26 Şubat 2009 Perşembe

@ İsrail, Türkiye'ye muhtaç...

İsrail Gazetesi Ha'raetz de, 22 Şubat'ta Zvi Bar’el tarafından yazılmış olan makaleyi aşağıda okuyabilirsiniz.

İsrail Türkiye’yle ilişkilerdeki bir değişimin yarar ve zararlarını savunma odaklı ticaretin kuru sayılarına indirgeyemez. İran, Suriye ve İsrail’le aynı anda kusursuz ilişkiler yürütebilen tek Müslüman ülke olarak Türkiye aleni düşmanlar arasında gayri resmi bir bağlantı görevi görebilir.

Türkiye-İsrail ilişkileri kötüleşmeye devam ederken, Türkiye’nin Milli Güvenlik Konseyi’nin bir üyesi geçen hafta Haaretz’e yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: “İlişkilerimizin tarihsel yönünü anlamak zorundasınız. Biz Türkler hâlâ bölgeye dair bir Osmanlı bakış açısına sahip olduğumuzdan, Arap ülkelerinden daha ziyade İsrail’le bağlarımız olması bizim için daha doğal.”
Yetkili, halihazırdaki diplomatik durum nedeniyle hayal kırıklığına uğradığını da belirterek, “Arapların imparatorluğa ihaneti bilincimizde yer etmiş durumda. İran’la kültürel rekabet aynı zamanda gayriresmi eğitimimizin de parçası. İsrail ve Yahudiler bizim gerçek müttefiklerimiz” diye ekliyordu.

Türk ordusu ilk kez tavır koydu
Ancak İsrail’de tarih o kadar önemsenmiyor. Türkiye’yle ilişkiler, bu hafta ciddi olarak sınava tabi tutulan 1996 askeri anlaşmasıyla değerlendiriliyor. Bu askeri ilişkiler, Türkiye, ABD ve bazen Ürdün ordularıyla ortak tatbikatlar yapılmasını, İsrail hava kuvvetlerinin manevraları için Türk hava sahasının kullanılmasını,
terörle mücadelede işbirliğini, Türkiye’ye insansız hava araçlarının, modernleştirilmiş tankların, modern F-4 uçaklarının, İsrail füzelerinin ve gelişmiş elektronik sistemlerin satışını ve aynı derecede önemli olarak iki ülkenin üst düzey askeri yetkilileri arasında sıcak, dostane ve neredeyse ailevi ilişkileri kapsıyor.
İsrail, 2003’te siyasi nedenlerden dolayı Türkiye’deki Manavgat Nehri’nden su satın alma anlaşmasını imzalamayı ertelediğinde, Türkiye İsrail’le olan askeri projeleri askıya alma tehdidi savurmuştu. Ancak bu hiçbir zaman gerçekten gündeme alınmadı.
O zaman Türkiye’nin Milli Güvenlik Konseyi’nden üst düzey bir yetkili Haaretz’e şunları söylemişti: “(Başbakan Recep Tayyip) Erdoğan’ın hükümetinden biri bu tehdidi kullanabileceğini düşündü. Ona ne isterse söyleyemeyeceğini ve Türk askeri yapısı olarak bizlerin ihtiyacımız olan şeyi yapacağını açıkladık.”
Geçen hafta ordu Erdoğan’ın tarafındaymış gibi görünüyordu. Geçen yaz başbakan ve yaklaşık 70 milletvekiline karşı başörtüsü yasası yüzünden açılan davaya ön ayak olduğunda hükümeti devirmenin eşiğine gelen aynı ordu İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı General Avi Mizrahi’nin beyanlarının ‘ilişkilere zarar vermesinin muhtemel’ olduğunu açıkladı. Mizrahi Erdoğan’ın İsrail’i kınamasını eleştirerek, “Önce aynaya bak” demişti.
İsrail Savunma Bakanlığı kaynakları Haaretz’e, halihazırda işlerlik kazanması için Türk hükümetinin onayını gerektiren bir anlaşmanın bulunmadığını ve mevcut anlaşmaların her zamanki gibi devam ettiğini, yani şu anda Türkiye’nin beyanlarının sorgulanmasına gerek olmadığını belirtti. Ancak endişe, geleceğe dair.
700 binden fazla asker ve yıllık yaklaşık 12 milyar dolarlık bütçeyle dünyanın en büyük ordularından
birine sahip olan Türkiye, muazzam miktarda askeri ekipman ve teknoloji tüketiyor. Türkiye’ye yıllık 5 milyar dolarlık mal ve hizmet ihraç eden İsrail, diplomatik ilişkilerdeki bir değişiklikle yaşanabilecek zarar ya da faydaları belirlerken sadece bu kuru sayılara bakamaz.
Bu sadece Türklerin İsrail ve Suriye arasında arabuluculuk çabaları, yatırıma hazır olmaları, Refah geçişinin denetimini ele almayı umut etmeleri ya da Hamas’la Fetih arasında uzlaşma sağlama yönündeki gayretleri meselesi değil. Türkiye, İran nükleer tehdidini aynı İsrail gibi ivedi bir tehlike olarak gören tek Müslüman ülke. İran, Suriye, Irak ve İsrail’le (üstelik bu ülkelerden hiçbiri Türkiye’ye aralarından bir başkasıyla ilişkilerini kesmesini şart koşmuyor) kusursuz ticaret ve diplomatik ilişkileri sürdüren tek Müslüman ülke.
O yüzden Türkiye aleni düşmanlar arasında gayri resmi bir bağlantı işlevi görebilir.

Herkesle arası iyi
Ancak belki de çok daha önemlisi, Türkiye’nin kendi stratejik bakış açısı: Bölge ülkelerinin güvenliğini gözeten ve Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya, Afrika ve İslami ülkelerle bağı olan bir güç. Bu itibarla, İran’a ve ABD payladığı zaman bile İran’la yaptığı enerji anlaşmalarına yönelik bağımsız politika izliyor. Hamas’la görüşüp İsrail’in başını ağrıtıyor, Pakistan’ın yakın dostu ve geçen hafta Suudi Arabistan’la bir dostluk anlaşması imzaladı.
İran, Türkiye ve Etiyopya’yı kapsayan ve Arap olmayan bir kuşakla kendini korumayı daima arzulayan İsrail, Erdoğan tarafından aşağılanmış olmayı ve Türkiye’yle ilişkileri uçuruma yuvarlamayı tercih ettiğine karar verebilir. Ancak böyle bir kararda stratejik akıl olduğu pek söylenemez.