüsü Mustafa Çeriç, Türkiye'ye önemli çağrılarda bulundu. Bosna'ya İslam'ı Fatih Sultan Mehmet'in getirdiğini hatırlatan Çeriç, İslamı seçmelerinin ardından aşırı dinci, Türk veya Arap yaftasıyla sürekli baskı altında tutulduklarını söyledi. Gözlerinin sürekli Türkiye'de olduğunu söyleyen Çeriç, “Türkiye ne kadar güçlü ve özgür bir ülke olursa biz de o kadar güçlü ve özgür olacağız” diyekonuştu. “Her ne kadar farkında olmasa da Türkiye bizim anamızdır” diyen Çeriç, Balkan Müslümanlarının sorunlarının çözümü, Osmanlı kültür mirasının araştırılması için Türkiye ile ortak bir kurul oluşturulmasını istedi. Çeriç, “Bizim hatalarımız olmuş olabilir, affetmenizi istiyoruz” dedi. Bosna Müftüsü, yüzyıllardır Balkanlarda medrese olarak eğitim veren Gazi Hüsrev Medresesi'ne ek olarak Gazi Hüsrev Üniversitesi'nin kurulmasını da önerdi.

Bulgaristan Başmüftüsü Mustafa Aliş ise Bulgaristan Müslümanlarının Osmanlı'nın ardından Balkanlar'da yetim kalan ilk Müslüman topluluklardan olduğunu söyledi. Aliş, şöyle konuştu: “Bugün Bulgaristan Müslüman cemaati 1,5 milyon civarındadır. Bulgaristan'da 1200'ün üzerinde cami, 200 kadar da mescit bulunmaktadır. Bulgaristan'ın genel devlet politikası, Müslümanları büyük şehirlerden tehcir etmek, kırsal kesimlerde yaşayanları da cahil bırakmak şeklindedir. Bu politika sonucunda Müslümanların çoğu köylerde ikamet etmekte ve geçimlerini tarım ve hayvancılıkla sağlamaktadır. Bulgaristan'daki Çingene nüfusunun gayrıresmî verilere göre bir milyon olduğu tahmin ediliyor. Bunların çoğunluğu 10 yıl öncesine kadar Müslüman'dı, ancak artık büyük bir ihtimalle pek çoğu Hristiyan oldu.”

@ Öymen: ''Esas sebep Din!''


CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Hristiyan demokratların Türkiye'nin AB üyeliğine soğuk bakmalarının tek nedeni olduğunu söyledi ve onu açıkladı: Avrupa'daki sosyal demokrat ağırlıklı 18 vakıf ve 15 siyasi partinin birleşerek oluşturduğu Avrupa Forumu'nca, Hilton Oteli'nde düzenlenen ''AB Üyeliği Yolunda Türkiye'' başlıklı yuvarlak masa toplantısında konuşan Öymen, Avrupa'daki sosyal demokrat partilerin Türkiye'nin AB üyeliğini desteklediğini, Hristiyan demokrat partilerin ise buna soğuk baktığını kaydetti.

Almanya'da yaptırdıkları bir araştırmada, Hristiyan demokratlara, 'Neden Türkiye'nin adaylığına karşısınız?' diye sorulduğunu ifade eden Öymen, ''Araştırmadan şu sonuç ortaya çıkmıştır; Hristiyan demokratların Türkiye'nin AB üyeliğine soğuk bakmalarının tek nedeni vardır, o da din farkıdır'' diye konuştu.

@ Bir ateistin Allah itirafı...


Dünyanın en ünlü ateisti Flew, hayatının büyük bölümünde ateizmin bilinen felsefî savunucularının en önemlisiydi.

Ateizm fikrinden cayan Flew, artık Tanrı'nın varlığına inandığını ve yok demenin hiçbir anlamı olmadığını ileri sürüyor. Kitap onun bu fikrî dönüşümünün ilgi çekici hikâyesini aktarıyor.

Yanılmışım Tanrı Varmış - 207 sayfa - Profil Yayıncılık - 0212 514 45 11

@ Amerikalılar İslami Fonlara Yöneliyor...

ABD'de İslami fonlar küresel krizden fazla etkilenmediler. İslami fonların yatırımcılarından yarısı Müslüman değil. Müslüman olmayanlar İslami fonların kurallarının çok iyi olduğunu düşünüyorlar.

Tha Washington Post gazetesinin bildirdiğine göre, 532 milyon dolar varlığı sahip Amana Gelir Fonu, İslami kurallar ve Nicholas Kaiser'in yönetiminde son beş yılda bütün rakiplerinden daha başarılı oldu.

Amana Income fonunun yıllık ortalama kazancı yüzde 9.7. Amana Income ve kardeş kuruluşu Amana Growth, inançlarına göre yatırım yapmak isteyen Amerikalı Müslümanlar için kuruldu. Uygulanan İslami kurallar sayesinde İslami fonlar yaşanan küresel krizde fazla yara almadılar.

Yıllık ortalama kazancı yüzde 7.7 olan Amana Growth, son beş yıl içinde karlılıkta fonlar arasında ikinci sıraya yerleşti.

Amana Income, North American Islamic Trust'tan bir grup Müslüman bilim adamı tarafından 1986'da kuruldu. Merkezi Indianapolis'te. Fonların başına Unified Management'in başkanı Nicholas Kaiser getirildi. Amana Growth Trust ise şu anda 792 milyon dolar varlığa sahip ve 1994'te kuruldu.

62 yaşındaki Kaiser, 1989'da Bellingham şehrinde kurduğu Saturna Capital firması ile fonları yönetiyor. Amana fonları kaynağını Kur'an Kerim ve hadisten alan İslami kurallara uygun olarak yatırımlarını yapıyor. İslami kurallar, fonların kumar, alkol, domuz ürünleri ve pornografi gibi endüstrilerde kullanılmasını yasaklıyor.

Bir çok Müslüman olmayan yatırımcıları bulunduğunu söyleyen Kaiser, "Çünkü kuralların yatırım için çok iyi olduğunu düşünüyorlar." dedi.

Fonları mali danışmanlar vasıtası ile satın alan 70 bin yatırımcının yaklaşık yarısının Müslüman olmadığını söyleyen Nicholas Kaiser, 17 bin ortağın ise fonları doğrudan satın aldığını kaydetti.

Yale ve Şikago üniversiteleri mezunu Kaiser, fonun yönetim kurulundaki tek Müslüman olmayan üye. Kaiser, İslami konularda başkan yardımcısı Monem Salam'a danışıyor, ayrıca Bahreyn'deki İslami mali kuruluşlarla irtibat halinde.

