23 Temmuz 2009 Perşembe

@ Avrupa Birliği'nde dinin rolü ne kadar

Bir ekonomik topluluk olarak kurulan AB, 27 üyeli bir siyasi birliğe dönüştü. Peki, Avrupayı ve birliğe üye ülkeleri özünde bir arada tutan ortak değerler hangileri?

Bu soruyu yanıtlayan Köln Üniversitesi’nde Uluslararası Hukuk Profesörü olan Bernhard Kempen, Avrupa Birliği’nin öncelikle kamusal açıdan kurumsallaştırılmış, insan onurunun güvence altına alındığı, bireysel ve temel medeni hakların en önemli değerler olarak benimsendiği bir yapı olduğuna dikkat çekiyor.
Bununla birlikte Kempen, birliğin dini özgürlüklerin korunduğu ve kiliselerin kendilerini yönetebilmelerine izin verilen bir zemini olduğuna dikkat çekiyor. Hukukçu Kempen, “Tanrısız bir topluluk benim düşünemeyeceğim bir durum. Gayet tabi ki birlik içindeki semavi bağı korumak durumundayız. Aksi takdirde birlik içerden çöker” diyor.
Dini mirasla ne kastediliyor?
Tanrı sözcüğü Avrupa Anayasası’na girmedi. Lizbon Antlaşması’nda da bunun yerine “dini mirastan” söz edildi. Bu muğlâk bir ifade. Hiçbir şeyi dışlamadığı gibi ne içerdiği de belirsiz. Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam olabilir. Hıristiyanlar, Lizbon Antlaşması’nda Tanrı’ya atıf yapılmasının yanı sıra Avrupa’nın Hıristiyan temellerine dikkat çekilmesini istemişlerdi. Papa II. Johannes Paul, Hıristiyanlığı Avrupa’nın anadili olarak tanımlamıştı.
Köln Üniversitesi'nde kilise hukukçusu olan Profesör Stefan Muckel, Hıristiyanların Avrupa Birliği’nden beklentilerini şu sözlerle aktarıyor:
“Avrupa’nın yeni antlaşmasının giriş bölümü Hıristiyanların beklentisine yanıt vermiyor. Ancak şu da kabul edilmeli. Lizbon sonrası, bugüne kadar olduğundan çok daha farklı olarak, Avrupa hukukunda kilise ve dini toplulukların hukuki statüleri kadar bireysel dini haklarını da çok kapsamlı bir şekilde korumaya dönük çok çeşitli karar alma süreçleri olacaktır.”
AB diyalog öngörüyor
Bildunterschrift: Großansicht des Bildes mit der Bildunterschrift:
Avrupa Birliği açısından kiliselerle dini topluluklar özellikle Avrupa'nın bütünleşmesi bakımından vazgeçilmez ortaklar konumundalar. Hatta Lizbon Antlaşması, birliğin kilise ve dini topluluklarla açık, şeffaf ve düzenli bir diyalog yürütmesini öngörüyor. Bununla birlikte bu diyalogun esasları ayrıntılı bir şekilde belirtilmiyor.
Erfurt Üniversitesi'nden Teolog Christof Mandry ise şu görüşü savunuyor:
“Avrupa'ya ve dini mirasa nelerin dâhil olduğunu söylemek sadece tarihle ilgili bir konu değil. Avrupa'ya nelerin ait olacağı, aynı zamanda geleceği de ilgilendiren siyasi bir konu. Bu nedenle Avrupa bilincine ve siyasi birliğine uyum sağlamanın, Müslümanları da ilgilendiren bir konu olduğunu ve bu özdeşleşme imkânının onlara da tanınması gerektiğini, kabul edilebilir buluyorum.”
Özetle Lizbon Antlaşması'nda yer alan dini miras ifadesi birliğin gelişiminde açık kapı bırakıyor. Bu nedenle Avrupa değişime açık bir zemine sahip. Kaynak: http://www.8sutun.com