24 Temmuz 2008 Perşembe

@ Derin Devlet ile ilgili bir kitap: Teşkilat

Hepimizin diline pelesenk olan, herkesin üzerinde kolaylıkla söz söylediği, fikir ürettiği bir kavramdır derin devlet. Ne zaman Türkiye'de çözemediğimiz bir olay, cinayet, eylem olsa, "Kesin derin devletin işidir" diyerek suçu ona ihale eder, üstüne gitmeyiz. Peki ne menem birşeydir bu derin devlet? Var mıdır yok mudur diye millet tartışadursun genç bir yazar Selman Kayabaşı onun romanını yazdı bile. Hem de ideal derin devletin. Derin devletin de ideali olur mu demeyin. Selman Kayabaşı 'TEŞKİLAT' adlı romanında ideal derin devleti yazdı. Hem de en kallavisinden...

İşte kurgu ile tarihi tezlerin iç içe geçtiği, Kurtuluş Savaşı günlerine yönelik önemli iddiaların yer aldığı TEŞKİLAT romanının yazarı Selman Kayabaşı ile Staratejikboyut'un yaptığı röportaj...

Stratejikboyut: Teşkilat nasıl bir roman? Neyin romanı?

S.K: Oğuz Kağan'dan bu yana kurulmuş bütün Türk devletlerinde görünen iktidarın dışında yine Türkler tarafından kurulan görünmeyen bir Teşkilat var. Bu romanda, var olduğunu iddia ettiğimiz Teşkilat'ın Türkiye'de son 2-3 yıl içinde tekrar aktif hale gelmeye başladığını, Amerika ile Türkiye arasındaki çatışmanın da bu Teşkilat'ın Ortadoğu'da ve Orta Asya'da yaptığı faaliyetler neticesinde ortaya çıktığını anlatıyoruz. Bu roman hem tarih tezini işleyen hem de bugüne dair bir kurgu ortaya koyan siyasi bir romandır.

Stratejikboyut: Teşkilat, derin devlet romanı mıdır?

S.K: Eğer derin devleti hakkı ile tanımlayabililirsek o zaman bu romana derin devlet romanı diyebiliriz.

Stratejikboyut: O zaman derin devleti hakkı ile tanımlayalım

S.K: Derin devlet, Türkiye'de tanımlanması gerektiği gibi değil, tanımlanmak istediği gibi tanımlanmış bir kavramdır. Bazı insanlar haketmedikleri bir şekilde kendilerini derin devletin ya da derin aklın içine yerleştirmeye çalışıyor. Maalesef bu kişiler mafyayla, çıkar ilişkileriyle, rantla, parayla, uyuşturucuyla ilişkide oldukları için derin devlet, toplumda kötü bir kavram olarak tanınmıştır. Aslında bu kitap derin devlet romanıdır. İdeal bir derin devlet nasıl olmalıdır? İdeal derin akıl nasıl hareket eder? İşte Teşkilat bu sorulara cevap veren bir derin devlet romanıdır.

Stratejikboyut: Kürt siyasetçi Altan Tan, bundan bir ay önce verdiği bir röportajda Türkiye'nin en büyük şanssızlığı ciddi bir derin devletin olmamasıdır demiş ve ülkenin önümüzdeki 300-500 yıllık geleceğini planlayan Alman, Fransız veya İsrail derin devleti tarzı bir yapılanmanın şart olduğunu söylemişti. Sizin romanınız bu kriterlere çok uyuyor? Ne diyorsunuz?

S.K: 300-500 yıl diyemeyiz ama Türkiye'nin gelecek 20 yılına dair planını ortaya koymuş bir derin devletin varlığından sözedebiliriz. Bu planı ortaya koymak yeterli değil. Ben bu romanda Teşkilat'ın aynı zamanda bu planı uygulamak için harekete geçtiğini de anlatıyorum. İş, sadece plan boyutunda kalmadı. Uygulama konusunda da Teşkilat'ın bugünkü liderleri hareket geçtiler.

Stratejikboyut: Teşkilat ne zaman tekrar aktif hale geldi?

