15 Şubat 2009 Pazar

@ Türkiye-Rusya ilişkileri...

Suat Taşpınar'ın, Radikal gazetesindeki makalesini aşağıda okuyabilirsiniz:

“Tam 512 yıl önce, Osmanlı gücünün doruklarına tırmanıp Moskova prensliği henüz dizlerinin üstünde emeklerken başlamış Türk-Rus ilişkileri. Hatta 1492’de Dersaadet’e gelen ilk Rus elçisi Mihail Plesçeyev, huzurda diplomatik üslubu aşan kabalıkla konuşup saraydan kovulunca ‘pek tatsız’ başlamış. Sonrasında, 1. Dünya Savaşı
dahil, ikisi dışında (Prut ve Kırım) hepsinde Osmanlı’nın yenildiği dokuz büyük savaş, çarların hiç bitmeyen ‘Boğazlar rüyası’, Ekim Devrimi sonrası reel politik
gereği genç cumhuriyete verilen destek, ardından ‘Soğuk Savaş’ yıllarında ‘kontrollü gerginlik’ dönemi yaşanmış. Ve nihayetinde SSCB’nin son yıllarında doğalgaz
anlaşmasıyla başlayıp büyüyen ekonomik ilişkilerle, 10 milyar dolara dayanan
dış ticaret hacmiyle bugüne gelinmiş.”
Beş yıl önce, Putin’in tarihi Ankara ziyerti arifesinde böyle başlamışız yazıya.
O 10 milyar dolar 30 milyar doları geçmiş. Son beş yıla, 500 yılkinden fazla ‘dostluk, iyi komşuluk, işbirliği’ mesajı sığmış. Sürekli, daha fazla cesaret ve umut verici
ifadelerle tanımlanmış ilişkiler. Çok boyutlu işbirliği, genişletilmiş ortaklık,
güçlendirilmiş ortaklık vb... Cumhurbaşkanı Gül’ün Moskova ziyareti de, ‘güçlü
ortaklık’tan ‘stratejik işbirliği’ne, hatta ‘ayrıcalıklı ülke’ konumuna kadar
bir dolu güzel tanım daha ekledi.
Her ne kadar evsahibi Medvedev olsa da, geziye damgasını vuran yine Putin
oldu. Gül, 2004’teki Ankara ziyaretinin milat olduğunu ima ederek Putin’i ‘ilişkilerin çok boyutlu gelişmesinin mimarı’ ilan etti. Putin de “Türkiye dış politika önceliklerimizden biridir” diyerek önemli bir açılım yaptı. İlişkilerin hamisi hala Putin.
İmzalanan deklarasyon da, verilen demeçler de, işlerin daha iyiye gitmesi için iki tarafta ‘samimi arzu’ olduğunu gösteriyor. En önemlisi bu. Ama işlerin istendiği boyutta hızlanmasının önünde engeller var. Herkes kendi hesabını gözetmekle mükellef. Rusya, gümrüklerde vergi kayıplarını önlemek, çifte fatura cambazlıklarından kurtulmak için ‘sıkı denetim’ uyguluyor. Ama bu pilot projede Türkiye’nin ‘mayın eşeği’ yerine konulması riski yüksek. Dış ticarette makas hızla Rusya’nın lehine açılırken, Türkiye’ye bir de buradan darbe vurulması yanlış. Herkese aynı anda uygulansa sözümüz yok. Ama bu uygulama bugün Türkiye ile başlayıp yarın herkese yayılamadan öylece kalırsa, Türk işadamı Rusya pazarında nasıl rekabet edecek? Rus tarafı bunun garantisini veriyor mu? Muamma... Ama kendi ayağımıza kurşun sıkmaya da devam ediyoruz. Sözde, Cumhurbaşkanı bu sorunu halletmek için geliyor, ama gümrük bürokrasisi Rus muadilini şubat sonunda görüşmeler için Türkiye’ya davet ediyor. O zaman alenen Rus tarafına ‘Bu sorunun Gül’ün ziyaretinde de çözüleceğini düşünmüyoruz’ denmiş olmuyor mu? O da bir başka muamma...
Masadaki en büyük dosya enerji idi. Rus Enerji Bakanı Şmatko, neredeyse “Nükleer santral ihalesini aldık, 15 yılda 60 milyar dolarlık enerji satacağız” demeye getirip, herşey olup bitmiş havası verdi. Hem Rus hem de Türk basınına böyle yansıdı. Oysa son nokta konulmuş değil. Belki görüşmelerde Rus tarafının beklentilerini yükselten mesajlar, sözler verilmiş olabilir. Ama geçmişte savunma sanayi ihalelerinden dev özelleştirmelere kadar Rus tarafının Türkiye’de yaşadığı pek çok düşkırıklığı var.
Buna bir tane daha eklenmesi ilişkilere darbe vurabilir. Ankara bu konuda sonuna dek arkasında durmayacağı sözleri ya vermemeli, ya da sözünü yerine getirmeli.
Doğalgaz konusu bir başka çetferil iş. Rus tarafı hala “2’nci Mavi Akım’ı yapalım, Avrupa’ya gaz sevkiyatında söz sahibi iki ülke olalım, siz de transit ülkesi olarak
çok kazanırsınız” diyor. Ama burada Türkiye’nin ‘ihtiyatlı iyimser’ duruşu yerinde. Birincisi mevcut Mavi Akım hattı tam kapasite kullanılmıyor ki? Avrupa’ya sevkiyat için önce o kullanılsın. İkincisi ortada Nabucco varken, Türkiye yumurtaları tek sepete koymaya meyyal değil.
Ticarette ruble kullanılmasından Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu önerisine kadar her konuya bir parça dokunulan ortak deklarasyonla, gülücükler ve iltifatlarla bitti Moskova ziyareti. Şimdi üç vakte kadar Medvedev ve Putin’in Türkiye’yi ziyaretleri beklenecek. Rusya, ABD’yi bölgeden uzak tutma çabasında Türkiye’nin sırtını sıvazlayarak hep “Kendi bölgemizin sorunlarına kendimiz karar veririz” mesajına vurgu yapacak.
Velhasıl, son dönemde ilişkilerde yaşanan ‘duraklama’ devrinin aşılması için, karşı
tarafın ‘arzuları’ ile ‘imkanlarının’ farklı olabileceğini bilerek, enseyi karartmadan yola devam etmek şart. Ama ilişkilerin ‘alış’ ve ‘veriş’ olduğu unutulmamalı. Rusya bu konuda daha anlayışlı olmak zorunda. En önemlisi 2004’te Putin’in attığı ilk adımla çizilen ‘çok boyutlu işbirliği ve ortaklık’ rotasından sapılmaması. Gerisi kara trenin islimi gibi; sonradan da olsa gelir.