14 Şubat 2009 Cumartesi

@ "Dünya, Türkiye'ye sahip olduğu için şanslı"

Profesyonel kariyeri Amerikan istihbarat servisi CIA'de şekillenmiş olan Graham Fuller, on beş yıl Ortadoğu ve Asya ülkelerinde görev yaptıktan
sonra, yine CIA'de Ulusal İstihbarat Konseyi'nin başkan yardımcılığını da
yürütmüş bir yetkili. Washington'da ki etkin düşünce kuruluşlarından RAND'da
çalıştığı yıllarda yazdığı Türkiye analizleri ise Fuller'ı, Türkiye'de
bilindik bir isim yaptı. Halen Simon Fraser Universitesi tarih bölümünde
ders veren Graham Fuller, Amerika'nın batı kıyısında Vancouver'dan
gönderdiği elektronik postayla, Başbakan Erdoğan'ın Davos çıkışını ve
Türkiye'nin bölgedeki rolünü değerlendirdi.

Fuller'ın yorumunu aynen aktarıyoruz:

"Türkiye'nin, Ortadoğu'da yeniden büyük bir oyuncu olarak belirmesi
olağanüstü bir olaydır. Sadece son beş - on yıl içinde ki gelişmelerin
perspektifinden değil, son yüzyıl içinde yaşanan değişimin gerektirdiği bir
ihtiyaçtan haraketle değerlendirme yapmak gerekmektedir - Ortadoğu'da hayli
etkin Osmanlı İmparatorluğu'nun sona yaklaşması; Türkiye'nin, 1945 ve 1975
arasında akılalmaz anormal jeopolitik konumu sonucu Ortadoğu sahnesinden tamamen yokoluşu veya "Amerika'nın sadık müttefiki oluşu"; ve sonra, yavaşca, Kemalist değerlerin Türk politikası içinde daha normal bir seviyeye indirgenmesiyle Ortadoğu'ya kaçınılmaz mantiki bir geri dönüş yaşamasına bir bütün olarak bakıp, değerlendirmek gerekmektedir. (Doğrusu, bugünkü Türk politikası, Kemalist değerlerin indirgenmesinden başka birşey değildir. Yeni kitabım, "Yeni Türkiye Cumhuriyeti," Türkiye'nin Ortadoğu'da varoluşunu, sonra çekilişini, ve daha sonra tekrar dönüş döngüsünü anlatmaktadır.)

Ben, cüret edip, Türkiye'nin, İsrail'e yönelik pozisyonunun "normal" bir
bakış açısı olduğunu söyleyecem. Keza Ortadoğu'da, çoğu Müslüman ülkenin,
normal koşullarda, İsrail'e böyle yaklaşması beklenmektedir. Ama, tabii ki
bugün koşullar normal değil. Aslında, hayli suni rejimler öylesine
kendilerine güvensizler ki hepsi Washington'a yaşam-hattına bağlılar -
özellikle Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan. Bu ülkelerin, Washington'a
bağımlılıkları, İsrail'e karşı tahmin edilebilecek "normal" bir tavır
almalarını engellemektedir. Ben, Erdoğan'ın, İsrail'e yönelik tavrının
bölgede olması gereken "normal" tavır olduğunu savunmaktayım - en azından
ılımlı demokratik Müslüman hükümetler için. Ve, tabii ki, aynı zamanda,
Washington tarafından destek görmeyen diğer diktatörler de İsrail'e karşı
radikal bir pozisyon alarak sorguya açık varlıklarını sağlamlaştırmak
istemektedirler - mesela Suriye, İran, daha önceleri Saddam ve Kaddafi, ve
hatta Yemen de dahil olmak üzere.

Eğer Ortadoğu gerçekten daha demokratik bir yönetime doğru yönelecek olursa - ki mutlaka bir gün olacaktır - İsrail çok daha açıksözlülükle
eleştirilecektir. Gazze'de yaşanan toplu katliama karşı daha yüksek eleştirel ses duyulacaktır. Böyle bir olayın yaşandığı zamanda, İsrail'de elçiliği bulunan çoğu Müslüman ülkenin büyükelçilerinin görevlerini kesintiye uğramadan sürdürmüş olmalarını anlayabilmek mümkün değildir.

Özetle, Ortadoğu'ya demokrasi gelmesi, İsrail'in (ve Washington'un da)
çıkarlarına aykırıdır. Demokrasi gelmesi demek Müslüman kamuoylarının
İsrail'e daha sert bir tavır almasını gerektirecektir ve seçmenler de bu
adımları atabilecek kişileri seçeceklerdir. Bu, illa da savaş anlamına
gelmez. Ama doğal jeopolitik baskıların ve sınırlamaların sonucunda oluşacak
bir bölgesel durumu ortaya çıkarır. Bu durumda, neredeyse herşeyin
çarpıtıldığı ve jeopolitiğin normal çalışmasını askıya aldığı bir
Washington'un prizmasından oynanmaz.

Dahası, bu olaya sadece Türkiye-İsrail dinamiği olarak değil, ama
Ortadoğu-İsrail denkleminin bir parçası olarak bakmak gerekir. Olan, şu
anda, sadece Türkiye'de, demokratik baskılara açık, ve gerçekten "normali"
temsil eden, İsrail'e karşı - Gazze savaşında orantısız güç kullanımından
ortaya çıkan ölüm ve kana ve Filistin nüfusunu ezip geçmesine karşı belki
biraz anlayışlı bir yaklaşım gösterebilen normal demokratik bir hükümet
vardır,

Bu nedenle, dünya, böyle bir Türkiye'ye sahip olduğu için şanslıdır - öyle
bir devlet ki bölgede yaşanan olaylara esaslı duygusal ani bir tepki
verebiliyor, ama aynı zamanda büyük konuları perspektifte tutarak bölgesel
bir çözüm için çalışmaya devam edebiliyor. İran bunu yapamaz, yalvaran Arap
kralları ve ömür boyu devlet başkanlığı yapanlar cüret bile edemez - ama
Türkler yapabilir. Normal demokratik Arap rejimleri - Mısır, Ürdün ve Suudi
Arabistan'ın yaptığı gibi - kendi yönetimlerine karşı radikal güçlerin
kitlesel popüler tepkiyi harekete geçirmesinden korkup Hamas'ın karşısında
titremezler. Normal demokratik Arap rejimleri, Türkiye gibi - Filistin
halkının görüşünü temsil ettiği için - Hamas'la çalışırlar, ama bu güç
sakinleştirilmeli, ılımlaştırılmalı, yönlendirilmeli ve müzakere
edilebilmelidir.

Türkiye - bölgedeki gelişmeler giderek daha da çirkin bir hal aldıkça ve
ihtilaflar ve taraflar birbirlerini kör bir şekilde inkar ettikçe - Batı'ya
hayli çekici gelebilir.