S.K: Dönüm noktası 2000 yılı. Burada da Süleyman Demirel'in 5+5 formülü ile seçilmesine yönelik çalışmaları Teşkilat'ın engellediğini ve Süleyman Demirel'in de bu nedenle tekrar seçilemediğini söylüyoruz. Burada görünmeyen bir operasyon var. Görünmeyen bir el seçime müdahale etti. 2000 yılından sonra bu Teşkilat'ın tekrar aktif hale geldiğini söylüyoruz. Burada AKP iktidarı ile sınırlandırılabilecek bir Teşkilat'tan bahsetmiyorum.

Stratejikboyut: Peki bu Teşkilat AKP ile uyumlu çalışıyor mu?

S.K: AKP'nin, MHP'nin, CHP'nin, DP'nin içinde Teşkilat'ın elemanları vardır. Teşkilat, tek başına AKP'den oluşmuyor. Tek başına istihbarat teşkilatı, Teşkilat olamaz. Tek başına ordu, Teşkilat olamaz. Bütün bu kurumların içinde, bürokrasinin içinde Teşkilat'ın vizyonuna ve misyonuna sahip insanlar vardır.

Stratejikboyut: Ne zaman kuruldu bu Teşkilat?

S.K: Teşkilat ilk olarak Oğuz Kağan döneminde kuruldu. Teşkilat ismini verdiğimiz genel bir yapı var. Bu kadrolar Selçuklularda farklı, Osmanlılarda II. Beyazıt dönemine kadar farklı isimlerle anılıyordu. Mesela Fatih Sultan Mehmet zamanında, Kanuni Sultan Süleyman zamanından farklı isimlerle alabiliyor. Osmanlı Devleti'nin son döneminde Teşkilat-ı Mahsusa olarak anılıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nde hangi ismi aldığını bilmiyoruz. Biz genel itibari ile Oğuz Kağan'dan bu yana kimi zaman çok aktif, kimi zaman uykuda olan bu teşkilatın ismine genel anlamda Teşkilat diyoruz.

Stratejikboyut: Peki Teşkilat'ı ilk kim kurdu?

S.K: Türklerin ilk devletini hangi kadro kurmuşsa bu teşkilatı kuranlar da onlardır. Çünkü devlet kurmaya karar veren irade bu Teşkilattır.

Stratejikboyut: Teşkilat'ın asıl görevi ne?

S.K: Teşkilat'ın ası görevi nizam-ı alem ülküsü etrafında Devlet-i Ebed Müddet fikrini yaşatmak. Peki Devlet-i Ebed Müddet niçin gerekli? Nizam-ı alem için gerekli. Nizam-ı alemle kastettiğimiz; yaşadığımız coğrafyanın kaostan uzak, savaştan uzak, çatışmadan uzak, fitne fesattan uzak, huzur ikliminin, kardeşlik ikliminin yayılmasıdır. Yani nizam-ı alem, Teşkilat için huzurlu bir iklim demektir.

Stratejikboyut: Devlet-i Ebed Müddet ne demek?

S.K: Nizam-ı alemi kuracak ve kurduğunu da koruyacak bir yapı. Nedir o yapı? Bir devlettir. Bir güçtür. Yani bu Teşkilat, bir devleti yaşatmak için uğraşıyor. O devletin amacı da Nizam-ı alemi sağlamak ve korumak.

Devlet-ı Ebed Müddet, nizam-ı alemi sağlacak olan bir devletin her zaman bağımsız ve özgür olarak kendi kararını verebilen, kendi operasyonlarını kendi isteği ile yapabilen ve kendisi bağımsız karar alabilen bir devletin her zaman dünya üzerinde yaşamasıdır. Bu devlet illa ki Türkiye'de ya da Anadolu'da yaşayacak diye bir şart yok. Eğer bu devlet gerekli şartları Irak'ta sağlayacaksa Irak'ta da kurulabilir, Endonezya'da da kurulabilir, Özbekistan'da da kurulabilir.

Stratejikboyut: Romanınızda Selçuklu Devleti'ni, Osmanlı Devleti'ni, Türkiye Cumhuriyeti'ni bu Teşkilat kurdu diyorsunuz...

S.K: Tarihteki tüm Türk devletlerini bu Teşkilat kurdu. Mesela bugün Bosna-Hersek, Türk devleti olarak görülmez. Boşnak müslüman devletidir ama Bosna-Hersek'i de Teşkilat'ın kurduğunu söylüyoruz. Mesela Pakistan'ı da Teşkilat'ın kurduğun söylüyoruz. Keza Libya'da öyle. Ama bunlar Türk devleti değil.