@ Batı Dünyası Ekonomik Krizden Kurtulmak İçin Dua Ediyor

İnsanların hayatları boyunca karşılarına çıkan maddi manevi her konuda tek yardımcıları Yüce Rabbimiz'dir. İnsanlara yardım ulaştırabilecek yegane güç Allah’tır. Kuran'da bu gerçek, “Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik dokunduracak olursa da O, herşeye güç yetirendir.” (Enam Suresi, 17) ayetiyle bildirilmiştir. İnsan bir zorluk ya da sıkıntıyla karşılaştığında, sonsuz güç sahibi olan, tüm kainata ve tüm varlıklara hakim olan Yüce Allah'a sığınmanın ve dua ile O’ndan yardım dilemenin nimetini yaşar. Ancak önemli olan Allah insanın üzerindeki zorluk ve sıkıntıyı açıp giderdikten sonra da kişinin Allah'a olan muhtaçlığını, Rabbimiz'in üzerimizdeki lütfunu, rahmetini görüp takdir edebilmesidir. Allah bolluk, bereket, huzur, refah ve rahatlık verdiğinde de Allah'a karşı aynı boyuneğicilik, şükredicilik ve samimi dua talebi içerisinde olabilmesidir.

Günümüzde ortaya çıkan ekonomik kriz, insanın bu aczini ve Rabbimiz'e ne kadar muhtaç olduğunu bir kez daha düşünüp takdir edebilmesi açısından önemli bir vesile olmuştur. İngiltere Kilisesi’nin bu konuda bir dua hazırlayıp tüm insanları bu ekonomik sıkıntıdan kurtulmak için Allah'a dua etmeye teşvik etmesi son derece güzel bir gelişmedir. İnsanlar, yaşadıkları bu sıkıntıdan ancak Allah'ın yardımıyla kurtulabileceklerini takdir edip duaya sığınmışlardır.

Konuyla ilgili basında yer alan haberlerin detayları şöyledir:

“ABD'de patlak verip daha sonra Avrupa'ya da sıçrayan ekonomik krize karşı İngiltere Kilisesi dua hazırladı. Ulusal Dua Düzenleme Meclisi üyesi rahip Peter Moger'in yazdığı, 'Bugünlerdeki Ekonomik Durum İçin Dua' başlıklı dua, kilisenin web sitesinde yayınlandı. Kilise ayrıca ev bütçesini denkleştirmeye çalışanlar, borçları için endişelenenler, borç içinde yaşayanlar, akıllıca maddi idare için dua gibi bir dizi yeni dua ile maddi zorluk içinde manevi teselli arayanlar için duaya web sitesinde yer verdi.

EKONOMİK KRİZE KARŞI DUA
'Bugünlerdeki Ekonomik Durum İçin Dua' nın sözleri şöyle: "Tanrım, tüm dünyada sulh ve sükunetin bozulduğu günlerde yaşıyoruz... Fiyatlar yükselirken, borçlar artarken, bankalar batarken, işler kaybedilirken huzuru bize hediye et... Sevgi gösteren Tanrım, korkularımızda bizi yalnız bırakma, dualarımızı duy, Karanlıkta ışık ve ayağımızın altından kaymakta olan kumun içinde bize manevi güç ver... Gerçek sevincin bulunacağı yerde kalplerimizi onar... Amin..."

Duayı onayladığı belirtilen Kanterbury Kilisesi Başpiskoposu Dr. Rowan Williams da konu hakkında, "Uluslararası mali bir girdap içinde olduğumuz bu günlerde kilisenin dua önermesi önemlidir" açıklamasını yaptı. Kraliçe II'inci Elizabeth'in başında olduğu ülkenin en yüksek diyanet makamı olan İngiltere Kilisesi'nin lideri Dr. Rowan Williams, ruhani bir lider olmasının yanı sıra ülkesindeki siyasi ve sosyal konulara olan ilgisiyle biliniyor. Kanterbury Kilisesi Başpiskoposu Dr. Rowan Williams, aynı zamanda dünyadaki tüm Anglikan inancında olanlarında lideri sayılıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalara göre İngiltere'de yetişkinlerin üçte ikisi dua ediyor.”

@ İslam Birliği'ne doğru...

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, İslam ülkeleri arasında serbest ticaret alanı oluşturarak, gümrükleri sıfırlama önerisinde bulundu. Bakan Tüzmen, 12. Uluslararası İş Forumu (IBF) Kongresi dolayısıyla Türkiye'de bulunan İSEDAK ülkelerine mensup gazetecilerle sohbet toplantısı düzenledi.

Toplantıda soruları yanıtlayan Bakan Tüzmen, "İslam ülkeleri arasında, serbest ticaret alanı oluşturalım, gümrükleri sıfırlayalım. Bunu başarırsak, çok önemli bir iş yapmış oluruz. Birbirimizle ticaretimiz çok hızlı artar. Bunu biran önce gerçekleştirmeliyiz" dedi.

İslam ülkeleri arasında oluşturulacak serbest ticaret alanının global krizlere karşı panzehir olacağını da kaydeden Tüzmen, bunun bütün ülkeleri küresel krizlere karşı dirençli hale getireceğini belirtti.

İslam Kalkınma Bankasının daha efektif davranması gerektiğine inandığını kaydeden Bakan Tüzmen, bir soru üzerine, Türkiye'nin İSEDAK üyesi ülkelere ihracat artışının, genel ihracat artışından iki kat fazla olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:

"AB'ye olan ihracatımızın genel ihracatımız içindeki payı yaklaşık 10 puan düştü ama biz yine de yüzde 35 ihracat artışını gerçekleştiriyoruz. Bu, komşu ve çevre ülkelere olan ihracatımızın çok daha fazla artmasından kaynaklanıyor. Bütün İslam ülkeleri benzer bir politika izleyerek ekonomilerine olumlu katkılar yapabilir. Böyle bir politika herkese kazandırır, herkes karlı çıkar."

İslam ülkeleri arasında yapılan ekonomik anlaşmaların yürürlüğe girmesinde zaman zaman gecikmeler yaşandığını ifade eden Tüzmen, gerçekleştirilen anlaşmaların biran önce yürürlüğe girmesi gerektiğini de dile getirdi.

@ Ateistler ilan vermeye başladı!

Belediye otobüslerine "İnanmayan cehennemde yanar" gibi sloganlarla ilan veren Hıristiyan gruplara tepki gösteren İngiliz ateistler, tanrıtanımaz ilanlar vermek üzere bağış topluyor. Prof. Dawkins de toplanan bağış kadar katkı yapacak.

Londra’da bir süre önce otobüslere dini propaganda reklamları konulmasına karşı ateistler de kampanya başlatıyor. British Humanist Assaciation öncülüğündeki kampanyada Londra otobüslerine ateist ilanlar vermek üzere bağış toplanıyor. Ateistlerin öncülerinden Profesör Richard Dawkins, bağışlara aynı oranda katkıda bulunacak. Reklamlarda şöyle bir slogan yer alacak: (HAŞA)"Tanrı büyük olasılıkla yok. Öyleyse endişelenmeyi bırakın ve hayatınızı yaşayın."

Laik kesimden de büyük destek görmesi beklenen kampanya için ne kadar bağış toplanırsa, o kadar da Oxford Üniversitesi’nden Prof. Dawkins katkıda bulunacak. "The God Delusion" (Tanrı Yanılgısı) adlı bestseller kitabın yazarı Prof. Dawkins, maksimum 5 bin 500 sterline kadar bağışı karşılama garantisi verdi. Böylece toplam bağış 11 bin sterline kadar çıkabilecek. Bu para, Londra’da 30 otobüse 4 hafta boyunca iki farklı reklam koymak için yeterli olacak. Kampanya haziran ayında duyurulduğunda 877 kişi davaya 5 sterlin bağışla katkıda bulunacağına söz vermişti. Bu bağışlar gerçekleştiği takdirde reklamlar Ocak ayında otobüslere konulacak.

