6 Eylül 2008 Cumartesi

@ Laiklik neden istenmiyor?

Yaman Törüner'in Milliyet Gazetesindek yazısıdır:

Musevilerin “Vaat Edilmiş Topraklar”a yerleşmesiyle, kutsal kitaplarda bahsedildiği gibi, İsa’nın yeniden dünyaya döneceği ve dünyanın sonunun geleceği inancına, 19. yüzyıl başlarından beri Musevilerin bir bölümü inanıyor. Walter Russell Mead’a (WRM) göre, halen, Hıristiyan Amerikalıların yüzde 7’sinin de bu inancı paylaştığı tahmin ediliyor. Amerikan nüfusunun yüzde 7’si demek, Amerika’da yaşayan toplam Musevi sayısının 4 katı nüfus anlamına geliyor.
Bu görüşe inananlar, Kudüs’ün başkent olmasını ve tüm “Vaat Edilmiş Topraklar”ın İsrail’e katılmasını istiyor. Bilindiği gibi, bu sınırlar, Irak’taki Kürt bölgesini ve ülkemizin Güneydoğu bölgesini de kapsıyor. Ancak, WRM, Foreign Affairs’in (Dış Politika) ağustos sayısında, bu inanca sahip olanların azınlıkta kaldıklarını düşünüyor.
Amerikan başkanlarından Franklin ve Roosevelt, Hıristiyan-Musevi idi. Roosevelt, daha 1918’deki bir makalesinde, Kudüs’ün başkent olacağı bir bölgede İsrail devletinin kurulması gerektiğini yazmıştı. Martin Luther King de sık sık Amerika’nın İsrail’i koruması gerektiğini dile getiriyordu. 6 Gün Savaşı’na kadar, İsrail’e mutlak destek verilmesi fikri Demokratlar arasında yaygınken, savaş sonrasında, Cumhuriyetçilerin desteği artmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilere yapılan mezalim, Amerikalılar arasında Musevilere karşı duyulan sempatinin başlangıcı oldu. Amerika’daki siyahlar da bir zamanlar kendilerine yapılan mezalimin bir yansıması olarak Musevileri desteklediler.

Soğuk savaş sonrası
Stalin de bir Siyonist idi. Mayıs 1947’deki Yalta Konferansı’nın ardından, Sovyetler Birliği’nin, Birleşmiş Milletler açıklamasını beklemeden İsrail devletinin kurulmasını kabul etmesi bu nedenle oldu. Soğuk Savaş sonrası, Amerikan Evanjelistleri arasında, İsrail’i destekleyen Hıristiyanlar olarak bilinen Jaksonianlar, İsrail’in en büyük düşmanı olarak, Irak ve İran’ı gördüler.
Önceleri, Ortadoğu’da yaşayan Hıristiyanlar ve görevli misyonerler, bu bölgedeki laik hareketlerin, kendi durumlarını güçlendirdiği görüşünde idiler. Ancak, Soğuk Savaş sonrası, İsrail devletine karşı direnişin, bu bölgedeki laik-milliyetçi kesimden, özellikle Irak, İran ve Suriye’deki laik-Alevi-Şiilerden geldiği görüşü kuvvetlendi. Türkiye’de de, laiklik karşıtı ve “Ilımlı İslam” temalı hareketlerin desteklenmesinin ardında da bu düşünce yatıyor.
Musevilerin desteklenmesi olgusu, sadece Amerika’ya has bir davranış biçimi değil. Tarihte, Osmanlı devleti de Musevi toplumuna ciddi destekler vermişti.
Türkiye için diretilen “Ilımlı İslam” görüşünün temelinde bu eğilimler var. Ancak, WRM’nin de belirttiği gibi, son tahlilde Amerikan dış politikası, Amerikan halkının çoğunluğunun görüşü doğrultusunda biçimlendirilir.