Stratejikboyut: Teşkilat ne zaman Müslümanların da lideri oluyor?

S.K: Abbasi halifesi saldırıya uğruyor. Tuğrul Bey de bu saldırıyı duyuyor ve bir orduyu Abbasi halifesini kurtarmak için gönderiyor. Bozgundan kurtulan Abbasi halifesi Tuğrul Bey'i Doğu ve Batı'nın hükümdarı olarak ilan ediyor. İşte bu tarihten itibaren Teşkilat, yalnızca Türkler için değil, müslümanlar için de Ebed-i Müddet' fikriyle vazifeli kılınıyor. Yani bu tarihten sonra Teşkilat, müslüman devletlerin lideri ve koruyucusu oluyor.

Stratejikboyut: Tabiki bunu hiçbir zaman istemeyiz ama Türkiye'nin parçalanması, yıkılması durumunda yeni devleti yine bu Teşkilat mı kuracak?

S.K: Haritalar baki kalmak üzere çizilmez, değiştirilmek üzere çizilir. Dünya üzerinde bugüne kadar sabit kalmış ve kıyamete kadar da sabit kalacak bir harita göstermek çok zor. Hele hele bizim bölgemizde bu imkansız gibidir. Her 50 yılda, 100 yılda bir haritalar değişir. Türkiye'nin de haritası önümüzdeki yıllarda muhtemelen genişleyecektir, büyüyecektir. Sınırların öneminin çok fazla olmadığını ve sınırların önemini yavaş yavaş kaybettiğini, farklı şeylerin perde arkasının daha kıymetli hale geldiğini söylüyoruz. Eğer günün birinde Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı tehlikeye girecek olursa, dış güçlerin saldırısına uğrarsa tabiki Türkler yeni bir devlet kurmak için kollarını sıvayacaktır.

Stratejikboyut: Peki o devleti de bu Teşkilat mı kurar?

S.K: Bu Teşkilat kurar, bu Teşkilat'ın görevlendirdiği insanlar kurar.

Stratejikboyut: Mustafa Kemal de bu Teşkilat'ın üyelerinden birisi mi?

S.K: Kesinlikle. Bu Teşkilat'ın üyeleri arasında en belirgin isimler kimler derseniz bunlar birisi Enver Paşa, diğeri de Mustafa Kemal Paşa'dır. Tarihi belgelerle de kayıtlıdır. Mustafa Kemal Paşa ve Enver Paşa Teşkilat-ı Mahsusa'nın görevi ile Trablusgarp'a gitmişlerdir.

Stratejikboyut: Başka kimler var bu Teşkilat'ta?

S.K: Kuşçubaşı Eşref, Şekip Arslan, Şeyh Sunusi. Bu Şeyh Sunusi Sivas Kongresi'ne de katılıyor. Ömer Muhtar, Süleyman Askeri Bey, Kazım Karabekir, Celal Bayar. Bunların hepsi Osmanlı'nın son döneminde Teşkilat-ı Mahsusa'nın liderleridir.

Burada belgelere dayanan birkaç önemli detayı anlatmak istiyorum.

Mustafa Kemal Paşa Teşkilat-ı Mahsusa'da önemli görevleri olan bir liderdi. Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkmasından bir ay önce, Kazım Karabekir Paşa'nın Edirne'deki ordu görevinden tayini çıkarılır ve Erzurum'a gönderilir. Peki bunun nedeni nedir? Mustafa Kemal Paşa, 3 Nisan'da arkadaşlarıyla yaptığı bir sohbette 'Keşke Kazım Bey Doğu'ya gitse de bizim orada yapacağız faaliyetlere yardımda bulunsa' der. Demek ki 3 Nisan'da Mustafa Kemal Paşa Doğu'ya gönderileceğini biliyordu. Bu olaydan sonra 10 ya da 12 Nisan'da Kazım Karabekir Paşa'nın tayini Sultan Vahdettin tarafından Erzurum'a çıkarılmıştır.

Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a tayini çıktığı gün 2 tane İngiliz subayı Sivas'a, 2 tane İngiliz istihbarat subayı da Samsun'a gönderilir. İngilizlerin Karadeniz Ordu Komutanı General Milne, Mustafa Kemal Paşa Bandırma Vapuru ile yoldayken Osmanlı Devleti'nin Dahiliye Nazırlığı'na bir telgraf çeker. Telgrafta şöyle bir not yazar: 'Mustafa Kemal isminde bir komutanı Samsun'a 9. Ordu müfettişi olarak gönderiyormuşsunuz. Yanında da bir kurmay heyeti varmış. 9. Ordu, İngilizler ve Türkler arasında yapılmış bir anlaşmayla lağvedilmişken 9. Ordu'ya bir kurmay başkanı ve bir kurmay heyeti tayin etmeniz sebebi nedir? Mustafa Kemal Paşa Sivas'a neden gidecektir ve neden orada bir toplantı yapacaktır?' Bu çok ilginç bir olay. Çünkü biz 9. Ordu'yu daha önce lağvetmişiz ama daha sonra Mustafa Kemal Paşa'yı 9. Ordu Müfettişi olarak göndermişiz. Halbuki ortada öyle bir ordu yok.

İstanbul Hükümeti General Milne şöyle cevap gönderiyor: "Anadolu'da bize bağlı üst düzey bir komutanın gezmesi ve bağımsızlık için bazı faaliyetlerde bulunması sizi ilgilendirmez, bizi memnun eder." Çekilen telgraf bu. Genelkurmay arşivlerinde bu belge mevcut.

Burada dikkat çeken diğer önemli bir husus ise şu: İngilizler, Mustafa Kemal Paşa'nın daha Samsun'a gelmeden Sivas'a gideceğini ve orada bir kongre toplayacağını biliyorlar. Demek ki bu karar, Mustafa Kemal Paşa Samsun'a gitmeden önce İstanbul'da alınmış. Kim tarafından alınmış? Mustafa Kemal Paşa'yı oraya gönderenler tarafından alınmış. Demek ki bu kongre planları daha İstanbul'da alınmış.

Mustafa Kemal Paşa'yı Samsun'a Sultan Vahdettin gönderdi. Dönemin Sadrazamı Damat Ferit Paşa'nın bizzat Hazine-i Messure'ye gönderdiği telgraf var. Hazine-i Messure, bugünkü anlamıyla Başbakanlığa bağlı olan Örtülü Ödenek'tir. Bu belgelerin hepsi bende mevcuttur. İstenildiği takdirde gösterebilirim. Sadrazam Damat Ferit Paşa, bu telgrafta şöyle diyor: Mustafa Kemal Paşa'ya muktezi meblağ'da -yani istediği miktarda, bizim tayin ettiğimiz değil O'nun istediği miktarda- yardımın yapılması benim emrimdir' Mustafa Kemal Paşa Samsun'a gitmeden önce şöyle bir talepte bulunuyor: Benim görevli olarak gönderildiğim birliklerin hepsi seferi birlik olsun. Yani savaş yapabilecek, karşı tarafa saldırıda bulunabilecek birlikler olsun diyor.

19 Mayıs'ta Samsun'a gelen Mustafa Kemal, birkaç gün sonra hemen Doğu ve Batı'daki illere telgraf çekiyor. Doğu'daki illere telgraf çekerken, Dokuzuncu Ordu Müfettişi olarak imza atıyor. Balıkesir ve Manisa'daki birliklere telgraf çekerken de Fahr-i Yaveri Mustafa Kemal ünvanını kullanıyor. Bu da padişahın yardımcısı Mustafa Kemal demektir. Tüm bunlar Genelkurmay'ın arşivlerinde mevcut.

Stratejikboyut: Teşkilat sadece bir roman mı? Gerçek tarafları var mı? Yoksa tamamen kurgu mu?

S.K: Tarihi gerçeklerin olduğu bölümler de var -bunlar tarihi kaynaklara dayanıyor- kurgu olan kısımlar da. Burada verilmek istenen bir mesaj var. Bugüne ilişkin kurgulanmış olan bölümlerde, İran'la Amerika arasında gelişen olaylara ilişkin tespitlerde bulunduk. Özelliklede arrov füzelerine yönelik. Ve bu gerçekleşti.

Stratejikboyut: Neydi o arrow füzeleri olayı?