Ateistler bu kampanyaya, geçen haziran ayında Hıristiyan bir grubun otobüslere, "inanmayanlar cehennemde yanacak" diye ilanlar vermesi üzerine girişti. Kampanya, hıristiyan kurumların inanç bakımından hassas insanları ve özellikle çocukları korkutarak kandırmasını önlemeyi amaçlıyor. Reklamlarda laik, humanist ve ateist internet sitelerinin de adresleri yer alacak. Ateistler Facebook’ta da bir grup kurmuşlar.

Yasaklı profesör

Sayın Adnan Oktar, Tanrı Yanılgısı kitabının yazarı Richard Dawkins’in sitesi Richarddawkins.net’e girişi mahkeme kararıyla engellemişti. Şu anda sitenin girişinde "Türkiye’de yasaklanmıştır" diye ibare var.

12 Ekim 2008 Pazar

@ Ekonomik çöküşe ateistler sebep oluyor!

Frankfurt’tan Washington’a, Hong Kong’dan Londra’ya merkez bankaları faiz indirdi. Kurtarma paketleri açıklandı. Mevduat garantileri yükseltildi. 1.9 trilyon doların üzerinde likit akışı sağlandı. Tüm bunlara rağmen dünya borsalarındaki çöküş sürüyor. Dow Jones ve FTSE 100 endeksleri son 5 yılın en düşük seviyelerine geriledi. Japonya’da Nikkei, yüzde 10’la 1987’den bu yana en büyük günlük düşüşü yaşadı. Kısacası, 1 haftada finans piyasalarındaki kayıp 4 trilyon doları aştı. Son 1 yıldaki toplam kayıp ise 25 trilyon doları aştı. Son iki işlem gününde daha da dramatik hale gelen düşüşlerin nedeni, Dow Jones’ta 3 haftadır uygulanan açığa satış yasağının sona ermesine, General Motors’un kötü bilançosuna (1 hafta içinde 9 önemli şirket bilançosu daha açıklanacak) ve CitiGroup’un Wachovia görüşmelerinden çekilmesine bağlandı. Ancak açığa satışların yeniden başlaması düşüşün asıl nedeni olarak görülmemeli. Açığa satış, alıcı olduğu zaman iyi bir kazanç yöntemidir. Artık piyasalarda alıcı kalmadı. Dow Jones’ta işlem hacmi 1.3 milyar dolara geriledi. Özetle çöküşün en büyük nedeni güven bunalımı... Akşam gazetesinin haberine göre; piyasa aktörleri yaşanan havayı şöyle özetliyor...

Yatırımcıların hiçbir şeye inancı yok. Ne bankalara, ne şirketlere ne devletlere güveniyorlar. Sadece paranın gücüne inanırlardı, artık ona da inanmıyorlar. Ateist yatırımcılar dünyayı çöküşün eşiğine sürüklüyor! Ellerinde ne varsa satıyorlar. (Phillip Orlando - 350 milyar dolarlık Federated Investors fonu başstratejisti).

Panik seviyesini bile aştık... Ekonomilerin temeli sarsılıyor. İnsanlar hiçbir şeye aldırmadan satıyor. (Espen Furnes - Storebrand Management)

Tüm yatırımcılar satışa geçti. Fiyatlara bakmadan satıyorlar. Krizden kurtulma şansımız da sıfıra iniyor. (Quincy Krosby - 380 milyar dolarlık Hartford stratejisti)

9 Ekim 2008 Perşembe

@ Evrimci Izlanda çok büyük krizde!

Gectigimiz aylarda Science Dergisi'nin verdiği bilgiye göre, Avrupa'da evrime en çok inananların yaşadığı İzlanda, tarihinin en kötü günlerini yaşıyor. Hükümet ülkenin ikinci büyük bankasına el koydu.
Küresel kredi krizi, İzlanda’yı tehdit ediyor. Kuzey Atlantik’in ortasında bulunan 300 bin nüfuslu küçük ada ülkesi İzlanda’nın ekonomisi çökme riskiyle karşı karşıya.
İzlanda küresel kredi krizi nedeniyle ülke olarak iflas etme riskiyle karşı karşıya geldi. İzlanda Kronası’nın Euro’ya karşı bir gün içinde yüzde 30 düşmesinin ardından açıklamada bulunan İzlanda Hükümeti, devletin bankalar üzerindeki etkinliğini artıracak bir paketin yürürlüğe gireceğini açıkladı.

Paket, banka mevduatlarının garanti altına alınmasını içeriyor. Yeni yasa, İzlanda Hükümeti’ne sorunlu bankalara müdahale etme şansı tanıyor. Bunun yanında, İzlanda sermaye piyasaları düzenleyicisi, banka operasyonlarını yönlendirme ve bankaların yapılarını değiştirme hakkını da elde etmiş oluyor.

Hükümetin ve bankaların yeni yasa çıkana kadar geçen sürede attığı adımlar tansiyonu yatıştırmaya yetmedi. Ne İzlanda Hükümeti’nin ülkenin üçüncü büyük bankası olan Glitnir’i devletleştirmesi, ne de İzlanda Bankası Straumur-Burdaras’ın, Landsbanki’nin bazı varlıkları için 380 milyon Euro ödemesi sorunu çözemedi.

7 Ekim 2008 Salı

@ Hahamdan piskoposlara Kitab-I Mukaddes dersi

İsrailli haham Şir-Yaşuv Cohen, Vatikan’da toplanan Roma Katolik sinodunda konuşan ilk Yahudi din adamı oldu. Hayfa başhahamı Cohen, dünyanın dört bir yanından sinod için Vatikan’a gelen piskoposlara, Kitab-ı Mukaddes’in Yahudi yorumunu dün akşam anlattı. İncil’i de içeren kutsal kitabın ilk beş bölümü, Museviliğin temelinde yer alan Tevrat’ı oluşturuyor.

Öte yandan Cohen, dünya basınına verdiği demeçlerde, Vatikan’ın gönlünü almak için özel bir çaba sarfetmeden konuştu. 80 yaşındaki Cohen, Reuters’e verdiği röportajda, "İkinci Dünya Savaşı sırasında Papa olan Onikinci Pius’un 50. ölüm yıldönümünde onurlandırılacağı etkinliklere denk düştüğünü önceden bilsem, buraya gelmezdim" dedi.

Pius’un kendi döneminde yapılan Yahudi soykırımına karşı "daha fazla ses çıkarması gerektiğini" vurgulayan Cohen, "Belki perde arkasında kurbanların kurtarılması için çalışmış olabilir. Bunu Allah bilir. Ama sesini yükseltse, bu çok daha yararlı olurdu" diye konuştu.

Papa 16. Benedikt, geçen ay yaptığı açıklamada, Onikinci Pius’un "elinden geleni yaptığını" öne sürmüştü. Vatikan’da perşembe günü Pius anısına bir ayin düzenlenecek. Bunu bir konferans ve fotoğraf sergisi izleyecek. Hıristiyanlık ile Musevilik arasındaki diyaloğun önündeki en büyük engellerden birinin, Onikinci Pius meselesi olduğu belirtiliyor.

5 Ekim 2008 Pazar

@ Aşkabat'ta birlik mesajı: Tek millet iki devletiz

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Orta Asya turuna Türkmenistan'dan başladı. Başbakan Erdoğan, Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov ile yaptığı görüşmede enerji başta olmak üzere ekonomik ve ticari mevzuları ele aldı. Bunun yanı sıra bölgesel ve uluslararası meselelerde gündeme geldi. Aşkabat'a hareketi öncesi konuşan Başbakan Erdoğan, "Biz Türkiye ve Türkmenistan'ı tek millet, iki devlet olarak görüyoruz. Bu anlayış çerçevesinde ülkelerimiz arasındaki güçlü kardeşlik ilişkilerinin, işbirliğinin daha da geliştirilmesi için bu yoğun çabamızı sürdüreceğiz. Özellikle son yıllarda bu çabalarımızın somut sonuçlarını görmekten büyük memnuniyet duyuyoruz." dedi.

Erdoğan'a gezisinde eşi Emine Erdoğan'ın yanı sıra Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Egemen Bağış ve MHP Grup Başkan Vekili Mehmet Şandır eşlik ediyor. Berdimuhammedov dün konuk Türk heyeti onuruna resmî akşam yemeği verdi.

Başbakan Erdoğan, bu sabah da Berdimuhammedov ile birlikte, bir Türk şirketi tarafından yapılan anaokulunun açılış törenine katılacak. Törenden sonra Türkmenistan'ın kurucu devlet başkanı Saparmurat Türkmenbaşı'nın anıt mezarını ziyaret edecek ve daha sonra Bağımsızlık Anıtı'na çelenk koyacak. Başbakan Erdoğan, Aşkabat'taki Prezident Oteli'nde yapılacak Türkiye-Türkmenistan iş konseyine de katılacak. Başbakan, Türkmenistan'daki temaslarının ardından bugün Orta Asya gezisindeki ikinci durağı Moğolistan'a geçecek.

Türkmenistan, bağımsızlığının ilk günlerinden bu yana Türkiye ile ticari, ekonomik, eğitim ve teknoloji alanlarında işbirliği yapıyor. Türkmenistan'ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke Türkiye olmuştu. İki ülke arasındaki ticaret hacmi de her geçen yıl artıyor. 2000 yılında 218 milyon dolar olan dış ticaret hacmi 2007'de 750 milyon dolara ulaştı. Böylece Türkiye, Türkmenistan'ın dış ticaretinde Rusya ve İran'dan sonra üçüncü sıraya yerleşirken, bu ülkenin ihracatında 4., ithalatında ise ilk sırada yer aldı. Türkmenistan, Türkiye'ye petrol ve gaz ürünleri, tekstil, kimya sanayii ve tarım mamulleri ihraç ederken, Türkiye'den demir-çelik, inşaat malzemesi, kimyevi maddeler, muhtelif gıda ürünleri ithal ediyor.

Türkmenistan'daki yabancı şirketlerin üçte birini Türk şirketleri oluşturuyor. 2008 yılı verilerine göre, ülkede 500 Türk şirketi inşaat, yakıt-enerji ve tekstil gibi alanlarda faaliyet gösteriyor. Bu firmaların sadece 2007 yılında üstlendikleri projelerin toplamı 3 milyar doları aşmakta. İki ülke arasındaki eğitim işbirliği de giderek hız kazanıyor. Türk üniversitelerinde 1.652 Türkmen öğrenci eğitim görürken, Türkmenistan'da 14 Türkmen-Türk okulu ve Uluslararası Türkmen-Türk Üniversitesi faaliyet gösteriyor.

4 Ekim 2008 Cumartesi

@ İsa Mesih Camii

Ürdün'de dinlerarası diyalog kapsamında bir camiye "İsa Mesih" ismi verildi.

Amman'ın 30 kilometre güneyindeki Madaba'da bulunan camiye bu ismin verilmesi Hristiyan liderlerle dinlerarası diyalog konusunda faal olan Müslüman liderler tarafından memnuniyetle karşılandı.

Caminin imamı Bilal Hanini, bunun Hazreti İsa'nın Müslümanlar tarafından da peygamber olarak kabul edildiğine dair bir mesaj olacağını ve İslam'ın hoşgörüsünü göstereceğini ifade etti. Hanini ve diğer din adamları Ürdün'de Hristiyanlarla Müslümanların barış içinde birarada yaşadığını dile getirdi. Ürdün, dinlerarası diyalog konusunda önde gelen ülkelerdendir.

Madaba'da nüfusun yüzde 10'u Hristiyan. Keza ülkede Hristiyan nüfus 5,5 milyonluk nüfusun yüzde 5'i. Cami duvarlarına da Kur'anıkerim'de Hazreti İsa ve Hazreti Meryem'le ilgili methiyeler yazıldı. İsa Mesih Camii Madaba'daki Müslüman El Uteybi ailesi tarafından inşa edildi. Aile, Hristiyanlarla iyi ilişkiler kurulmasına dair yoğun faaliyetleriyle tanınıyor. Mervan El Uteybi, camiye bu ismi vererek İslam'ın hoşgörü dini olduğunu dünyaya göstermek istediklerini ifade etti. Camiye İsa Mesih isminin verilmesi ülkedeki Hristiyan topluluk tarafından büyük coşkuyla karşılandı. Camiye bu ismin verilmesi Ürdün İslam İşleri Bakanlığı tarafından da onaylandı.

3 Ekim 2008 Cuma

@ Orta Asya ve Türkiye

Geçtiğimiz aylarda dünyanın dört bir yanında görev yapan Türk büyükelçilerle Ankara'da yapılan ilk toplantıda, "Moğolistan dâhil Orta Asya ülkeleriyle artan ölçüde derinlikli bir işbirliği dokusu geliştirilmesi imkânları" ifadesi Türkiye'nin bölgeye yaklaşımını ortaya koyuyordu.

Son dönemde Orta Asya ile gelişen ve derinleşen ilişkiler, tarihte Türk dönemlerine ev sahipliği yapan Moğolistan'ı da kapsıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 3 yıl aradan sonra Cengiz Han'ın ülkesi Moğolistan'a ikinci resmî ziyaretini gerçekleştirecek. Erdoğan, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) tarafından yapılan, Türk tarihinin en eski yazılı belgeleri olan Göktürk Anıtları'na ulaşımı kolaylaştıracak karayolunu açacak.

Erdoğan'ın 2005 yılı Temmuz ayında Moğolistan'a yaptığı ilk ziyaret, tarihte bir dönem aynı topraklarda yaşamış, 'kardeş' olmasa da 'yakın akraba' Türk ve Moğol halkları için bir dönüm noktası olmuştu. Erdoğan, başkent Ulan Bator'daki temaslarının yanı sıra, Göktürk Anıtları'na giden yolun temelini atmıştı. Ziyaret, Türkiye'nin "Orta Asya'nın ötesine uzanması" açısından önemliydi. Ulan Bator'un beklentisini ise dönemin bakanlarından biri dile getiriyordu: Türkiye, bizim üçüncü komşularımızdan biri olabilir.