S.K: Bizim kitap çıktıktan bir hafta sonra İsrail Gazatesi Jeruselam Post'ta bir haber çıktı. Hatta bu haberi Hürriyet Gazetesi manşet yaptı. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres geçtiğimiz günlerde Ankara'daydı. Jeruselam Post, bu ziyarette Türkiye ile İsrail arasında arrow füzelerinin satışına yönelik üst düzey görüşmelerin yapıldığını söyledi. Bizim kitabımızda da şöyle bir sahne var. Pentagon'da toplantı yapılıyor. Amerikan Başkanı, Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı ve CIA Başkanı var. Bunlar diyorlar ki "eğer İran'a bir harekat düzenleyeceksek İran, İsrail'e füze atacaktır. Bizim bu füzeleri İran sınırları içerisinde vurmamız gerekiyor. Eğer bu füzeleri İsrail üzerinde vurursak bu büyük bir felaket olur. Çünkü füzenin başlığında nükleer silah ya da kimyasal silah olabilecek ve bu da İsrail halkının üzerine düşecektir. Dolayısıyla ne yaparsak yapalım, aradaki mesafe nedeniyle İran'dan atılan füzenin atıldığına dair sinyal almamız ve İsrail'deki füzeyi ona göre ateşlememiz mümkün değil. Bu füzeyi İran üzerinde vuramıyoruz. Peki ne yapmalıyız? Bu arrow füzelerini Hakkari'ye kurmalıyız. Sinyalizasyon sistemini de oraya kurmamız gerekiyor. O zaman İran'dan atılan füzenin sinyalizasyonunu çok erken alırız ve Hakkari'den attığımız füze ile İran füzelerini İran sınırında vurabiliriz" diyorlar. Bunun için de Türk hükümetini buna ikna etmenin gereğini vurguluyorlar. Bu olay benim kitabımda kurguydu ve bizim kitabımız da Jereselam Post'ta yayınlanan bu haberden bir hafta önce çıktı.

Keza PKK terör örgütü ile ilgili romanda geçen bir kurgumuz da yine gerçek oldu. Artık onu okuyucularımız kitabı okuduklarında görürler. O da süpriz olsun.

Stratejikboyut: Son günlerin en çok tartışılan konularından birisi şu: Vahdettin vatan haini miydi? Siz aynı zaman bir tarihçisiniz. Romanınızın bir bölümünde Vahdettin, Mustafa Kemal'e yeni bir devlet kurma, kendisine de Osmanlıyı tasfiye etme görevi verildiğini söylüyor. Size göre Vahdettin vatan haini miydi?

S.K: Sultan Vahdettin'in hain olmasını gerektiren herhangi bir belge, herhangi bir bilgi, tarihi bir vesika ortaya koyabileceklerse buyursunlar. Ama biz bu belgeyi ortaya koymadığınız takdirde Sultan Vahdettin'e haindir diyemezsiniz demiyoruz. Biz Sultan Vahdettin'in vatan haini olmadığını belgelerle ortaya koyuyuruz.

Stratejikboyut: Romanınızdaki dikkat çeken bölümlerden birisi de şu: Vahdettin, Mustafa Kemal'e 'Bir gün İngiliz Hükümeti bize fazla baskı uygular ve seni İstanbul'a geri çağırmak zorunda kalırsak sakın yanlış anlama, mecburiyettendir' diyor. Bu iddianızı neye dayanarak söylüyorsunuz...

S.K: Bu görüşme Nutuk'da da yazar. Ama romanda bizim kullandığımız, sizin az önce söylediğiniz sözler bizzat kullanılmış mıdır bilmiyoruz. Ama o görüşme içerisinde kullanılan cümlelerin yüzde 80'i zaten Nutuk'da Mustafa Kemal Paşa tarafından anlatılıyor. "Sultan Vahdettin'le diz dize oturduk. Dizlerimizin bu kadar yakın olmasına önce bir anlam veremedim." Bunlar Nutuk'da yazan şeyler.