Türkiye'nin iki katı toprak büyüklüğüne sahip, 2 milyon 950 bin nüfuslu Moğolistan, iki büyük güç, Çin ile Rusya tarafından çevrelenmiş durumda. "Üçüncü komşu", Ulan Bator yönetiminin iki büyük güç dışında ülkelerle yakın işbirliği arayışlarını özetliyor. ABD, Moğolistan'da Çin ve Rusya ile rekabet içerisinde. Kore ve Japonya'nın bu ülkeye ilgisi de biliniyor. Ulan Bator, resmî ziyaretlerin ötesinde, Türk işadamlarının da yatırımlarını bekliyor. Tarım, madencilik, hayvancılık ve turizm, önemli yatırım başlıkları. Ülkedeki Türk okulları da, iki halk arasında ilişkilerin güçlenmesine 90'ların başından bu yana önemli katkıda bulunuyor.

Ancak aradaki uzaklık, iki ülke arasındaki ticaretin istenilen seviyeye ulaşmasını engelliyor. Türkiye'nin 2007 yılı içinde bu ülkeye ihracatı 9 milyon 514 bin dolar olarak gerçekleşti. Moğolistan ise Türkiye'ye sadece 324 bin dolarlık mal sattı. Rakamlar, şu an için Başbakan Erdoğan'ın 2005 yılı ziyaretinde ortaya konulan 50 milyon dolarlık hedefin çok gerisinde ve karşılıklı olarak çok küçük bir dilimi oluşturuyor. Moğolistan'ın aynı dönemdeki dış ticaret hacmi 2 milyar 900 milyon dolar. Bakır, kaşmir, altın ve altın ürünleri, Moğolistan'ın sattığı başlıca mallar.

Erdoğan'ın 4-6 Ekim tarihlerinde gerçekleşecek ikinci ziyaretinde, ticaretin geliştirilmesi ve iki ülke arasındaki diğer işbirliği alanları da masada olacak. Başbakan'a ziyareti sırasında, devlet bakanları Hayati Yazıcı ve Said Yazıcıoğlu, Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler de eşlik edecek. Başbakan, Ulan Bator'da ismi "Mustafa Kemal Atatürk" olarak değiştirilen okulun önündeki Atatürk büstü ve kentin merkezinde, Türkiye Büyükelçiliği'nin önünden geçen Ankara Caddesi'nin açılışını yapacak.

Dönemin Moğolistan Başbakanı Miyegombo Enkhbold'un Kasım 2006'daki Ankara ziyaretinde de, Yıldız semtindeki Cengiz Han Parkı'na anıt dikilmişti.

Erdoğan, Harhorin yakınlarındaki Bilge Kağan Karayolu'nu da açacak. Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan 46 km'lik karayolu, Türk tarihinin en eski yazılı belgeleri olan Göktürk Anıtları'na ulaşımı kolaylaştıracak.

Göktürk Kitabeleri, "Türk" adının geçtiği ilk Türkçe metinler. Kitabelerde, Türk devlet adamları milletine hesap veriyor ve bütün bir milleti ilgilendiren, milletin geleceğine ışık tutacak görüş ve fikirler, Türk milletinin hayatında huzur ve güven için girişilen mücadeleler anlatılıyor. Bilge Kağan Karayolu, Moğolistan hükümeti tarafından hazırlanan ve üzerinde titizlikle durulan "Model Şehir Harhorin" projesine de katkı sağlıyor. Moğolistan, Harhorin ilçesinin yollarının yapılması ve ilçedeki Erdene Zuu Tapınağı'nın önünde asfalt platform oluşturulması talebini Ankara'ya iletti. Türkiye, buna olumlu cevap verdi ve önümüzdeki yıl yapıma başlayacak.

Erdoğan'ın Türkmenistan gezisinde gündem enerji

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bugün Orta Asya seferine çıkıyor. Erdoğan'ın ilk durağı Türkmenistan. Ankara'dan havalanacak olan Erdoğan, Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'a inecek. Başbakan Erdoğan'ın iki günlük Türkmenistan gezisinin en önemli gündem maddesi enerji. Türkmenistan, doğalgaz ve petrol bakımından zengin kaynaklara sahip olan bir ülke. Türkiye ise petrol ve doğalgaz boru hatlarının uluslararası pazarlara taşınması açısından köprü konumunda. Hem Türkiye'nin doğalgaz ihtiyacına karşın tek ülkeye bağımlılığın kırılması hem de Nabucco kapsamında Avrupa ülkelerine gönderilecek doğalgazın temini açısından Türkmenistan stratejik bir öneme sahip.

Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbangulu Berdimuhammedov'un daveti üzerine Aşkabat'a gidecek olan Erdoğan'a temasları sırasında Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu, Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler eşlik edecek. Ziyarete ilişkin Başbakanlık Basın Merkezi'nden yapılan açıklamada, ikili ve heyetler arası görüşmelerde, Türkiye ile Türkmenistan ilişkilerinin gündeminde yer alan konular ile her iki ülkenin ortak ilgi alanına giren bölgesel ve uluslararası gelişmelerin ele alınacağı belirtildi. İşbirliğinin ziyaretle birlikte daha da güçleneceğine dikkat çekilen açıklamada, "Sayın Başbakanımızın ziyareti, gerçekleştirilen üst düzey ziyaretlerle ivme kazanan işbirliğinin ve kardeşlik ilişkilerimizin daha ileri düzeylere taşınabilmesi yönünde bir fırsat teşkil edecektir." ifadesine yer verildi. Türkiye-Türkmenistan İş Konseyi Toplantısı'na da katılacak olan Başbakan Erdoğan, Türk işadamlarıyla ve vatandaşlarla bir araya gelecek. Erdoğan Türkmenistan'ın ardından Moğolistan'a geçecek.

@ Evrimcilerden Bir Zavallı Çırpınış Daha: “Spore”

150 yıldır insanlar evrim teorisi ile aldatılırken onlara söylenen hep şu yalan olmuştur: “evrim bilimseldir”(!).

Oysa evrim bilimsel değildir. Bilimsel olan her şey evrimi reddetmiştir. Bilimin her dalı, evrime meydan okumaktadır. Paleontoloji, evrimcilere en büyük hüsranı yaşatmıştır, evrimi kanıtlayan tek bir ara fosil yoktur. Genetik bilimi, hücrenin basit olmadığını göstermiştir. Biyoloji, mikrobiyoloji, antropoloji, paleoantropoloji ve tüm diğer bilimler evrimi hep zora sokmuş, her geçen gün, hemen her bilimsel gelişme sonrasında evrimin gerçekleşmesinin imkansızlığını bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Evrimcilerin, evrim propagandası yaparken işte bu nedenle ellerinde tek bir tane bile bilimsel delil yoktur. Onlar insanları yalnızca söz ile ikna etmeye çalışırlar. Yalnızca demagoji yaparlar. Yalnızca olmasını istedikleri şeyleri anlatırlar. “Ara fosil var mı?” deyince cevap veremez, bol söz ile geçiştirmeye çalışırlar. “Protein üretilebildi mi?” sorusuna alakasız cevaplar verirler. Evrim adına neden sahtekarlık yapıldığını açıklayamazlar. Paleontologların bulduğu milyonlarca fosili neden sakladıklarını açıklayamazlar. Soruları cevapsız bırakır ama demagojiye devam ederler. Çünkü 150 yıldır insanları demagoji ile aldatmışlardır. Zihinlerindeki hikayeyi süsleyerek, bilimsel kelimelerle bezeyerek, bunların okullarda okutulmasını kanunlaştırarak ayakta kalmışlardır. Çünkü başka türlü ayakta kalamazlar.

Bu çarpık Darwinist metod, 21. yüzyıl ile birlikte bir anda bozguna uğramıştır. Çünkü 21. yüzyıl ile birlikte, evrimi reddeden milyonlarca fosil tüm dünyaya gösterilmiştir. Sayın Harun Yahya’nın Yaratılış Atlası isimli eserinde 100 milyondan fazla fosilin sergilenmesi, bu fosillerin tümünün eksiksiz ve mükemmel görünümleriyle ve yaşayan fosil olmalarıyla evrimi kesin olarak reddetmeleri, Darwinist çevrede büyük bir şok yaratmıştır. Bu büyük şokun ardından evrimciler bir bakmışlardır ki, yıllardır süregelen sahtekarlık artık bir sonuç vermiyor, insanlar demagoji ile ikna olmuyorlar. Bilimsel delillerle bilim ile cevap veremediklerinden ve artık demagoji de fayda etmediğinden, başka göz boyama taktiklerine başvurmuşlardır. Bu aciz ve sonuçsuz taktiklerden biri, son günlerde Darwinistler tarafından ısrarla gündemde tutulmaya çalışılan bir bilgisayar oyunudur: Spore.

Gerçek doğada gerçekleşmemiş olan hayali canlı evrimini bir animasyon içinde gerçekleştirmeye çalışan Darwinistler, tek bir hücrenin değişimlere ve dönüşümlere uğrayarak medeniyetleri meydana getiren canlılara dönüştüğünü kurgulamışlardır. Üstelik oyunda, Darwinistlerin hayali doğa tarihinde farzettikleri tesadüfi, başıboş ve şuursuz olayların yerine bu defa olayları yönlendirdiği varsayılan bilinçli insanlar vardır. Ciddi mantık hezimetleri içinde Darwinistler yine de bilinci, sıradan bir oyuna dahi dahil etmek zorunda kalmışlardır. Çaresiz kalan Darwinistler, insanların kafasına evrim fikrini bu şekilde sokacaklarına inanmaktadırlar.

Aslında bu oyun, Darwinistlerin acizliğini ve mantık hezimetini açıkça ortaya çıkaran önemli deliller sunmuştur. Bu sıradan video oyununda yalnızca bir hücrenin animasyonunu yapabilmek için binlerce sanatçı çalışmış, sayısız teknik adam devreye sokulmuş, binlerce çalışan görev yapmıştır. Hücrenin sadece görüntüsünü elde edebilmek için animatörler günlerce uğraşmışlardır. YALNIZCA GÖRÜNTÜSÜNÜ MEYDANA GETIRMEK IÇIN...

Bu, şunu gösterir: Hücrenin tesadüfen meydana geldiğini iddia eden Darwinistler, DAHA HÜCRENIN GÖRÜNTÜSÜNÜ DAHI TESADÜFEN MEYDANA GETIREMEMEKTEDIRLER. Bir çizim için bile en yetenekli en akıllı teknik elamanlarını, en gelişmiş teknolojik stüdyoları ve teknik cihazları kullanmakta, bunun için de aylarını yıllarını harcamaktadırlar. Ekrandaki bir görüntü için bu kadar uğraşan insanların, olağanüstü komplekslikteki bir hücrenin tesadüfen ortaya çıktığı iddiasıyla ne kadar zavallı bir duruma düştüğü ortadadır.

Canlı hücresi, başlıbaşına bir mükemmellikler bütünüdür. Kompleks her türlü yapıyı içinde barındırır. İndirgenemez kompleksliğe sahiptir: Yani sahip olduğu tek parça işlevini yitirdiğinde, hücrenin tamamı işlevsiz kalır. Hücrenin içindeki bu görünmez fakat kompleks yapıları bir şehir merkezine benzetmek mümkündür. 100 trilyon hücrenin her biri, etrafı duvarla çevrelenmiş bir şehir gibi kendisine ve insan bedenine ait tüm ihtiyaçları karşılar, enerji üretir, haberleşme, içinde nakliye ve güvenlik birimleri barındırır. Santral birimleri hücrenin enerjisini, fabrikalar proteinleri ve hayati önem taşıyan kimyasalları üretirler. Kompleks nakliye sistemleri ise bu kimyasalları hücrenin içerisinde bir noktadan diğer bir noktaya ve gerektiğinde hücrenin ötesine taşırlar. Barikatlardaki nöbetçiler de muhtemel tehlike işaretlerini almak için dış dünyayı gözlerler. Disiplinli biyolojik ordular istilacılarla savaşabilmek için hazır bir durumda beklerken, içeride kusursuz bir düzen hakimdir.

Bir hücrenin muhteşem DNA’sı vardır. Hüre çekirdeği, ribozom, endoplazmik retikulum, kendine ait bir DNA’sı olan ve hücre içinde başlıbaşına apayrı bir şehir olan mitokondri, enerji depoları ATP’ler ve daha sayısız organel bu muhteşem sistemi bütünlerler. Önemle belirtilmesi gereken nokta ise şudur: Değil hücre, bu saydığımız parçalardan tek bir tanesi bile tesadüfen oluşamaz. Asıl belirtilmesi gereken çok daha önemli nokta ise, hücreyi ve bu organellerin tümünü oluşturan hücre içindeki SAYISIZ PROTEINDEN TEK BİR TANESİ BİLE tesadüfen oluşamaz. Darwinistler, “hücrenin çamurlu suda tesadüfen oluştuğu” yalanını ortaya attıkları ilk yıllardan bu yana, toplam 1.5 asırdır, hücrenin tek bir proteinini LABORATUVARDA BİLE meydana getirememişlerdir.

Nitekim yapılan araştırmalar sonrasında, insan vücuduna ait tek bir işlevsel proteinin tesadüfen meydana gelme ihtimali hesaplanmış ve bu ihtimal 10950’de bir olarak tespit edilmiştir. Bu sayı, 10’un yanına 950 sıfır gelmesiyle oluşan sayıda yalnızca bir ihtimaldir ve MATEMATİKSEL OLARAK BU İHTİMAL SIFIRDIR. (Matematiksel olarak 10 üzeri 50 de 1 olan sayılar sıfırdır.)

Darwinistler, tesadüf iddiasıyla hiçbir zaman bir yere varamamış, bunun bilimsel bir açıklamasını yapamamışlardır. Şu anda ise, evrimi ayakta tutmak adına geliştirdikleri bir oyun, tesadüf iddiasını yıkmaktadır. Sıradan bir çizimi bile tesadüfen meydana getiremeyen evrimcilerin bir türlü itiraf edemedikleri gerçek şudur: Yeryüzünde varolan hiçbir canlı tesadüfen meydana gelmemiştir.