Enver Paşa'yı saltanat düşmanı bir insan olarak değil ama bazı padişahlara karşı bir isim olarak görüyoruz. Enver Paşa aslında saltanatı kaldırmak ve yerine cumhuriyeti getirmek isteyen bir kişi değil. Ancak Enver Paşa'nın Sultan Vahdettin tarafından tasfiye edildiğini yerine de Mustafa Kemal Paşa'nın geçtiğini görüyoruz. Hatta Enver Paşa, Milli Mücadele yıllarında Anadolu'ya girmek istiyor ancak Mustafa Kemal Paşa buna izin vermiyor. Bu aslında Teşkilat'ın bir kararıdır. Sultan Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı görüşmeden O'ndan iki şey rica eder: Birincisi Enver Paşa'yı Anadolu'ya sokma, ikincisi de Milli Mücadeleyi organize et. Burada saltanatçı bir komutanın tasfiye edilip, yerine Mustafa Kemal gibi daha öğrencilik yıllarında cumhuriyet yanlısı olduğu bilinen, saltanatı devirmek istediği çok önceleri istihbari belgelerle ispatlanan bir kişinin başa geçirilmesi, Osmanlı Devleti'nde ciddi bir kararın alındığının göstergesidir. Saltanatçı bir kişinin yerine cumhuriyetçi bir paşanın Anadolu'ya gönderilmesi artık Osmanlı Devleti'nde tasfiye kararının alındığının bir göstergesidir.

Stratejikboyut: İnönü'nün cumhurbaşkanlığı döneminde Teşkilat'ta bir kopukluk oldu diyorsunuz. İnönü Teşkilat'tan değil miydi?

S.K: Teşkilat-ı Mahsusa kayıtlarında İsmet Paşa'nın ismi görünmüyor. Celal Bayar var ama İsmet Paşa yok.

Stratejikboyut: Baykal'ın o çok tartışılan Kuzey Irak açılımı da mı Teşkilat'ın işi?

S.K: Kesinlikle var. Teşkilat, bölgede kardeşlik ikliminin tesis edilmesini istiyor. Misak-i Milli dediğimiz sınırlar, oradaki toprak parçasını, toprağın üzerinde ya da altındaki madenleri ele geçirmek için değil, öncelikle ve ehemmiyetle oradaki kardeşlerimiz için çizilmiştir. Oradaki Kürt kardeşlerimizin bizlerden ayrılmaması için çizilmiştir. Biz Musul ve Kerkük'e petrol deposu olarak değil, kardeşlerimizin orada yaşadığı bir bölge olarak bakıyoruz. Teşkilat'ın vizyonuna sahip devlet yöneticileri de -ordu içinde var, hükümet içinde var, muhalefetin içinde var, bürokrasinin içinde var- Kuzey Irak'la diyalog kurulması taraftarıdır. Sayın Baykal'ın son yaptığı açıklamaları ben, Baykal'ın hür iradesi ile yaptığına inanmıyorum. Birilerinin Deniz Baykal'ın kulağına birşeyler üflediğini ve böyle bir açıklama yaptırdığını düşünüyorum.

Stratejikboyut: Bu romanı yazma fikri ne zaman ortaya çıktı?

S.K: 2005 yılı Ekim ayında bu fikir ortaya çıktı. Böyle bir tarih tezi vardı ama ilk metinde bunu çok yüzeysel anlatmıştım. Birkaç değerli arkadaşıma okuttum ama vermek istedimiz bu mesajı veremediğimi anladım. Daha açık yazmam gerektiğini düşündüm. 2005'in Ekim ayından beri yazma süreci devam etti.

Stratejikboyut: Okuyucu bu romanı neden okumalı?

S.K: Türkiye'ye ve bölgedeki ülkelere karşı yapılan çok ciddi operasyonlar var. Bizim gördüğümüz tankla tüfekle yapılan operasyonların dışında, çok daha vahim neticelere neden olacak ciddi operasyonlar var. Okuyucu bu romanı bu operasyonların kurmuş olduğu tuzağa düşmemek için okumalı. Bu operasyonların Türkiye için en büyük amacı bir Türk-Kürt çatışmasını çıkarmaktır. Biz bu kitapta verdiğimiz bazı mesajlarla Türk-Kürt çatışmasının hiç yaşanmamasını gerektiğini, yaşanması için sebep olmadığını söylüyoruz. Eğer varsa da yine bunları kendi içinde çözebiliriz mesajını veriyoruz. Bunun yanında İran, Irak, Suriye'de, yani bu bölgede yaşanan bazı olaylar var. Bu olayları tetikleyecek, Türkiye içinde kurulmuş tezgahlar var. Bu tezgahlara düşmemek için bu romanı okumalıyız. Ve en önemlisi de kendi tarihine şanla ve gururla bakması için bu kitabı okumalıyız.

Röportaj: Yetkin YILDIZ