Spore oyununun ortaya sunmuş olduğu oldukça belirgin gerçekler vardır. Birincisi, Darwinistlerin yenilgiyi kabul etmiş olmalarıdır. 100 milyondan fazla yaşayan fosilin tüm dünyaya evrimi çürüten en büyük delillerden biri olarak sunulmasının ve insanların bunları görerek evrimi sorgulamaya başlamalarının ardından artık demagojinin bir fayda etmediğini anlamış olmalarıdır. İkincisi, tesadüf iddialarının geçersiz olduğunu insanlara kendileri göstermişlerdir. Üçüncüsü ise, artık Darwinistler için hiçbir çözüm kalmamış olmasıdır. Evrim teorisi, dünya çapında yıkılmış ve çökmüş durumdadır. Allah, bu batıl dini yerle bir etmiş, yok etmiştir.
De ki: "Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanı bilir. Batıla inanan ve Allah'ı inkar edenler ise, işte onlar hüsrana uğrayanlardır." (Ankebut Suresi, 52)

@ Ergenekoncular'ın Kuran'ı Kerim'i tahrif etme planı

Ergenekon sanıkları kendilerini bir bir fişlemiş. Gülaltay, "tam bir şizofren" dediği Kuvayi Milliye Derneği Genel Başkanı Fikri Karadağ'ın kendini Hitler'e benzettiğini not etmiş. Ayrıca, Karadağ'ın Kur'an-ı yeniden yazma niyetinde olduğunu yazmış.

Bugün Gazetesi'nin haberine göre Susurluk davası hükümlülerinden Yaşar Öz ile İnsan Hakları Derneği (İHD) eski Genel Başkanı Akın Birdal'a silahlı saldırı davasında yargılanarak ceza alan Ergenekon davası sanığı, Türk İntikam Tugayı'nın (TİT) kurucusu Semih Tufan Gülaltay'ın bilgisayarından çıkan "çok gizli" ibareli istihbarat içerikli bilgilerde Kuvayi Milliye Derneği Genel Başkanı Fikri Karadağ'a "şizofren" yakıştırması yapılıyor.

Ergenekon iddianamesinin 232. delil klasöründe yer alan belgeler, Gülaltay 'ın Kuvayi Milliye Derneği hakkında istihbarat topladığını ortaya koyuyor. Belgelerde Kuvay-i Milliye Derneği yöneticileri hakkında hakaret ve ağır suçlamalar içeren ifadeler bulunuyor. Derneğin faaliyette bulunduğu binanın Milli Emlak İdaresi'ne ait olduğu halde 2005'te gayri meşru yollardan işgal edildiği anlatılan belgelerde Kadıköy Kaymakamlığı tarafından derneğin binayı işgalci olarak kullandığı ifade ediliyor.

Zabıta ve polisin çabalarıyla derneğin işgaline son vermek için binaya operasyon düzenlediği ancak bu operasyonun İstanbul Vali Yardımcısı tarafından ertelendiği belirtiliyor. Binanın daha sonra yıllık 22 bin 500 YTL'ye başka teklif veren çıkmayınca Kuvay-i Milliye Derneği'ne kiralandığı kaydediliyor. Kuvayi Milliye Derneği yöneticileri aleyhinde delil olan belgelerde aşağıda verilen suçlamalar yer alıyor.

"Kendini etrafına 'Paşa' olarak tanıtan Karadağ, tipik bir şizofreni hastasıydı. Hayal dünyasında yaşıyordu. Kendini Hitler'e benzeten Karadağ, beklentilerini olduğunu ve bu beklentileri gerçekleştiğinde Ankara'da idareye el koyacağını çevresine anlatmaktan çekinmiyordu.

Haydarpaşa Tren Garı'nın arka tarafında bulunan büyük araziye el koyacağını arkadaşlarına anlatan Karadağ, burayı Kuvayi Milliye Derneği'nin Genel Karargâhı yapacağını belirtiyordu. Karadağ'ın ütopik düşüncesine göre karargahın çevresinde de lojmanlar olacak ve çalışanları oturacaktı. Karadağ'ın hayali gerçek olduğunda Türkiye'yi buradan Haydarpaşa Tren Garı'ndan yönetecekti."

Fikri Karadağ aynı zamanda yönetimde bulunan Prof. Dr. Burhan Omay'ın uzun yıllar çalıştığı Kur'an-ı Kerim'i çözdüğünü, buna göre Kur'an'da zinanın suç sayılmadığını ve 5 vakit namazın da emredilmediğini ortaya çıkardıklarını söylüyordu. Karadağ, Kuvayi Milliye olarak yeniden bir Kur'an-ı Kerim yazılacağını ve halkın doğruları öğreneceğini anlatıyordu. Karadağ'ın idareye el koyduktan sonra 1938'den itibaren idareye gelmiş olan sivil ve askeri her kişiden hesap soracağı iddiası da Gülaltay'ın belgeleri arasından çıktı. Karadağ'la ilgili şu ilginç ifadeler de yer aldı:

"ABD'de yerleşik bir Ermeni'den 13 milyon dolar paranın yanı sıra yine ABD'den 3 milyar dolar para Karadağ'a gelecek ve planını o şekilde uygulamaya koyacaktı."

Derneğin Genel Başkan Yardımcısı ise yine Ergenekon sanığı Hüseyin Görüm'dü. Görüm, kendisini 'imam' olarak tanıyordu. Danıştay saldırısı ile gözaltına alınarak Ankara'ya götürülen Görüm, Kuvayi Milliye'nin perde arkası başkanıydı. Aynı Fikri Karadağ gibi gözü kapalı Prof. Dr. Omay'a inanan Görüm, İstanbul Maltepe'de bir fabrikanın bahçesinde 'Karargah' dedikleri yerde çok gizli işler çeviriyordu.

İddiaya göre tahsilat işleri, adam korkutma, gözdağı verme, esrar içme ve dini toplantılar düzenleyen Görüm, İstanbul ve Ankara polislerinde kendisine 'biat' edenlerin olduğunu söylüyordu. Sokak çocuklarını ve tinercileri çevresinde toplayan Görüm, onların bazı ihtiyaçlarını gidererek çete kurma hayali taşıyordu. Kendini mafya reisi olarak gören Görüm, Karadağ gibi şizofrenik belirtiler gösteriyordu."

@ Türkiye bölgesel liderdir...

Ermenistan Dışişleri eski Bakanı Oskanyan'dan Gül'ün Erivan ziyareti ile ilgili samimi açıklamalar.

Oskanyan, Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan ziyaretinden Türkiye’nin, Ermenistan’dan çok daha kazançlı çıktığını belirtti. Bakan, “Türkiye, Kafkaslar’daki sorunları çözebilecek bölgesel bir lider” görüntüsü verdiğini söyledi.

Ermenistan Dışişleri eski Bakanı Vartan Oskanyan, Cumhurbaşkanı Gül’ün Erivan ziyaretini değerlendirdi. Oskanyan, Ermeni basına yansıyan açıklamalarında Abdullah Gül’ün Dünya kupası elemeleri çerçevesinde oynanan Ermenistan-Türkiye maçı için Erivan’a yaptığı ziyaretin "sembolik" olduğunu belirterek "Gül’ün Erivan ziyaretinden Ermenistan’dan çok Türkiye’nin kazandığı söylenmeli.

Türkiye Kafkaslar’daki sorunları çözebilecek bölgesel bir lider görüntüsünü verdi. Ancak, Türkiye, Yukarı Karabağ sürecinde arabulucu olamaz, çünkü ilgili bir taraftır. Ermenistan’ın, Türkiye’yi arabulucu olarak hiçbir zaman kabul etmeyeceğini düşünüyorum" dedi. Oskanyan, "Sınırın açılması, Türk diplomasisi için bir zafer olacak ancak, Ermenistan’ın hiçbir zaman kabul etmeyeceği koşullara bağlı bir durum bu, özellikle Ermeni Soykırımı meselesi ve Karabağ" dedi.

Ermenistan'da yapılan bir anket sonuçlarına göre Ermenilerin yüzde 24'ü Türkiye ile ilişkilerin düzelebileceğini belirtirken yüzde 33 düzelmesinin mümkün olmadığını söyledi. Ermenistan Milli ve Stratejik Araştırmaları Merkezi yetkilisi Syuzanna Barsegyan, Türkiye ve Ermenistan ilişkileri ile ilgili yapılan araştırmanın sonuçlarını açıkladı.

Haberde, Ermenilerin yüzde 43'ü bu konuda şüpheleri var. Bargesyan, Ermenilerin sadece yüzde 24'ünün Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin düzelmesinin mümkün gördüğünü bildirdi. Ermenilerin yüzde 76'tısı Türkiye ile ilişkilerin sadece Ermenistan'ın taleplerinin kabul edilmesinden sonra düzelebileceğini düşünürken halkın yüzde 11'i Türkiye ile her hangi bir işbirliğine karşı olduğunu açıkladı.

1 Ekim 2008 Çarşamba

@ Osmanlıyı hala unutamadılar...

Osmanlı Devleti döneminde ''seçkin ahaliler'' arasında yer alan Filistinliler,Osmanlı'yı hala unutamadılar.

Ürdün'ün başkenti Amman'ın ücra mahallelerinde ya da mülteci kamplarında yaşamlarını sürdüren Filistinliler, Osmanlı Devleti'nce baba ve dedelerine verilen kimlik belgesi ve evrakları hala saklıyorlar.

Osmanlı Devleti döneminde ''seçkin ahaliler'' arasında yer alan Filistinliler bugün ya çeşitli ülkelerdeki mülteci kamplarında ya da silah sesleri ve şiddetin yıllardır eksik olmadığı Filistin topraklarında yaşamlarını sürdürüyorlar.

Birleşmiş Milletler verilerine göre, sadece Ürdün, Lübnan, Suriye ile Batı Şeria ve Gazze'deki 58 mülteci kampında 4 milyon 562 bin Filistinli yaşıyor.

Herhangi bir ülkede vatandaşlıkları olmadığı için siyasi ve medeni haklardan mahrum çeşitli ülkelerde mülteci olarak yaşayanların sayısı da on binlerle ifade ediliyor.

Sadece Ürdün'ün Jerash kentindeki mülteci kampında herhangi bir ülkenin vatandaşı olmayan 27 bin Filistinli'nin bulunduğuna dikkat çekiliyor.

Osmanlı Devleti döneminde yaşadıkları barış ve huzurun özlemini arayan Filistinliler, bugün baba ve dedelerine Osmanlı Devleti'nce verilen ve kimlik belgesi yerine geçen tezkereler ile bazı evrakları hala saklıyorlar.

Ürdün'ün başkenti Amman'da mülteci olarak hayatını sürdüren 50 yaşındaki Filistinli Abdulhalim Hammad, AA muhabirine yaptığı açıklamada, baba ve amcasının Osmanlı ordusuna yıllarca hizmet verdiğini söyledi.

Babasının Osmanlı ordusundaki anılarıyla çocukluk döneminin geçtiğini ifade eden Hammad, ''Biz Osmanlı'nın büyüklüğünü baba ve dedelerimizden öğrendik. Osmanlı bizim için çok değerlidir. Osmanlı gittikten sonra Orta Doğu çok karıştı. Osmanlı Devleti yıkıldı, bütün İslam toplumları da onunla birlikte yıkıldı. Bu nedenle çocukluğumdan itibaren Osmanlı'ya ve Türklere karşı içimizde büyük bir sevgi var'' dedi.

1981 yılında 93 yaşındayken vefat eden babasının Türkçe de bildiğine dikkati çeken Hammad, ''Babamdan kalan Osmanlı evraklarını kız kardeşim, Osmanlı Devleti'nce babama verilen tezkereyi de ben saklıyorum. Bugün Osmanlı olmasa da o evraklar bizim için çok değerli'' diye konuştu.

''TÜRKİYE, FİLİSTİNLİLERE SAHİP ÇIKMALI'' -

Filistinlilerin Türkiye ile tarihi ve kültürel bağlarının bulunduğuna işaret eden Hammad, şöyle devam etti:

''Bu nedenle Türkiye'nin bir parçası gibiyiz. Türk Devleti'ne çağrım Türk topraklarına giren her Filistinli'ye pozitif ayrımcılık yapılmasıdır. Çünkü Filistinli hiçbir zaman Osmanlı'ya ihanet etmemiştir her zaman Osmanlı ile birlikte hareket etmiştir. Türkiye, geçmişte Osmanlı ile irtibatını göz önünde bulundurarak bugün en azından çocuklarımıza sahip çıkmalıdır. Filistinliler arasında kökenleri Türk olanlar da var. Özellikle eğitim konusunda Türkiye, Filistinlilere sahip çıkmalı.''

Hammad, Ürdün Üniversitesine giden çocuklarının vatandaşlıkları olmadığı için yabancı öğrenci statüsünde eğitim gördüklerini, bunun da eğitim masraflarını 3-4 kat artırdığını söyledi.

İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı aracılığıyla oğlu Abed Alfattah Hammad'ın yükseköğrenim için Türkiye gittiğini ifade eden Hammad, ''Oğlum Türkçeyi öğrendikten sonra oradaki Yabancı Öğrenci Sınavı'na (YÖS) girecek. Eğer kazanırsa da yüksek öğrenimine başlayacak. Oğlumun barınma ve kurs masraflarını da İHH İnsani Yardım Vakfı karşılıyor'' dedi.

OSMANLI TEZKERESİ

Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Enver Konukçu ise Filistinlilerin ellerinde bulunan Osmanlı tezkeresinin o dönem kimlik belgesi yerine geçtiğini söyledi.

Filistinlilerin Osmanlı döneminde seçkin ahaliler arasında yer aldığına dikkati çeken Prof. Dr. Konukçu, şunları kaydetti:

''Osmanlı zamanında sınırsız haklara sahip olan Filistinliler, kendilerini temsillen milletvekili bile seçmişlerdir. Bugün ise İsrail'in saldırgan tutumu Filistinliler ve bölge üzerinde inanılmaz sonuçlar meydana getirdi. Bugün Filistinliler, dünya üzerinde en çok hakkı yenilen toplum olarak tarihteki yerini aldılar.''